Tarihi toplantıdan notlar...

AKP tarihinin iki önemli yol ayrımı var... Birincisi ilk kez kendi Cumhurbaşkanı adayını köşk için açıkladığı zaman...

“Atatürk’ün oturduğu köşkte, başörtülü bir first lady olmaz...” denilen günler... Genelkurmay Başkanı’nın 27 Nisan’da muhtıra gibi bildiri yayınladığı zamanlar...

-”Tayyip Erdoğan köşke çıkacak mı çıkmayacak mı?..” diye toto oynandığı tarihler...

-”Geri adım mı atacak?..

Parti mi kapatılacak?..

Ordu mu hareketlenecek?..”

diye gani gani soruların sorulduğu gergin ve geleceği meçhul günler, haftalar, aylar...

***

Meclis kürsüsünde yaptığı o konuşmayı hatırlıyorum...

-”Kardeşim Abdullah Gül...” deyip çıkıyor, milletvekillerinin ve televizyonların karşısına...

Gül’ü Cumuhurbaşkan’lığına aday gösteriyor...

İlk hedef haline gelen kendisini “menzilin bir parça gerisinde tutuyor...”

“Çankaya’ya başörtülü hanımefendi...” pozisyonundan geri adım atmadan...

AKP’nin dört kurucusundan biri olan Abdullah Gül’ü “Kardeşim“ diyerek Cumhurbaşkan’lığına gönderiyor...

***

İnce ayar; (fine tuning) bir karar Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterilmesi kararı...

Haberin Devamı

Dün Tayyip Erdoğan’ı izliyorum... Yeni Başbakan atanması kararını kişiselleştirmiyor...

Onu istediğini belli eden Abdullah Gül’le bir polemiğe girmiyor...

Ancak bu kez köprülerin altından akan suların getirdiği yeni pragmatik çözümlere yöneldiği ortaya çıkıyor...

***

“Kardeşim Abdullah Gül“ ibaresinin yerini;

“Kardeşim Ahmet Davutoğlu...” alıyor.

Abdullah Gül kırgınlığını birkaç saat önce belirttiği halde...

Partisinin ağır toplarının;

-”Gül’ün hakkı yenmez“ dediği zeminde...

Hayrünnisa G”intifadayı ben başlatıyorum...” dediği saatlerde...

Partinin yeni Başbakan adayının Ahmet Davutoğlu olduğunu açıklıyor...

Abdullah Gül’ün yeni dönemde “Başbakanlığı istediğini, içinden geçirdiğini“ bildiği halde...

Cumhurbaşkanı’nın eşi açıktan tepki gösterdiği hal ve ahvalde...

Konuşmasında; buna hiç değinmiyor, fakat bir ayrıntı vererek “niye böyle davrandığını“ açıklayıveriyor...

***

Konuşmasını dikkatli izleyenler...

Yeni Başbakan’ı belirleme kriterlerini açıklarken “paralel yapı“ dediği Cemaat’e karşı mücadeleyi ve mağduriyeti esas aldığını anlıyorlar...

Haberin Devamı

Tayyip Erdoğan; Ahmet Davutoğlu’nun Cemaat’le mücadelede varolduğunu düşünüyor...

-”Abdullah Gül aynı mücadeleyi vermiyor... Aynı mağduriyeti yaşamıyor...” demiyor...

Ancak konuşmanın gidişatından “bunun böyle olduğunu anlatmak istediği“ ortaya çıkıyor...

GAZETECİLERİN PSİKOLOJİK ALGI SAVAŞININ ORTASINDA ALINAN KARAR VE BENİM YAZIM...

Dönemeç noktaları dışında bu köşede siyaset yazmamaya özen gösteriyorum...

Nelerin olup bittiğini çok yakından biliyorum...

Nelerin olup biteceğini bildiğim gibi...

Ancak siyasi yazarların, “olan”ı yazmaktan çok, “olmak istediklerini yazmaya yönelik bir psikolojik harekatın parçası olduklarını görüyorum...”

Türkiye’de gazetecilik; “algı yaratma operasyonunun“ parçası...

Gazeteciler, kamuoyunun algısını değiştirmek, yönlendirmek, istedikleri biçimde oluşturmak için, “planlprogramlı, hesaplı, kitaplı algı operasyonları“ düzenliyorlar...

