Usame’yi öldüren kadın...

Haberin Devamı

İlk günlerde “yakalanan militanların konuşmaları için uygulanan işkenceyi” ruhu kaldırmıyor...

Tedirgin oluyor...

Sonra ekip arkadaşları, yakınlarının öldürüldüğünü görüyor...

Gittikçe sertleşiyor...

Sertleştikçe Usame Bin Ladin’i yakalatıp öldürtmek bir takıntı halini alıyor Maya’da...

Bir CIA ajanı Maya...

Üstlerinin kaale almadığı öldü zannedip vazgeçtiği “kilit adamları”n peşini bırakmıyor...

Usame’yi yakalamak için alternatifleri bıkmadan usanmadan deniyor...

CIA’in en tepesindeki direktörlerden birinin bir konuşması var;

- “Milyarlarca dolar para harcıyoruz... Burada bizden başka bu olayı çözmekle görevlendirilmiş bir ekip yok... Ve biz hala yaklaşamadık bile Usame’ye...” diyor...

***


Kadının ısrarcılığı, Ladin’in yaşadığı evi buldurması...

129 gün operasyon yapılmadığı halde, her gün ısrarla “niye yapmıyorsunuz” diye üstlerini sıkıştırması...

Bitmek tükenmek bilmeyen bir ısrar, fikr-i takip...

Dün gösterime giren Zero Dark Thirty filmini görene kadar, 11 Eylül saldırısının mimarı olduğunu söylenen Usame Bin Ladin’in saklandığı villasındaki operasyonun bütün yükünün Maya isimli bir kadın CIA ajanında olduğunu bilmiyordum...

Ben de CIA direktörü gibi, milyarlarca dolar harcanan bir operasyonda yüzlerce üst düzey profesyonelin korkunç bir takım çalışması yaptığını zannediyordum...

Filmin başında “Gösterilen hikaye birinci elden tanıklardan alınmıştır...” sözü olmasa, yapımcıların olayı abarttığını düşünecektim...

***


Açık söyleyeyim...

11 Eylül saldırısının altında “Dünyayı ve Amerika’yı 21. yüzyıl için yeniden dizayn etmek isteyen CIA ve Amerikan derin devletinin” olduğu söylendiğinde ve kanıtlanmaya çalışıldığında komplo teorisini hiç yabana atmamıştım...

Dün Zero Dark Thirty’yi izlerken de bu ihtimali yok farz etmedim...

Ancak yine de liseyi bitirdikten sonra CIA kadrolarına katılan Maya isimli kadın ajanın yaptıklarına dikkat kesilmekten vazgeçmedim...

Geçen gün Oscar’a aday oyuncular için Beverly Hills’teki Beverlye Hilton otelde bir öğle yemeği verildi...

***


Oscar adaylarının bazıları katıldı, çok tecrübeli olan bazıları katılmadı bu yemeğe...

Maya’yı oynayan ve bu rolüyle Oscar’a en iyi kadın oyuncu dalında aday olan Jessica Chastein oradaydı...

- “Şimdiye kadar hep evden izliyordum Oscar törenlerini... Bu sefer orada olmak büyük bir heyecan...” dedi...

Ben Usame’yi yakalayan ajan kadını mükemmel oynayan Jessica’ya, Akademi’nin ödül vermesinin hiç sürpriz olmayacağını düşünüyorum...

Amerikan siyaset endüstrisinin “Usame Bin Ladin’in yakalanmasına bütün dünyanın sanatsever gözleri önünde vurgu yapılmasına ihtiacı var...”

Barack Obama, Başkanlığının ilk döneminde sanatçıları ve Hollywood’u çok destekledi...

Bu çabası karşılıksız kalmaz diye düşünüyorum...

Usame’yi bulduran ve öldürten ajan rolündeki Jessica’nın Oscar’ı aldığı anı hayal edebiliyor musunuz?..

Ne söyleyecektir kim bilir?..

Ne söylerse söylesin çıkacak mesaj bellidir:

- “Yaşasın suçsuz insanları öldürten adama cezasını kesen Amerika!..”

*****


KUANTUM TEDAVİLERİ... KABIZLIK...

Rahatsızlığın nedeni:

Hayatın akışına güvenmemek...

Kontrol etme, tutma ihtiyacı...

Bırakırsam sorun çıkar anlayışı...

DÜGÜMLERİ YARATAN YARGILAR;

Hayata güvenmiyorum...

Birkiktirip saklamazsam zor durumda kalabilirim...

Her şeyi her an kontrol etmeliyim...

Kimse benim gibi işini iyi yapamaz...

Değişim beni korkutuyor...

Değişirsem ölürüm...

Hayatı kontrol etmezsem mutlaka sorun çıkar...

