Filmde Yılmaz’ı arkadan vuracaklar diye beyaz perdeye ateş eden seyirci

Cumartesi günü, çocukları İstanbul Modern Sanat Müzesi’ne götürüyorum...

Küçükler laboratuvarda deneyler yapıyorlar...

Sonra resim atölyesine giriyorlar...

Yeteneklerini geliştiriyorlar...

Ben de Ayşe Nazlı’yla müzeyi gezeceğim...

İstanbul Modern Cumartesi sabahı yavaş yavaş doluyor...

Bir süre sonra uzun bir kuyruk oluşuyor kapısının girişinde...

Çoğunlukla yabancı turistlerin rağbet ettiğini görüyorum...

Müzede; Türk Sineması’nın 100. yılı nedeniyle, Türk Sinema ve Seyirci ilişkisini anlatan 100 Yıllık Aşk isimli nostalji yüklü muhteşem bir sergi var...

***

Eskiden sinema starlarıyla hayranları arasında enteresan diyaloglar vardı...

O diyalogları kapsayan bir köşe hazırlamışlar...

Cüneyt Arkın bir hayranının;

- “Sizin için aşk mı sinema mı önceliklidir?..” sorusuna şöyle cevap veriyor;

- “Sinema da bir aşk değil mi?..”

***

İstanbul Modern’in halkla ilişkiler müdiresi Handan Şenköken çocuklar “resim atölyesinde çalışırken”; Ayşe Nazlı’yla beni bir saat içinde iki sergiyi alelacele gezdiriveriyor...

Gezerken görüyorum o gençliğimin espri yüklü olan anekdotunu...

Haberin Devamı

İlk gençlik yıllarımda, bu anekdotu bilir, birbirimize gülerek anlatırdık...

Yıllar sonra Türk Sineması’nın 100 Yıllık Aşk sergisinde çıkıveriyor karşıma anekdot...

***

Yeşilçam koleksiyoneri Vadullah Taş şöyle anlatıyor o yılların sinema seyircisini anlatan o esprili anekdotu:

- “Anadolu’da en çok Yılmaz Güney ve Kemal Sunal filmleri izlenir...

Filmler İstanbul’da oynamazken, bizim orada sinemaların camı çerçevesi inerdi o filmlerde...

Çocuktum...

Yazlık sinemada Yılmaz Güney’in Çirkin Adam filmi oynuyordu...

Filmde bir figüran Yılmaz Güney’i tam arkasından vurmak üzere tabancasıyla üzerine geliyordu...

Hiç unutmuyorum...

Yanımızda oturan adam birden silahını çekti...

Perdeye doğru yöneltti ve arka arkaya sıkmaya başladı...

Bir taraftan da Kürtçe bağırıyordu Yılmaz Güney’e...

- Seni arkandan vuracak...

Dikkat et...”

***

Sinema sergisinden sonra; Türkiye’de Görsel Sanatlar ve Müzik sergisinde kısa bir gezinti yapıyoruz...

Diyarbakır’lı varoş gencinin tenekelerden yaptığı protest solo bateri gösterisini hayran hayran iki kez izliyorum...

Haberin Devamı

Sertap Erener’in çok sesli orkestra eşliğinde; söylediği güftesi Vecdi Bingöl’e ait, muhteşem Sadettin Kaynak bestesi Üzgünüm Leyla’yı dinleyerek veda ediyorum hafta sonu gezintisinde İstanbul Modern’e...

***

İçimde buruk bir tat vardı...

Çocukken, okulla bizi götürdükleri müzelerde, bize verdikleri “gerçekte bir müze sevgisi miydi, yoksa müze sevgisizliği mi?..”

Bize o sırada ne kadar ilgisiz görünen şey varsa, onları metazori kafamıza sokmaya çalışmayı müze gezdirmek olarak gösterirlerdi...

Türk insanı dünyada her yere girdi...

İhracatı patlattı...

Her şehirde inşaatlar yaptı, oteller mekanlar açtı...

Bütün dünyada ülkenin sesini duyurdu...

Sadece tek bir yerde; diğer alanlarda olduğu kadar başarılı değildi...

***

Sokaklarda yürüyemeyecek ölçüde ilgi odağı olduğum günlerde, Bayram ve Yılbaşı tatillerinde Paris’te rahat edip huzur bulabilmek için kentin müzelerine ve ünlü bir kütüphanesine giderdim...

Haberin Devamı

Nasılsa bir Türk’e rastlama ihtimalinin, en az olduğu yerlerdir oralar diye...

Rahat rahat gezerdim...

