Kanserin nedeni ve önlemi...

Haberin Devamı

Lisede edebiyat dersini sever, kalın tarih kitaplarından nefret ederdim...

Çünkü edebiyatta, yazdığın ve okuduğun şeyi anlamaya çalışıyordun...

Tarih kitaplarında ise, “olaylar bir neden-sonuç ilişkisinin bilimselliğinde değil, arka arkaya sıralanmış bilgilerin, ezberciliğinde sunuluyordu...”

Anlamadığım şeyi ezberlemekten nefret ediyordum...

Anladığım şeylerle “oyuncaklı oyunlar oynamaktan” ise zevk alıyordum...

Dün uzun zamandır sağlık konularının uzmanı arkadaşlarım tarafından tavsiye edilen, “Alkali Diyet” kitabını elime aldım...

***


Dünden beri “hayatımın devrimini yaşıyorum” ve umarım geç kalmamışımdır...

İşte doktorluk bu...

Bilimadamlığı bu...

Hayatı basitleyerek, olayları neden-sonuç ilişkileri içinde vererek, “kanserin oluşma şeklini ve önleme biçimini” herkesin anlayacağı oyuncaklı bir dille anlatabilmek...

Doktor Ayşegül Çoruhlu’yu “hayata ve insanlığa sağladığı bu çok değerli katkısından” dolayı hayırla yad ediyorum...

Öyle güzel anlatmış ki, “neden kansere yakalandığımızı ve nasıl kansere yakalanmaktan kurtulabileceğimizi...”

“Bizler aslında sadece birer ‘Pil’iz” diyor...

“Öncelikle lütfen her birimiz basitliğimizi kavramaya çalışalım...

Mevcut herşey gibi biz de atomlardan oluşuruz...

Atom nedir?..

Basit dille açıklarsak proton, nötron ve elektronlardan oluşan en temel maddedir...

Nötronun elektrik yükü yoktur...

Bizi ilgilendiren protonlar ve elektronlardır...

***


Protonlar artı yüklüdürler...

Proton yüklü atomlar asit atomlardır...

SAĞLIK İÇİN TEHLİKE OLUŞTURAN BUNLARDIR...

Buna karşın elektron yüklü atom ALKALİ ATOM’DUR...

Protonu fazla olana elektron verebilir...

Amaç sürekli olarak proton ve elektron sayılarını eşitlemektir...”

***


Bunları basitçe anlattıktan sonra, kanserli hücrenin oluşmasını engellemek için, şu hayati tespitte bulunuyor:

“VÜCUDA NE KADAR ÇOK ELEKTRON YÜKLÜ BESİN GİRERSE O KADAR ALKALİ OLURUZ...”

Proton yüklü atom çok saldırgan oluyor...

Hemen kendine fazladan elektron alabileceği yapılar arıyor...

Hücrede kendisine en yakın bulduğu yere saldırıyor...

Kanser olmayı engelleyecek önlem de kendiliğinden ortaya çıkıyor:

1) Asit yükünü azaltmak (Yani proton seviyesini düşürmek)

2) Alkali rezervini artırmak (yani elektron içeren besinler almak)

“İnsanın sağlığı için verebileceği en basit fakat en büyük destek budur...” diyor Doktor Ayşegül Çoruhlu...

*****


KANSER NASIL OLUŞUYOR?..

Dokuda azalmış oksijenin kanser oluşmasında önemli nedenlerden biri olduğunu bulan Dr. Otto Walburg, bu keşfiyle Nobel Ödülü alıyor...

Nobelli bilimadamı, tümör hücrelerinin metabolizmasını çözüyor...

Kanser hücrelerinin oksijen bulunmayan ortamlarda, şekeri fermente ederek enerjiye çevirip kullandığını tespit ediyor...
Kanserin nedeni ve önlemi...
Dr. Otto’nun 1931 yılındaki bu keşfinden bu yana geçen 80 yılda, kanserli dokuya yüksek oksijen vererek tümör etrafındaki fazladan damarlanmaya engel tedavi çalışmaları yapılıyor...

Fakat her nedense!! kanser oluşumunun zemininde yer alan asitlenmenin giderilmesine çalışılmıyor...

***


Dr. Ayşegül Çoruhlu “basite indirgediğinizde kanser mekanizması şu şekilde çalışır” diyor...

“Vücuttaki asit miktarı artınca, asidin biriktiği bazı hücreler hasar görüp ölüyorlar...

Burada bir sorun yok...

Çünkü yerlerine yenisi geliyor...

