Jodie Foster’ın eşcinsel olduğunu açıkladığı tören...

Haberin Devamı

Dünyanın en ünlü kadınlarından biri o...

İki kez Oscar aldı...

Kuzuların Sessizliği’nde ve Taksi Şoförü gibi dünyaca klasik olmuş filmlerde oynadı...

50 yaşına geldi...

Önceki gece, Altın Küre’yi alırken hayatının en önemli hesaplaşmalarından birini yaptı ve tüm dünyaya “eşcinsel” olduğunu ilan etti...

Konuşmasının başında önemli bir şeyi kamuoyuyla paylaşacak olacağından biraz gergin olduğunu itiraf etti...

Sonra, dünya sinemasının onlarca ünlü simasının gözyaşları eşliğinde hayatının muhasebesini yaptı ve hayatının mahrem tutmaya özen gösterdiği tarafını kamuoyuyla paylaştı...

-”Anlaşılmayı ve yalnız olmamayı bekliyorum...” diyerek...

***


Ben konuşmayı, salt bir eşcinsellik olayı olarak izlemedim...

Bir insanın hayatıyla ve gerçekleriyle hesaplaşabilmesindeki cesarete duyduğum saygıyla izledim...

2012 dünyada “gizli saklı” şeylerin büyük ölçüde ortaya çıkıp döküldüğü, “gizli kalmış ve kahramanlaşmış karizmaların değil, her şeyi ortaya çıkmış sahici kişiliklerin” muteber sayıldığı bir zamanın dönüm noktasıydı...

Her şey inanılmaz bir şeffaflıkla ortaya dökülüyor...

O şeffaflaşmayı becerebilenler, kendileriyle ve geçmişleriyle hesaplaşabilip barışabilenler, onları deklare etmekten, açık etmekten korkmayanlar, cesaretle savunanlar, artık yeni zamanların muteberleridir...

Kişisel zaafların samimiyet eleğinden geçip karizmaya artı yazıldığı, duyguların dürüstlükle bezenip, ‘cool’luğun mihenk taşı sayıldığı dönemlere girdik nihayet...

Jodie Foster gibi dünya çapında bir aktristin, “yaşamında mahrem kalabilecek cinsel tercihini, bir ödül töreninde hiç sakınmadan açıklamayı görev bilmesi”, insanların ve toplumların şeffaflaşmasının rol modelidir...

***


Robin Sharma şöyle der:

“Olağanüstü bir hayat sürmenin yolu kendimizi keşfetmek, kapasitemizin en geniş sınırlarını fark edip insan olarak temelde kim olduğumuzu anlamakta yatar...

Sonra sahip olduğumuz bu bilgiyle, dış dünyaya çıkarak yapmamız gereken işi yapıp dünyaya yaratmak için geldiğimiz iyiliği yaratırız... Işıldamamız gerekir...”

Jodie Foster’ın kendi mahrem gerçeğini milyarlarca insanın önünde açıklaması, yeni zamanların artık önlenemez hale gelen ritüelidir...

Hayat değişiyor...

İnsanlar da değişecek...

Toplumlar da...

Şeffaflığın olduğu yerde gizli saklı, kirli pasaklı barınamayacak...

Hayat güzelleşecek...

İnsanlar ötekileştirilip hakir görülmeyecek...

Hayatın eşitsizliklerinden bir tutam daha kaybolup gidecek...

*****


KADINLAR BİR ERKEKTE NE ARARLAR?..

İlkokul birinci ve ikinci sınıfta aynı sıralarda okumuştuk onunla...

Fakat ben o günleri hayal meyal hatırlıyordum...

Üçüncü sınıfta o sınıftan ayrılıp, Kolej’e gönderdiler beni...

Zeynep ilkokul bitince Kolej’e geçti...

Hazırlık okuduğundan okulda bir sene geriye düştü benden...

Evlerimiz yakındı, ortaokula okul otobüsüyle beraber gelir giderdik...

Yıllar sonra ilkokul sınıf buluşmalarında buluştuk...

O yıllarda üç yaş küçük olan kızkardeşi Can Karaburçak, bize çocuk gibi gelirdi...

O yaşlarda üç yaş bir kuşak farkı gibidir, insan için...

Şimdi, “Bir kadının 50 yaşına kadar yaşadığı aşkları, hayal kırıklıklarını, umutları ve umutsuzlukları anlatan” romanını göndermiş bana...

“Bir Ömür Boyu Mutluluk Paket Olsun Lütfen...”

