Hrant şimdi rahattır bir parçacık...

Haberin Devamı

İnsanların bedenen ölse de ruhlarının ölmediğine inanıyorum...

Hrant’ın ruhunun, şimdi bedenini katledenlerin “tek tek kişiler olmadığını, örgütlü bir suçun parçası oldukları kararını” gördüğünü sanıyorum...

Yargıtay’ın kararını görmüş ve mutlu olmuştur Hrant’ın ruhu şimdi...

Kim bilir, ne büyük huzursuzluklar duydu, mahkemenin ilk kararında...

“Örgütlü bir suç olduğunun delili yok...” dendiğinde...

Kim bilir nasıl isyan etti o bedeni dünyadan göçmüş ruh?..

Demedi mi ki, “Bana gelen ölüm adım adım hissettire hissetire geldi... Söylene söylene anlatıla anlatıla geldi... İhtar edile edile, tehdit yapıla yapıla geldi...

Beni öldürmeden onlar, ben onların beni öldüreceğini gördüm...

Bir güvercin gibi ürkektim...

Yalnızdım...

Ölümlere açıktım...

Beni öldürdüklerinde hiç garipsemedim...

Biliyordum öldüreceklerini...

Biliyordum kimlerin öldüreceğini...

Biliyordum nasıl öldürüleceğimi...

***


Benim bedenimi bir örgüt değil, bir kişi aldı diyenler, bana ölüme giderken tek tek yapılanları vidanlarına anlatabiliyorlar mı?..

Tehditleri, tükürükleri, ölüm geliyor söylemlerini...

Adım adım yaklaşan

ölümü, adım adım yaklaşan tetikçiyi?..”

Biraz rahatlamıştır şimdi Hrant’ın ruhu...

Belki umutlanmıştır kim bilir?..

Bulunacak diye tetikçinin ötesindeki katil...

Belki bir parça rahatlamıştır ruhu yerinde, bedeninden uzaklarda bir yerde...

Kim bilir?..

*****


KENDİNE YAPILMASINI İSTEMEDİĞİN...

Bir zamanlar üç bilge biraraya gelip dünyanın en kısa anayasasını yazmaya koyuldular...

İnsanın hareketlerine ve davranışlarına hükmeden kanunu gösterebilen kişi, dünyanın en bilge kişisi seçilecekti...

“Allah suçluları cezalandırır...” diye teklif etti bilgelerden birisi...

Tek cümleydi...

Kısa ve özdü...

Fakat diğer iki bilge, bunun bir kanun değil bir tehdit olduğunu söyleyerek itiraz etti...

“Allah sevgidir...” dedi ikinci bilge...

Fakat bu teklif de kabul görmedi...

Çünkü insanın görevlerini tam olarak açıklamıyordu...

Sıra üçüncü bilgeye gelmişti...

Teklifini tane tane sundu:

-”Kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi, başkalarına yapmayın...”

Ve ilave etti; “Kanun budur... Gerisi yoruma kalmıştır...”

***


Geçmişin hesaplarının arka arkaya ortaya döküldüğü son yıllarda, fark ettim ki, tek gönülden inandığım ilke budur...

“Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkalarına yapma...”

Gönül bu ilkeye inandığında, insanın içindeki kötülük duygusu yok olup gidiyor...

Kurnazlık, arkadan vurma, kalleşlik, pislik, iftira...

Bunların hangisinin size yapılmasını isterseniz, onu başkalarına yapın...

Hangisinin size yapılmasını istemezseniz onu başkalarına yapmayın... Ne kadar basit, ne kadar yalın bir söz söylenen...

Ne kadar kolay, aynı zamanda ne kadar zor bir söz uygulamak için...

*****


TAKINTILI AŞK...

Aşkı ağır yaşamışsam, aşk ilişkilerim bittiğinde ayrılığı “sindirme” dönemine girerim...

İçime kapandığım, kendimle baş başa kalmaktan mutluluk duyduğum, civarda fazla dolanmaktan kaçındığım, ağır ilişkiye girmeye psikolojik olarak hazır olmadığım günler ve aylardır onlar...

Takıntılı mı yani biraz obsesif mi yaşıyorum aşkı...