Fakat bazı hücreler, kendilerini ilkel bir hücreye çevirip, duruma adapte olurlar (kanserli hücreler)...

Böylece bu asitli oksijensiz dokuda çoğalmaya devam edebilirler...

Bu tür hücreler, hiçbir görevini yerine getirmez, bağışıklık sisteminden saklanabilir, sonsuz kez çoğalabilir, çevresindeki hücreleri de kendisine benzetebilir...

İşte bu kanser hücresidir...”

***


Peki kanserli hücre oluşmasını engellemenin yolu ne?..

Şöyle açıklıyor bunu da Ayşegül Çoruhlu:

“KANSER HÜCRELERİNİN BAYILDIĞI ŞEY YÜKSEK ASİT, DÜŞÜK OKSİJENDİR...

YÜKSEK OKSİJENLİ DOKULARDA YAŞAYABİLEN KANSER HÜCRESİ YOKTUR...

Yüksek oksijen alkaki ortamda olur...

Kanser hücreleri asitlenmiş ortamda zor şartlarda yaşama mücadelesi veren akıllı hücrelerden başka bir şey değildir...”

Bu kadar basit bu kadar rahat bir dille anlatıyor...

Niye “kanseri tedavi etmek için bunca çaba harcanmasına karşın, kanserli hücre oluşmasını engelleyen şartların oluşmasına aynı çaba gösterilmiyor?..”

Bunu da gıda sektörünü düşünüp, siz bulacaksınız...

Alkali Diyet kitabından alıntılar yapmaya devam edeceğim...

İyi ve sağlıklı pazarlar...

*****


BAĞIMSIZ VENEDİK’TEN AŞKİ BİR HİCAP DUYUYORUM!..

Önceki akşam, birlikte sohbet ettiğimiz gruptan bir kız arkadaşım, “Mart ayında Venedik’e gitme planı yapıyorum...” dedi, “Sadece mail ve mesajlarla bir senedir aşk yaşadığım adam, Mart ayında beni Venedik’te çok romantik bir otele davet ediyor...”

Venedik!..

Hiç kuşkusuz dünyanın en romantik şehri...

Kız arkadaşıma, “Otelin mutlaka Venedik’e yakın adalarda değil, bizzat içinde olsun...” dedim, “Otelin romantikliğinin fazla bir anlamı yok... Venedik şehrinin bütünü romantik... O romantik büyük tabloda, zaten sonsuz bir romantizmin içinde olacaksın... Otelin çok bir anlamı yok o şehrin dekorunda...”

***


Dün akşam gördüm ki, Venedikliler, İtalya’dan ayrılıp bağımsızlık istiyorlar...

Nedenleri de ekonomik elbette...

-”Kazandıklarımızdan vergi olarak 70 milyar euro veriyoruz İtalyan devletine...” diyorlar, “Karşılık olarak sadece 50 milyar euro bize geri dönüyor... 20 milyar euro İtalya’da kalıyor... Bu adaletsiz durum bitmeli... Bağımsızlık istiyoruz... Ve bunu sağlayacağız...”

Halkın yüzde 80’i “bağımsızlıktan yana tavır alıyor Venedik’te...”

Bayrakları da Osmanlı’ya karşı yıllarca mücadele eden Venedik Bayrağı...

***


Haberi Yunanlıların “yamuk gülümsedim” özdeyişini hatırlarcasına okudum...

Venedik’in İtalya’dan bağımsızlık istemesinin altında 20 milyar euroyu İtalya’ya kaptırmamak yatıyor...

İtalya’daki bağımsızlık mücadelesi ve otonomi isteklerinden, “aşki bir hicap duyuyorum!..”

Venedikliler “Bizlerin aşkının, kendilerine dönüşen paralarının” hepsine sahip olabilmek için bağımsızlık talep ediyorlar...

Venedik’te yaşadığımız aşklar, onların bağımsızlık mücadelesinin zemini oluveriyor...

Venedik seyahatlerimi hatırlıyorum şimdi...

Romantik günleri, geceleri, gondolları ve köprüleri...

Tek kişinin geçmekte zorlandığı daracık yolları...

Gecenin karanlığında kaybolduğum sokakları...

Birer hatıra olarak kaldı hepsi...

Aşk kalmadı, buruk nostaljik hikayecikler var hafızamda yadigar...

Gerçek olan şudur hayatımda:

Bağımsız da olsa, bağımlı da kalsa İtalya’ya;

“Venedikler Ölmez!..”

DİĞER YENİ YAZILAR