Kimse benimle ilgilenmezdi...

Pek Türk olmazdı, Bayram günü oralarda...

Olanlar da rahatsız etmeyecek kadar incelmiş bir kültür imbiğinden geçmiş olan sanatsever insanlardı...

Varlığınızı yüzünüze vurmayacak ölçüde kibar ve duyarlıydılar...

HUYSUZ VE TATLI KADIN...

Yazın Bodrum Türkbükü'ndeki SESS tıklım tıklımdı...

Patlıyordu...

Localarında yer bulmak, binlerce liradan başlıyordu...

O kadar izdiham yaşanıyordu ki; bir gece, ne olduğunu anlamaya, biraz da bu vesileyle keyif yapmaya SESS'e gittim...

Mekanda nostaljik ve hareketli Türkçe pop parçaları çalıyordu...

Aman aman bir parça, hiç bilinmeyen bir yenilik yok gibi görünüyordu...

***

Ancak SESS'e gittiğimde ben de yıllar sonra ilk kez saat 03'e kadar kulüpte kaldığımı fark ettim...

Son 10 yıl içinde 03'e kadar bir mekanda müzik dinlediğim gece sayısı üçü ya da dördü bulur muydu pek emin değildim...

Ne olmuştu da ben bile yıllar sonra o saate kadar müzik dinlemiş, üç dört kadeh şarap içmiş hafiften havaya girmiştim?..

Haberin Devamı

***

Sorunun cevabını o sırada veremedim...

-"Uzun zamandır böyle bir gece yaşamamıştım... Arkadaşlar dostlar, kalabalık bir grup olunca böyle felekten bir gece çaldık herhalde" deyip geçmişim...

Şimdi yavaş yavaş anlıyorum, kulübün yazın Bodrum'da yarattığı başarının mucizesini....

SESS'in başarısı aslında Türkiye'de nostaljiye dönüşün yansıması...

***

Türkiye'de artık başka bir gündem var;

Artık müzik parçaları hit olmuyor...

Albümler patlamıyor...

Bir şarkı çıkıp, bütün Türkiye'yi allak bullak edemiyor...

SHOW Haber'i yaptığım günlerde, Sibel Can'ın "Bu devirde kimse şah değil, padişah değil..." parçasının klibi çıkacak denmişti...

Günlerce klibi beklemişti Türkiye...

Sibel Can sarı bir elbiseyle çekmişti klibi de Türkiye'de yer yerinden oynamıştı...

***

Bugün bunların

hiçbiri yok...

Bugün Türkiye'de artık böyle bir gündem, böyle bir zemin, böyle bir iklim yok...

Artık şarkıların patlayacağı, parçaların hit olacağı, dilden dile dolaşacağı bir zemin yok...

Varsa yoksa siyaset, siyasi tartışmalar, kavgalar ve hesaplaşmalar var...

Ortadoğu'nun bitmek bilmeyen mezhep, bölge, din ve etnik çatışmaları ile münazaraları var...

***

Asık yüzlü adamlar;

Kesif bir ciddiyet...

Nörotik bir çatışma...

Aba altından sopa gösteren bir hesaplaşma...

Ve kronik tartışma adabında;

Ha babam de babam kavga ediyorlar...

Aşkı anlatan şarkılara ilham olacak besteler, güfteler çıkmıyorlar...

Yıllarca bize aşkı anlatan...

Aşkı söyleyen...

Aşkı sevdiren sanatçılar bile...

Siyasi kamplaşmanın dört bir cephesinde, karşı tarafa salvolar atmakla meşguller...

***

Heyhat;

Tüm bunlara inat...

Dün gece indiriyorum you tube'dan eski bir sevgilinin, klip çekmesi için uğraştığım o muhteşem şarkıyı...

Dinliyorum Zeki Müren'in şarkısını, o eski sevgilinin sesinden...

***

"Şarkılar seni söyler...

Dillerde name adın...

Aşk gibi sevda gibi

Huysuz ve tatlı kadın...

***

En güzel günlerini

Demek bensiz yaşadın...

Aşk gibi sevda gibi...

Huysuz ve tatlı kadın..."

***

Bunca katliama...

Bunca katile...

Bunca cinayete...

Bunca ciddiyete ve asık yüze inat...

Hayat devam edecek...

Ölüm değil, aşk galip gelecek...

Çünkü aşk ölümsüz...

Ölüm; ölümsüz olan aşkı yenemeyecek...

Şarkılar seni söyleyecek...

Huysuz ve tatlı

kadın diyecek...

DİĞER YENİ YAZILAR