***

Bu yönüyle “olayı izleyen ve değerlendiren gazeteci“den çok, “psikolojik harekat yürüten bir tetikçi“ niteliğindeler...

Haberin Devamı

Bu olgular benim gazetecilik hayatımda yanına hiç yanaşmadığım alışkanlıklar...

Onun için siyaset yazarak, psikolojik algı savaşı ve harekatı yönetenlerin, istedikleri tuzaklara düşmemeye çalışıyorum...

***

Onlar kendi sanal propaganda algılarının, herhangi birileri tarafından ciddiye alınmasını... Üzerinde konuşulmasını...

Kamuoyunda tartışılmasını...

Revaçta kalmasını arzu ediyorlar...

Karşı çıksanız da konuşun istiyorlar ki, onların savaşları ve harekatları revaçta kalsın...

Psikolojik harekat devam etsin...

Algı savaşı sürsün...

Karakter suikastleri...

Kişisel ve siyasal cinayetler köşelerden ve yazılar üstünden devam etsin...

Herkesin hareket alanı sınırlansın...

Ortadoğu bir coğrafyanın adı olmaktan çıkıp...

Karakter suikastlerinin alabildiğine yaygınlaştığı bir siyaset ikliminin Türkiye’deki zemini halini alsın...

DAVUTOĞLU KARARININ NEDENİ VE YENİ DÖNEM...

Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlık ve Genel Başkanlık için Ahmet Davutoğlu’ndan yana ağırlık koymasının önemli nedeni... Davutoğlu’nun paralel yapı dediği Cemaat’le, arasına açık bir mesafe koyması...

Haberin Devamı

***

Ahmet Davutoğlu parti içinde önemli bir isim...

“Hoca“ denilen bir profesör...

Ortadoğu politikası çok eleştiriliyor...

Türkiye’yi yalnızlaştırdığı, yeni Osmanlı sevdasının Türkiye’yi tehlikelere sürüklediği söyleniyor...

Tayyip Erdoğan ise 17 Aralık ve 25 Aralık tarihlerinden sonra, “direkt olarak kendisinin hedeflendiğini“ düşünerek siyasi ajandasına başka bir öncelik maddesi koyuyor...

***

Davutoğlu bu noktada etkili bir konuma geçiyor...

İkinci nokta ise daha derin bir nokta...

Türkiye’de “yeni devletin“ karar mekanizması konumundaki güçler;

bölgede Türkiye’nin yeni bir strateji uygulamasının zamanı geldiğini düşünüyorlar...

1914-2014; TARİHİ TESADÜF

Bu karar mekanizmaları; “1914’te başlayan Birinci Dünya Savaşı’nın, Osmanlı’nın ve Türkiye’nin tarihinde bir parantez yaşattığını“ düşünüyorlar...

İmparatorluğun etki alanlarının yok edilmesi sürecinin 1914’te başladığını...

1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgedeki etkisinin emperyal güçler tarafından özellikle sınırlı tutulduğunu öne sürüyorlar...

***

Tarihin yüz yıllık parantezden sonra yeniden “doğal mecrasında“ akacağını iddia ediyorlar...

Türkiye’nin imparatorluk günlerinde olduğu gibi bölgede yaygın ve aktif bir etkisi olacağını düşünüyorlar...

Ahmet Davutoğlu bu merkezlere göre, bu yeni sürecin Türkiye’deki Başbakanı ve Erdoğan’dan sonraki uygulayıcısı...

***

Davutoğlu “Batılı merkezler tarafından, henüz kabul gören ve desteklenen bir politikacı değil...”

Soru işaretleri var hakkında ve üzerinde...

Batılı merkezler “Türkiye’nin neye yöneleceği“ konusunda müteredditler...

Ben Ahmet Davutoğlu’nun sanılanın aksine, dünyaya ve Batı’ya ılımlı mesajlar vererek, yumuşak açılımlar yaparak işe koyulacağını düşünüyorum...

35 yıl öncesinden başlayan dış politika ve diplomasi gazeteciliği tecrübem, “başlarda en sert görünen liderlerin, sonraları en ılımlı politikaları yürürlüğe koyan kişiler“ olduğunu gösteriyor...

Gorbaçov’la anlaşan Reagan Amerika’nın en sert politikacısıydı ilk zamanlar...

Beraber yaşayacağız; beraber göreceğiz...

DİĞER YENİ YAZILAR