Taksim’deki cehennem...

Haberin Devamı

Dün akşam bir taraftan yazıyı yazıyor; diğer taraftan aynı bilgisayar ekranından Taksim’de polisin göstercileri dağıtmasını izliyorum...

Meydanda dün akşam toplananlar sanki on beş günlük mücadelenin “son aktivistleri ve militanları” gibi görünüyorlar...

Kadınlı çocuklu bir kitleden ziyade, genç, aktivist ve militan bir topluluk var...

Polisin göstercileri dağıtmasını, hayatımda ilk kez televizyonda değil, bilgisayar ekranından canlı olarak izliyorum...

Haberler geliyor; “CNN International Breaking News anonsuyla canlı yayına giriyor Taksim’den” diye...

Belli ki bütün dünya Taksim Meydanı’na kilitlenmiş, canlı yayından Taksim’i izliyor...

Günlerdir böyle aslında...

Dün akşam canlı bağlanmanın ötesine geçiyorlar, artık naklen maç yayını gibi gösteriler ve olaylar yayınlanıyorlar...

***


Haziran ayının ortasındayız...

Sımsıcak güneşli bir gün var İstanbul’da...

Turizm sezonu başlayacak...

İstanbul ve Türkiye turist kaynayacak...

Son yılların en fazla rağbet gören ülkesi olan Türkiye, bu yıl bir kez daha turizm cennetine dönecek...

Milyarlarca dolar gelirin ötesinde, turistle birlikte yenilik gelecek, farklı hayatlar, farklı insanlar, farklı kültürler, farklı yaşam tarzları, barış ve özgürlük bir arada solunacak...

Oysa dün akşam Taksim cehennemi andırıyor...

Duman var...

Silah sesleri var...

Bir Haziran akşamının, güneşli bir İstanbul gününün “hayata, tazeliğe, canlılığa ve turiste merhaba” diyen huzur dolu görüntüleri yok İstanbul’da...

Buram buram süren olayların ortasında, dumanlı, isli, puslu, kavgalı, kaygılı görüntüler var İstanbul’da...

***


Demokratik protesto, demokrasi ve özgürlük isteyenlerin elbette sonuna kadar hakkı...

O meydanlar ve nice meydanlar gırtlağımızın patlayana kadar haykırdığı günler, yıllar “kişisel tarih müzemizin en müstesna demirbaşları olarak yüreklerimizin mutena bir yerinde saklı duruyorlar...”

Ve fakat;

Demokratik gösteriler, vermeyi düşündükleri mesajları verdiler, ilettiler ve sözler ile gösterilerin biteceği noktaya gelmek zorunda artık meydanlar...

Gösterilerin bu noktadan sonra bitmek bilmeyecek seyri, ne göstericilere, ne demokratik taleplere, ne Türkiye’ye, ne yeşilliklere, ne ağaçlara, ne de yaşam tarzlarına bir nebzecik yarar sağlar...

Gezi Parkı’nda çadırlarda oturmak, eğlenmek ve hayatı yaşamak başka bir haktır...

Fakat her akşam Taksim’de “toplanıp slogan atıp” polis ne zaman gelip bizi dağıtacak diye beklemek başka...

Eylemleri yapmak kadar, sonlandırmak da demokratik bir teamül ve müktesebattır...

17 yaşımdan beri hiçbir demokratik yürüyüş ya da protestonun, “her gün yapalım da polis gelsin bizi dağıtsın” mantığıyla sürdürüldüğünü görmedim...

Bitirmesini bilmek, saygınlığı yitirmemek anlamına da geliyor...

Saygınlık ise demokratik taleplerin gerçekleşmesi için en geçerli akçe...

BUGÜN TAYYİP ERDOĞAN’LA KOMİTENİN GÖRÜŞMESİNDEN UZLAŞMA VE BARIŞ ÇIKSIN...

Demokrasi, esasen sandıktır; fakat sadece sandık değildir...

Demokrasi sandığın dışında günlük talepler, dönemsel istekler, konjonktürel değişimler, kitlesel arzular da demektir... Bunları sandık dört yılda bir karşılar...

Ancak her şey dört yılda bir karşılanan sandıktan ibaret değildir...

Zaman zaman,yeni talepler, yeni uzlaşılar, yeni yönelimler çıkar...

Onlar da karşılanır...

O da demokratiktir...

Bu yönelimler için gösteriler yapılır... Protestolar yükselir...

Sesler duyurulmaya çalışılır...

Bunlar da demokratiktir...

***


Demokrasi farklılıkların farklılıklarını dile getirebildiği rejimlere verilen addır...

Farklılıkların farklılıklarını dile getiremediği rejimlere demokrasi denmez...

Ve fakat...

Farklılıklar farklılıklarını dile getirdikten sonra, “barış“ı ve uzlaşmasını da bilmelidir...

Her şart altında barış ve uzlaşma da şart değildir demokrasilerde...

Sandık bu noktada farklılıklara halkın nasıl yaklaştığını anlatır...

Bugün Başbakan‘la, Taksim Gösteri Komitesi’nden insanlar görüşecekler...

Oradan barış ve uzlaşı çıkması ilk isteğimizdir...

Ancak zorunlu değildir uzlaşı...

Uzlaşı olmazsa sandık var, orada halkın tercihi farklılıkları uzlaştırır...

Demokrasi budur!..



MHP VE BDP NİYE OLAYLARIN DIŞINDA KALDI?..

Taksim olayları nasıl çıktı?..

Nereden tekiklendi?..

Kimler destekledi?.. Kimler büyüttü?..

Planlı mıydı?.. Plansız ve spontan mı gelişiyordu?.. Bu sorular kamuoyunda hep sorulacak... İktidar kendi içinde sorgulamasını yapacak...

***


Fakat bir konu var ki, ne istihbarata ne de başka bir şeye ihtiyaç duymayacak kadar açık ve sarih...

Taksim olayları başladığı günden itibaren, Türkiye’nin iki uçtaki partilerini; Milliyetçi Sağ’ın temsilcisi MHP ile Kürtlerin partisi olduğunu söyleyen BDP’yi başından itibaren bu olayların dışında bıraktı...

Gezi Parkı’ndaki olaylar siyasi bir partinin örgütlediği patlama değildi;

Kabul...

Gezi Parkı CHP’nin el altından destek verdiği bir organizasyonun çok ötelerinde “tabii” bir oluşumdu...

Yine kabul...

***


Gençlik, sosyal medya, orantısız şiddet, park, yeşillik, yaşam biçimi gibi nice talep ve oluşum bu olayları tetikledi...

Buna da kabul...

Ve fakat;

Her siyasi parti muhalefetteyse, kendi dışında oluşan bu ortamdan istifade etmeye bakar...

Oy toplamaya, inisiyatif almaya, aktif görünmeye, sempati toplamaya heves eder...

İktidar, Milliyetçi Hareket Partisi ile Barış ve Demokrasi Partisi’ne teşekkür etmelidir...

Türkiye’de tabanları en aktivist ve militan olan iki partinin bu olaylardan özellikle uzak durmaları, kendilerini kalın çizgiyle olaylardan ayırmaları ilginçtir...

Neden böyle davrandıklarıyla ilgili spekülasyonlar namütenai olsa da, sonuç ve pratik değişmiyor...

AKP; iki partiye teşekkür etmeli...

İki zıt noktadaki milliyetçi tutumun, sokaklardan uzak kalması, hayatı iktidar için çok kolaylaştırdı...

DİĞER YENİ YAZILAR