Kontrol etmeliyim...

Tutmalıyım, biriktirmeliyim, yoksa bana kalmaz...

Tanrı’ya kızıyorum, benimle birlikte olmadığı, beni yalnız bıraktığı için...

Kendime kızıyorum, gücümü kullanmadığım için...

***


Bu cümleleri en az on kere, onar saniye aralıklarla tekrar edin...

Bedeniniz hangi cümleye daha çok tepki veriyorsa, o cümleyi daha fazla tekrar edin...

Bazı günlerinizi ya da gün içinde bazı zamanlarınızı planlamadan yaşayın...

Birkaç eski eşyanızı hatta bazı yenilerinizi de başkalarına verin...

İnsanlarla sohbet ederken, daha çok dinleyip, daha az konuşun...

*****


DIDIER DROGBA VE GALATASARAY...

Chelsea’nin iki forvetinden Anelka‘yı Fenerbahçe getirmiş, Anelka Fenerbahçe’den sonra Chelsea’ye gitmişti...

Drogba ise Chelsea’den Galatasaray’a Çin’de eskal yaptıktan sonra geldi...

Drogba ile Anelka ikilisinin oynadığı Chelsea bir efsaneydi...

Sonra tek santrafora döndüler...

Ancak Drogba geçen sezon Cheaslea’yi Şampiyonlar Ligi şampiyonu yapan futbolcuların başında geliyordu...

***


Galatasaray’ın bu yılın ikinci yarısı ve Şampiyonlar Ligi karşılaşmalarını Diddier Drogba’yla oynayacak olması büyük başarıdır...

Türkiye liglerine, Quaresma‘dan, Hagi‘ye, Anelka‘dan, Ribery‘ye, Guti‘den Ortega‘ya dünyanın sayılı futbolcularından çok gelen oldu...

Bu futbolcuların Ribery ve Anelka gibi bazıları, Türkiye’de yeniden patlayıp büyük takımlara gittiler...

Dorgba’nın farkı daha geçen sezon Cheaslea’de mükemmel bir performans yakalaması ve Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu kazanmış olmasıdır...

Drogba ve Sneijder tranferleri Galatasaray’ı bu sezon her şeyiyle bir dünya kulübü yapıyor...

Bütün gözler Galatasaray’ın üzerine çevriliyor...

Eleştirilecek tek nokta, bu kadar büyük yabancı transferinden sonra, Türk Milli Takımı’nın hangi takımda “pişen” futbolcuyu alıp da oynatacağı sorusudur...

Galatasaray’ın bu transferlerinden sonra Burak‘ın ve Umut‘un aynı performansı sürdürmeleri zordur...

Ne olursa olsun, bu eleştiriler Drogba gibi büyük bir transferin gelişini gölgelememeli...

*****


MAHPUSLARINA BAHAR GELİYOR MEMLEKETİMİN...

Çok zaman geçti...

Hayat çok uzun bir süredir, tutuklu, mahkum, dava, operasyon, cezaevi sözcüklerinin etrafında sürer gider oldu bu ülkede...

Oysa yaşam dünyanın hiçbir yerinde, bu kadar uzun süre, cezaevi, tutukevi, operasyon, mahkum, dava, iddianame, savunma başlıklarının altında sürmez...

İnsanlar tutukluluk, mahkumiyet ve cezalandırma dışında biraz da hayatı, barışı, keyfe keder yaşamayı tercih edebilmeliler...

Gümdemsiz, serseri bir özgürlüğün egemen olabildiği güneşli günler de yaşayabilmeli bu toplum...

***


Davalar haklıydı, haksızdı;

Mahkumiyetler doğruydu yanlıştı tartışması değil bu dediğimiz...

Hayat ve gündem sadece cezaevlerine, davalara, iddianamelere ve savunmalara takılı kalmamalı bir toplumda...

Her şey kendi zıttını biriktirir...

Her dava, başka davalara gebelik eder...

Kürt sorununun çözümünün,

PKK meselesinin bitişinin, cezaevleri ve tutukluluk konularının gündemden çıkışının, hayatın özgürleşmesinin, toplumsal barışın yeşermesinin zamanıdır şimdi...

Hafif serserimsi özgürlükler yaşamanın, yarın ne olacağız kaygısını gütmeden huzurlu takınılacak zamanlar gelmeli artık...

Herkes barış içinde yaşamanın gereklerini yerine getirmeli elbette...

Ne ki “o gerekler yerine getirilirken, artık gereksizleşen ve uzayan şeyler üzerinde de durmamalıyız sanki...”

Büyük Türkiye’ye ulaşmak, içimizdeki barışı büyüterek mümkün çünkü...

DİĞER YENİ YAZILAR