Milli ve gayr-ı milli...

Haberin Devamı

Bu ülkede Sünni Müslümanlar yaşıyor...

Çoğunluktalar...

Kendilerini, inançlarını, duygularını düşüncelerini geçmişte yeterince ifade edememiş olduklarını düşünüyorlar...

11 yıldır hükümette olan AKP “onların yaralarına en fazla merhem olan” iktidar konumunda...

Türban serbestisi kamuya ve parlamentoya doğru genişliyor...

İmam Hatip sayısı artıyor...

İmam Hatipler üniversiteye girişlerde diğer liselerle eşit konuma getiriliyor...

Toplumda türbanlının, ötekileştirilmesi bitiyor...

Son yıllarda “devlet muhafazakar Sünni Müslümanları’yla” barışıyor...

***


Bu ülkede Alevi Müslümanlar yaşıyor...

Amerikan ve İngiliz kaynaklarına göre, 12-13 milyon civarındalar...

Belki bir miktar daha fazla, belki bir miktar daha az...

Büyük ve kendi içinde bir dizi farklılığı olan geniş bir çevre bu...

Aleviler; kendi ibadethaneleri olan cemevlerinin cami statüsünde olmasını önemsiyorlar...

- “Benim ibadethanem cemevi, Sünni’nin ibadethanesi cami...” diyorlar...

Devletin eşit mesafede yaklaşmasını istiyorlar...

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Sünni merkezli bir teşkilat olduğunu söylüyorlar...

Devlet, “bir tarafa daha yakın durmaz” diyorlar...

Kendilerini, devlet nezdinde Sünni Müslümanlar’la yeterince eşit, yeterince itibarlı ve aynı, yeterince birinci sınıf hissetmiyorlar...

Bir miktar ötekileştirme, bir miktar ayrımcılık, biraz ötelenmişlik hissi içindeler...

Devlet henüz Alevi Müslüman vatandaşlarıyla, Sünni Müslüman vatandaşları gibi barışmış değil...

***


Bu ülkede Türk kökenliler yaşıyor...

Onlar kendilerini “Türk kökenli” olarak tanımlamıyorlar...

Direkt olarak “Türk” diyorlar kendilerine...

Oysa aynı Türk kökenliler, Kürt kökenlilere Kürt kökenli Türk demekte sakınca görmüyorlar...

Onların tanımlamasına göre, Kürt kökenli Türkler var...

Ama Türk kökenli Türkler yok, sadece Türkler var...

Ya Kürt kökenli Türkler ya da direkt olarak Türkler var...

Oysa Türklük kökenler üstü bir “milletin” adıysa, “Kürt kökenli Türk” gibi “Türk kökenli Türk“ten de söz etmek zorundayız...

Bahsetmiyorsak eğer o zaman sadece Türk ve Kürt demeliyiz...

Zor bir konu bu...

Türk ve Kürt diye adlandırırsak, üst bir kimlik olmuyor...

Millet algısında bölünme çizgisine yaklaşılıyor...

Üst bir kimlik olarak “Türk”lük benimsenince, bu sefer alt milliyet olarak Türk kelimesiyle karışıklık yaratıyor...

Kürtler’i ötekileştiriyor...

Ortak bir nokta bulmak adına Türkiyeli diyorlar, o da “millet”i ifade etmiyor...

“Millet kavramının tekliğini ayrıştırıyor...”

***


Oysa, bu ülkede hem Türkler hem Kürtler yaşıyor...

Hem Romanlar, hem, Süryaniler, hem Lazlar, hem Çerkezler, hem Araplar, hem Rumlar, hem Ermeniler, hem Museviler, hem Süryaniler, hem Aleviler, hem Sünniler yaşıyorlar...

Bizim “Yüce Türk milleti”ni, bütün etnisiteler, bu dinler, diller, aidiyetler, alt kültürler, lehçeler hep birlikte oluşturuyorlar...

Hepimizin özgür ve eşit olabilmemiz için, “birilerimizin birinci sınıf, birilerimizin ise ikinci ve üçüncü sınıf olmamaları lazım...”

Haydarpaşa-Karaköy şehir hatları vapurunun mazide kalmış fotoğrafı değil ki bu, “içinde oturma gruplarına göre, ‘mevki’ler oluşsun...”

“Millet” bu saydığımız, gruplar, etnisiteler, dinler, mezhepler, giyimler, kuşamlar, yaşamlar ve tarzların hepsinin bir bütünü...

Milli bir çizgiden, milli bir devletten söz ediyorsak, “grupların, alt kimliklerin, farklı kültürlerin” birbiriyle çatışmasını değil, bir mozaiğin parçaları olarak uyum içinde bir arada yaşamasını savunuruz...

Mozaiğin renklerinden güç alırız...

Mozaiği birleştirmeyi uğraşanlar,

“milli”dir...

Mozaiği ayrıştırmaya çalışanlar “gayr-ı milli...”

***


Bu ülkede dindar olmayan Sünniler de var...

İçki istendiği kadar içilmesinden yanalar... Namaz kılınmamasına, dini vecibelerin yerine getirilmemesine aldırmıyorlar...

Bu ülkede Alevi Bektaşiler de var...

Onlar bu meselelerde, hiç dindar Sünniler gibi düşünmüyorlar...

Fıkraları, bu kültürlerin ironik bir taşlaması niteliğinde...

Bu ülkede şehirli küçük burjuvaziyle, Gezi Parkı’nın ilk günlerde çevreci ve özgür yaşam tarzı talep eden eylemlerle hayat bulan onların çocukları yaşıyor...

Onlar da aynı milletin aidiyeti bütün fertleri...

Necip Fazıl da; Ömer Hayyam’ı alıntıladığını söyleyen Fazıl Say da bu milletin sanatçısı, edebiyatçısı, yaratıcısı...

Bu toplumu bir bütün halinde; demokratikleştiren, farklılıklarını kabul ederek

birleştirmeye girişen, değişikliklerden “farklı renklerde tekliğe” sinerji veren, her davranış “milli”dir...

Renkleri ayırmaya, kültürleri, aidiyetleri, yaşam tarzlarını, dinleri, mezhepleri bölmeye, birbirini farklı görüp ötekileştirmeye çalışan her davranış ise “gayr-ı milli...”

***


Türkiye’de insanların ne olduğunu anlamak zor ve karmaşık bir proses olarak görünür...

Oysa yukarıda yazılan ve söylenenlere göre, değerlendirmeye çalışırsanız eğer;

76 milyon insanın ne kadar kolay tasnif edildiklerini görüp şaşıracaksınız...

Milli ile gayr-ı milli iyot gibi açığa çıkıverecek...

Gayr-ı millileri bir özelliklerinden daha tanırsınız...

“Sizi gördüklerinde gözlerinizin içine bakamazlar...”

Gayr-ı milli olduklarını bildiklerinden, bunun vicdani huzursuzluğunu üstlendiklerinden, gözler karşıdaki gözlerin içine bakamazlar... Sizin bakışlarınızdan kaçırırlar gözlerindeki beneklerini...

İki şifreye hakimseniz, çevrenizi çıplak gösteren gözlüklerin konforuyla izlersiniz...

Ruhlar deşifre olurken, güneş teninizi ısıtır...

Hayatı seversiniz...

DİĞER YENİ YAZILAR