Hayır...

Zor gelse de bitirdiğimde kalbimde, beynimde, ruhumda bitiriyorum ve aşkı kronikleştirmiyorum...

Yakın bir dostum; “Hiç başka erkeklere benzemiyorsun...” demişti; “Kadınla ilişkiyi bitirmeyi göze alabilen erkek pek bulunmaz çevrede... Sense en zayıf olduğu anda bile ayrılma kararını vermekten çekinmiyorsun...”

***


Kendisi de bir erkekti ve bu kararların hayatın en zor kararları olduğunu en iyi o biliyordu...

Obsesif, takıntılı aşklar, bir erkeğin aşkta en savunmasız ve zayıf olduğu yerlerden biriydi...

Umut Işığım (Silver Linings Playbook) filmine gittiğimde, o rolü oynayan Bradley Cooper’ın bu yılın en iyi erkek Oscar’ına aday olacağını bilmiyordum...

Başrolde, onunla aynı kaderi paylaşan kadın oyuncu Jenifer Lawrence’ın da Oscar’a aday olacağını bilmediğim gibi...

Takıntılı bir aşk öyküsünden filizlenen, gerçek bir aşkın iki kahramanını oynuyorlardı Bradley Cooper ve Jennifer Lawrence, “Umut Işığım” filminde ve bu performanslarıyla Oscar’a aday gösterildiler dün...

***


Güzel bir film mi?..

İki başrol oyuncusundan iki Oscar adayı çıkartan bir filme “kötü” demek makbul ve trendi bir davranış değil...

Üstelik Ömür de (Gedik) zaten Tom Cruise’un filmini değil, bu filmi beğenmişti... Los Angeles’daki trendden farklı düşünseydi garipserdim zaten...

Belki de takıntılı erkek aşıklara duyduğum belli belirsiz öfkedendir kim bilir, ben filmi hiç de öyle ahım şahım bulmadım...

Çok çiğnenmiş bir öyküyü Robert De Niro’nun yüksek beklenti yaratan karakter rolüyle ilginç kılmaya çalıştığını düşündüm yönetmenin...

Bradley Cooper ve Jennifer Lawrence Oscar adaylığını hak ediyorlar mıydı, bütün filmleri görmediğimden bir şey söylemeyeyim, fakat sinemadan çıktığımda, Benjamin Button filminden çıktığım sırada, Brad Pitt’in makyajına ve performansına duyduğum hayranlığın onda birini duymadım...

***


Dram-komedi demiş yapımcısı filmin kategorisi için...

Oysa bence, dram-komedi değil, romantik-komedi tadında hafif sabun köpüğü bir film...

Oyun gücünü taparcasına sevdiğim Robert De Niro için filmden çıkarken “Bu filmlerde oynayıp da hayalimdeki karizmanı daha fazla çizdirmesen” dediğim bir film bu film...

Gel gör ki, başrol oyuncularının ikisi birden bu yılın Oscar’ına aday oldular...

Filmlerin sonunu bilmek, artık kanıksadığım bir olay...

Fakat bu filmin değil sonu, finalinin bile nasıl olacağı belli olmuştu çok öncesinden...

Film hakkında bu kadar lafı, “takıntılı, obsesif erkek aşıklar”a duyduğum derin tepkiden ediyor olabilir miyim acaba?..

Karısı başka bir erkekle beraber oluyor sonra da gidiyor...

O ise hala takıntılı bir şekilde “karısına layık olmaya çalışan bir erkek” olmaya çalışıyor içten içe...

Kendisini bir başka erkekle beraber olup terk eden karısına değil, sadece kendisine layık olmaya çalışsa, karısı da dahil tüm çevrenin saygı duyacağı bir erkek olacak...

“Umut Işığım” bir erkeğin bu macerasının Sindirella mantığıyla işlenmiş filmi...

Kafanızdaki sevgili sizden gittiği halde, siz onun sizden gitmediğine inanan “Takıntılı erkek aşıklardansanız” bu filmi görün...

İyi hisseder, belki bir umut ışığı aralarsınız kalbinizin penceresinde...

DİĞER YENİ YAZILAR