Kadın kahkahası ve Fransız rivierası...

Ondokuz yirmi yıl önceki yazlardan birinde sanırım...

Paris’i bir kenara bırakıp, Fransız Riviera’sıyla başlayan sahillerdeki tatil kültürüyle haşır neşir olmaya karar veriyorum...

Benim sinemalarımın, benim filmlerimin geçtiği yerler oralar...

Brigitte Bardot’nun sahilleri oralar...

Federico Fellini’nin karısını yüzlerce defa aldattığı, kaçamaklarının sahil otelleri var oralarda...

San Remo müzik festivalinin yeri oralar...

Cannes Film festivalinin, kırmızı halısının serildiği kıyılar buralar...

Portofino aşıklarının soluk aldığı küçük koylar onlar...

Tekne fuarlarının yapıldığı geniş marinalar var oralarda...

Juan Le Pins caz festivalinin sahne aldığı entel mekanların yeri buralar...

Jean-Claude Van Damme’ın bebeklikten ayrı düşmüş, biri dedektif, biri Mafya üyesi ikiz kardeşi oynadığı şehrin her yerine dağılan o muhteşem tempodaki filmin platosu Nice...

***

Ne çok anım, hafızamda resmim, görüntüm ve bilgim var bu sahillerde...

Cannes’daki Hotel Majestik’e ilk girdiğim gün gözümün önüne geliyor şimdi...

Haberin Devamı

Kapıda Bentley’ler, Ferrari’ler, Maserati’ler Porsche’lar duruyor...

Üstü açık arabalar, palmiyeler ve upuzun sahiliyle önünde Akdeniz uzanıyor...

“Sinemalarımın, hayatımın ve rüyalarımın merkezindeyim şimdi...” diyordum o gün...

***

Oralarda hayatın sunduğu görüntüler estetik...

Yaşam tarzı kalifiye...

Zenginlik ve ihtişam mekanların ve sahillerin doğal konsepti..

Arabalar, kadınlar, şarap ve şen şakrak kahkahalar teraslardan yükseliyor...

O teraslar ve kahkahalar, yaşamın estetik yapısını tamamlayan unsurlar oluyorlar...

Doğal bir film platosu gibi oralar...

***

Bir aşk filminin natürel ve egzotik atmosferini çekebilmek için yönetmenin ekstra bir görüntü bindirmesi yapmasına gerek yok bu sahillerde...

Catherine Deneuve bu sahiller olmadan olabilir miydi acaba?..

Üstü açık bir arabayla, Fransa’dan İtalya’ya giden daracık, dik yollarda, yeşillikle mavinin kucaklaştığı muhteşem görsel efektte, bir Napoliten şarkının, bir Fransız şansonunun sıcaklığında bir aşk öyküsü sunmak ne muhteşemdir kim bilir izleyiciye?..

Haberin Devamı

***

Claude Lelouch’un Bir Kadın bir Erkek filminin bazı sahneleri burada çekilmemiş miydi?..

Daha neler neler?..

Elbette Federico Fellini’nin 9 isimli, hayatını anlatan filminin doğal kaçamak mekanı değil miydi, bu sahiller?...

Katolik metropolitlerle sohbet yaptığı, hayatının günahlarından arınmaya çalıştığı, çocukluğundaki papazlara psikanaliz yaptığı yerler bu sahiller değil miydi?..

***

Bu sahillerde aşklar yaşadım...

Bu sahillerde iskele üzerinde hayatın en ihtişamlı romantik lazer gösterilerine tanık oldum...

Bu sahillerde muhteşem romansları, filmografik atmosferlerin fantazyasında yaşamaya alıştım...

Bu mekanlar, bir aşk, bir fantazya, bir görüntü, bir estetik bir dünya

mekanıydılar...

Roze şarap, Nicoise salatası, Belçika usulü haşlanmış midye öğlenleri, gastronomik zevklerle gurme usulü kırmızı şarap eşliğinde yenen uzun akşam yemek ve sohbetleri...

Ay bir başka çıkar gecelerde

buralarda...

***

Fransız ve İtalyan Riviera’sından bahsedilemeyen günlerdeyiz artık...

O sahiller, o kültürler, o dünyalar, o beldeler çok uzaklar artık bize...

Haberin Devamı

Çok başka bir gündem, çok başka bir hayat, çok başka bir tarz ve çok başka polemikler hakim artık hayatlarımıza...

Kadın kahkahasının iffet üzerinde yaratacağı etki hakkında çıkan bir tartışma, oralarda nasıl karşılanırdı acaba?..

Konuşulur muydu?..

Çok uzak kaldım oralardan...

Artık ne konuşuyorlar bilmiyorum sanırım...

Oraları merak eden güdülerim bile hadım durumda galiba...

Bir hoş sada olarak kalıyorlar

hayatımda...

Bu gökkubbenin altında

yaşamakta olan o dünyalar...

İÇSEL REHBER...

“Quaker’ların sakin ve iç ses dediği kişisel bilgelik kaynağımız olan içsel rehberinizi duymazdan gelmek çok kolaydır...

Çevrenizdeki dünya; dayatmalarına uymamız için size baskı uygularken, kendi ritminizde yürümek genellikle zordur...

Bununla birlikte aramakta olduğunuz doyum ve bolluğu bulabilmek için; onlara en çok ihtiyaç duyduğunuz anlarda içinizden gelen hisleri dinlemelisiniz...” diyor Robin Sharma...

***

Dışarıdan gelen günlük bir düşünce bombardımanı olur her zaman...

Haberin Devamı

Bu bombardımanı profesyonel algı yöneticileri sabahın erken saatlerinden itibaren geniş kitlelere aktarmaya başlarlar...

Amaç beynin ve ruhun kendi doğasında işlemesini, hissetmesini engellemektir...

***

Bu çabada görülmemiş oranda başarılı olurlar...

Kalbimizin ve ruhumuzun gündemini bizden ustaca sabah saatlerinde çalarlar...

Kendi gündemlerini şırıngalarlar...

Onların gündemlerinin üzerinden, düşünmeye, tepki göstermeye, düşünce oluşturmaya ve duygu biriktirmeye başlarız...

***

Bunların hiçbiri bizim ruhumuzun ve kalbimizin “kısık iç sesi“ değildir...

Bilgeliğimizle alakası yoktur...

Gündelik olaylarla, çatışmalarla, psikolojik savaşlarla; bizi pozisyon almaya, taraf tutmaya, içimizdeki bilgelikten uzaklaştırarak bir taraflara, bir yerlere ve gruplara ait olmaya çağırırlar...

***

İç kısık sesin dinlenmediği durumlarda, şizofrenik yanılsamalar bu noktada başlarlar...

Anlık duygu benzerliklerinden kaynaklanan içselleştirmeler, herhangi bir durumu tepkiden mütevellit reaksiyonlar bizi bir anda “hiç yakınında olamayacağımız durumlarla yan yana bırakırlar...”

Böyle durumlardan korunmanın ve nispeten sağlıklı davranış modeli yürütmenin yolu, sabah saatlerinde kendi ruhunuzdaki ve kalbinizdeki bilgelik dolu kısık iç sesi dinleme seansları yapmaktır...

***

Kısık iç sesi, egonuzun bitmek bilmeyen hırsları ve ihtiraslarkarıştırmamanızda yarar var...

Egodan arınmış, temiz, iyiliksever, katkı ve değer sağlamaya yönelik insanlık sesidir, içinizdeki kısık bilge ses...

DİĞER YENİ YAZILAR