Picasso, Beethoven, Mozart, Einstein ve Da Vinci solaktılar oğlum!..

Miniklerin anneleri Deniz Uğur dün cep telefonuma mesaj atıyor...

-“Bugün (dün) 13 Ağustos Dünya Solaklar Günü’ymüş... Umarım oğlumuz Poyraz solak olarak kalır...))”

Böyle yazmasının bir nedeni var...

Tenis antrenmanlarına başlattığımızda, Mina rakete hemen uyum sağlıyor, forehand, backhand, smach hepsini birkaç denemeden sonra öğrenerek toplara vurmaya başlıyor...

Poyraz biraz daha yavaş hareket ediyor...

Tenis Hoca’ları, “erkek çocuğun kız çocuktan biraz daha geç geliştiğini“ hatırlatıyorlar...

***

-”Öyle de...” diyorum...

-”Bu durumun benim oğlumla bir alakası yok... O esasen solak... Siz ona sağ eliyle tenis raketini tutmasını söylüyorsunuzdur...”

-”Öyle mi?..” diyorlar...

-”Fark etmemiştik... Solak mı?..”

-”Evet...” diyorum...

Poyraz’ı elime aldığım üç günlük halinden beri, çocuğun benim davranışlarımla paralel inanılmaz benzerliklerini fark ediyorum... Poyraz’ı gördüğümde bir canlının çocuğunun nasıl kendisi gibi olabileceğini fark ediyorum...

Tabiatın bir mucizesini gözlerimle görüyorum...

***

Haberin Devamı

Poyraz bir süre sonra ufak ufak hareketleniyor...

Birkaç yıl sonra onun da benim gibi, gerçekte bir “solak“ olduğunu fark ediyorum...

Annem bendeki solaklığı anlayınca, ilkokul birinci sınıfta, solla yazmaya başlayan elimi, sağ elime geçiriyor...

Biraz direnç gösteriyorum baştan...

Sonra fazla itiraz etmeden, sağ elle yazmaya başlıyorum...

Sağ elim yıllar içinde biraz tutuk kalıyor...

Elle yazı yazarken sıkılıyorum...

Bir süre sonra elle yazı yazmak bana keyifli bir uğraş gibi gelmiyor ve yazılarımı doktor reçetesi gibi yazmaya başlıyorum...

Kendi gelişimimden, oğlumun sağ elle yazmasının ilerde yaratacağı komplikasyonları fark ediyorum...

***

Yıllar sonra spor yaparken, topu potaya sol bileğimle atıyorum...

Futbol oynarken annem yanıbaşımda olmadığından, sol ayağımı kullanıyorum...

Bir süre sonra sol ayakla bir defada topu yere değdirmeden 350 kez sektirmeye başlıyorum... Adrese teslim, hiç kaçmayan penaltılar, sol açıktan ortalar ve sol ayakla atılan goller; ilk gençliğimin en güzel anıları olarak kalıyor belleğimde...

Haberin Devamı

***

Bunu bildiğimden; tenis Hoca’sına da, basketbol coach’una da aynı şeyi söylüyorum...

-”Solla oynatın onu... Göreceksiniz neler yapacağını...”

Sonra Google’da Vikipedi’ye giriyorum dünya solaklar günü için...

Şöyle yazıyor dünyanın en ünlü solaklarıyla ilgili:

SOLAK ÜNLÜLER

“İnsanların sağ ve sol ellerini kullanmalarının nedenleri tıpkı göz rengi gibi genlerle açıklanıyor...” Tarihe ismini altın harflerle yazdıran Leonardo Da Vinci, Picasso, Beethoven gibi pek çok “deha“ solak...

İşte solak meşhurlardan bazıları: Napolyon, Leonardo Da Vinci, Michelangelo, Rafael, Büyük İskender, Sezar, Albert Schweitzer, Beethoven, Picasso, Mozart, Charlie Chaplin, Mark Twain, Colin Powell, Fidel Castro, Michael Landon, Prens Charles, Ronald Reagan, Bob Dylan, Danny Kaye, Peter Fonda, Demi Moore, Ringo Starr, Tom Cruise, Bruce Willis, Whoopi Goldberg, Mark Spitz, Bill Clinton, Jim Hendrix, Paul McCartney, Oprah Winfrey, Matt Dillon, Phil Collins, Einstein, Ben Stiller...

SOLAKLAR YÜZDE 10

Haberin Devamı

Araştırmalara göre dünya nüfusunun yüzde 10’u solaklardan oluşuyor... Türkiye’de ise sağ elini kullananların oranı yüzde 66,1, iki elini kullanabilenlerin yüzde 29,4, solakların yüzde 5,5...

Hiçbir din ve gelenekte sol elini kullanmak hoş karşılanmıyor olsa da solak futbolcunun sağ ayağını kullanandan daha fazla rağbet gördüğü de bilinen bir gerçek...

Dünya tarihine damgasını vurmuş birçok meşhur insan solak... Uzmanlara göre solaklık çok küçük yaşlarda belli oluyor.

***

Yrd. Doç. Dr. Enver Yolcu’nun araştırmasına göre, sağ veya sol yanlılıkla ilgili teoriler, iki gruba ayrılıyor...

Bir grup bilim adamı bunu doğrudan doğruya bünye ve yaratılış farklarından olduğunu söylüyor... Diğer grup ise öğrenme ve alışkanlık sonucu olduğunu kabul ediyor...