***


Dünyalar güzeli Kolej’li bir genç kızın aşkın ve evliliklerin labirentlerinde, tercihlerini sorgulaması, mutlulukları, mutsuzlukları ve hayal kırıklıklarıyla yüzleşmesini yazıyor kitapta...

Ancak bu “öyküye”, “yaşam koçluğu” penceresinden de bakıyor aynı anda...

Her kısmın sonunda kahramanı İpek’in tercihini sorguluyor ve nerede yanlış yaptığını bulmaya çalışıyor...

“O genç kız seçimlerinde farklılık yaratabilseydi, hayatı nasıl şekillenmiş olurdu acaba?..” sorusuna cevap arıyor...

Her yaşam koçu gibi, hayatımızın seçimlerimizden oluştuğunun farkında...

Başımıza gelen her şeyin aslında kendi seçimlerimizden ve tercihlerimizden kaynaklandığını biliyor...

***


Bense bir genç kadının “aşkın ve evliliklerin zikzaklarında geçen” hayatını okurken, “kadınların aşka ve erkeklere nasıl baktıklarını öğreniyorum” Can’ın kaleminden...

“Kadınlar bir erkekte gerçekte ne ararlar?..”

“Neden aniden yakın çevrelerinin bile benimsemeyeceği erkeklerle ilişkilere yelken açarlar?..”

“Arıza erkeklerin nesi cazip gelir de, kadın bile bile lades diyerek, mutluluğu bulmak için o erkeğin peşinden gider?..”

“İnat bir kadının hayatında ne kadar önemlidir?..”

Bu ve bunun gibi kadına dair birçok soruya cevap buldum “İpek”in hayatında...

Aşk ilişkilerinde kadına göre psikolojik açıdan “zayıf olan erkeğin dramının” hep daha keskin ve kaçınılmaz olduğunu düşünmüşümdür...

Can’ın kitabını okurken, sadece kadınlara ait “trajedik bir deryanın” varlığını fark ettim...

Kitabın bitimine sadece bir bölüm kaldı fakat bu yazıyı özellikle bitirmeden kaleme almak istedim...

Kadının, erkekten çok daha fazla olan duygusal zekasının “dramatik” boyutu, bir kitap finalinin yaratacağı heyecandan daha önemliydi...

Kadınlardan çok, kadınları anlamak isteyen erkeklerin okuyacağı bir hayat öyküsü, “Bir Ömür Boyu Mutluluk, Paket Olsun Lütfen...”

*****


BAKALIM YIL SONUNDA GALATASARAY’A GELEBİLECEK Mİ QUARESMA?..

Kendimizi savunmak için oluşturduğumuz “ego”muz zaman zaman bize büyük oyunlar oynar...

Kendimizi vazgeçilmez gördüğümüz, “Hayatın ve evrenin bizsiz yürümeyeceğine inandığımız” zamanlarda, evren insana “Senden daha büyük bir akıl var... Sanma ki sen yönetirsin hayatı, o akıl seni yönetir...” mesajını verir...

Dün Katar’da ilk idmamına çıkan Quaresma’nın fotoğraflarını gördüm...

500 kişi gelmiş ilk idmanına, büyük çoğunluğu da ilkokul çağındaki çocuklarmış...

Bomboş tribünlerin önünde Katar’da idmana çıkan bir Quaresma...

O İstanbul’a geldiğinde Atatürk Havaalanı mahşer yerini andırıyordu...

Dolmabahçe stadının zeminine ayak bastığında tıklım tıklım dolu tribünler, “dünyanın en muhteşem şovlarından birini yapıyordu...”

İstanbul gibi bir kentte yaşıyor, Reina, Sortie gibi Boğaz’ın incisi gece kulüplerinde eğleniyor, milyonlarca taraftarın sevgilisi olarak masraflar hariç senede 9 milyon liraya yakın para kazanıyordu...

***


Hayat egolarımıza yenik düşmediğimiz kendimizi vazgeçilmez zannetmediğimiz, bizden büyük bir evrensel aklın var olduğuna inandığımız, sınırlarımızı bildiğimiz durumlarda, güzellik ve mutluluk sağlar bize...

“Ben daha fazlayım ve vazgeçilmezim” dediğiniz durumlarda, hayat size “öyle bir oyun oynar ki” ne olduğunuzu şaşırırsınız...

Evrenin “insan egolarını terbiye etmeye yönelik sihirli oyunu” insanoğlu ondan gerekli dersleri çıkartana kadar devam eder...

Bakalım Galatasaray’a yıl sonunda gelebilecek mi Quaresma?..

DİĞER YENİ YAZILAR