Bünye ve yapılış farkı teorisini tutanlar, bunu soyaçekim, iç organların eşit olmaması, vücudun her iki tarafındaki temiz kan damarlarının aynı hızla gelişmemiş olması, kol kemiklerinin aynı büyüklükte olmaması ve çocuk henüz doğmadan ana rahmindeki duruşunun yaptığı bünye farkları gibi şeylerle anlatmaya çalışıyorlar...

Haberin Devamı

Öğrenme teorisini ileri sürenler ise çocuğun sağ veya sol yanlı olmasının, ana-babanın yahut dadı veya mürebbinin çocuğa verdiği alışkanlıklara bağlıyor...

***

Ben anne eğitimi sonucu solaklıktan güya sağ yanlıya geçiriliyorum...

Oysa biliyorum ki, orijinal olarak bir solağım ben...

Bana davranış ve fizyoloji olarak inanılmaz benzerlikler gösteren oğlum da orijinalman bir solak...

Dün Dünya Solaklar Günü’ydü dün...

Esasen benim ve oğlumun günüydü, yüzmilyonlarca solak gibi...

Einstein, Picasso, Da Vinci, Mozart, Beethoven da solaktı oğlum... Hayatta keyiflerin ve başarıların bol olsun...

TE-LE-VİZ-YON NE ZAMAN DOĞRU HECELENEREK YAZILACAK?..

Birkaç gün önce burada te-le-viz-yon başlıklı bir yazı yazıyorum... Çocukken derste, Hoca’nın bir kısım öğrenciye bir türlü öğretemediği hecelemeyi...

Sınıfta öğrencilerin büyük bir kısmı “Nuh deyip Peygamber“ demiyorlar ve sözcüğün te-le-viz-yon biçimindeki hecelemesini, tel-ev-iz-yon diye yanlış bölmeye devam ediyorlardı...

***

Yazıyı yazıyorum; çünkü benim de gazetedeki köşemde satır sonunda hece bölen arkadaş, tıpkı öğrencilik yıllarımda arkadaşlarımın yaptığı gibi, heceyi yanlış yerden bölüyor ve bundan sonraki kuşaklara da yanlış öğretilmesine yol açıyor...

Başlıktan te-le-viz-yon diye veriyorum ki, yanlış hece bölünmesinin önüne geçebileyim...

***

Heyhat!..

Benim bu yazıyı yazdığım tarihten itibaren bir hafta içinde iki ayrı günde benim köşem yine iki defa aynı şekilde televizyon kelimesinin yanlış hecelenen biçimiyle çıkıyor...

Tel-evizyon şeklinde...

***

Yılmıyorum ilk hatayı gördüğümde yazı işlerine söylüyorum...

-”Arkadaşlar biliyorum önyargı ve yanlışı değiştirmek, atomu parçalamaktan zordur... Ama biraz daha dikkat edelim lütfen...” diye...

-”Haklısınız...” diyorlar...

Ertesi günü (dün) sözcük bir daha aynı hatayla çıkıyor...

Şimdi “çocuktur fark etmez“ diyerek kendi çocuklarımıza verdiğimiz yanlış kodların, hatalı yargıların; onlar üzerinde yarattığı hasarın büyüklüğünü anlayabiliyor muyuz?..

***

Başlıktan verdiğim, yazı konusu yaptığım halde; göz göre göre, hatalı heceleme değişmiyor... Çocukluktan edinilen “yanlış“ bir yolunu bulup, bilinçaltından yine nüksediyor...

Kızmıyorum bunu yapan arkadaşa...

Çünkü; çocukluktan aldığımız yanlış bilgilerin, geçersiz önyargıların, hatalı kodlamaların bir ömür boyu hayatımızı nasıl mahvettiğini biliyorum...

Psikoloji disipliniyle uğraşanlar, yaşam koçları “sigaradan zayıflamaya, içkiden, uyuşturucuya“ birçok alanda tedaviye “çocukluk ve gençlikteki geçmiş yanlıkodlamaları“ değiştirmeye çalışmakla başlıyorlar...

Dünü değiştiremezlerse, “bugünü değiştirmek imkansız;“ biliyorlar.

***

Te-le-viz-yon sözcüğünün yanlış hecelenmesinin önüne üç defa geçemeyen bir “önyargı gücüyle“ karşı karşıyayız...

Çocuklukta anne baba veya çevreden aldığı ‘kendini değersiz bulma ve sevmeme‘ duygusuyla; ilerki yaşlarında kendilerine sigara içerek zarar veren ve bundan mazoşist bir zevk alan insanların tekrarladıkları geçmiş ritüel, te-le-vizyon sözcüğünü yanlış hecelemekten çok mu farklı sanki?..

***

Yanlış ister televizyonda, ister sigarada, ister hayatın yanlış şırıngalanmış herhangi bir noktasında nüksettikçe, ben doğru üzerindeki ısrarımı sürdürmeye karar veriyorum... Bu yanlışın devamına izin verirsem, bu yanlışla büyüyecek çocuklar da bir daha yanlışlarını değiştirmeye yeltenmeyecekler...

Te-le-viz-yon sözcüğü yanlış hecelene hecelene, doğru hecelenmesinden sapacak ve yazdığımız ve yaşatmaya çalıştığımız Türkçemiz, bir kez daha delinecek...

Gazetede hatayı kimin yaptığını bilmiyorum... Bunun önemi yok bu yazı için...

Sayfa editörü Üner Önder kardeşime sorarak sorumluluğu ona havale ediyorum;

Üner Kardeş;

-”Bu sayfada “te-le-viz-yon ne zaman doğru yerden kesilerek ve hecelenerek yazılmaya başlanacak?..”

DİĞER YENİ YAZILAR