Rıdvan’ın canlı yayın şovunun kodları... Almanya maçından sonra Hiddink’i göndereceklerdi!..

Haberin Devamı

Yazıyı yazarken bu kadar konuşulacağını, tartışılacağını, bu kadar çok “helal olsun” geleceğini, “on numara bir yazı” muamelesi çekileceğini, arada bir seyrekçe de olsa “Rıdvan’ın kutsanacağını,” nihai olarak televizyon programlarına “kapak” olmasını beklemiyordum...

Yazıyı stratejik olarak kuranlar, “konuşturmak için taktik yaparlar...”

Ben televizyon ratinginden anlardım eskiden, fakat yazının konuşulma ratingi, okunma stratejisi gibi konular beni ırgalamıyorlar...

Irgalamadığı gibi bilmiyorum da zaten...

Bir Ateş Hattı programında hiç unutmuyorum...

Ertesi sabah ratingler gelmişti de “gördüğüm rakamdan ben korkmuştum...”

Dakika dakika gelen ratinglerde bazı dakikalar 78 izlenme payını gösteriyordu...

Geçmiş zaman unuttum sanırım bir de 79 share vardı...

Şu anlama geliyor...

Televizyonu açık her yüz kişiden 79’u bizi izliyor o dakikada...

***


Kısa keseyim...

Her gün 20 milyon insan onu izliyor diye tanıtım dönüyordu televizyon...

Bu nostaljik tatavanın sebebi “ne büyükmüşüm ben abi” böbürlenmesi olmasa gerek...

Şunun için söylüyorum;

Yazı yazmaya başladığımda,çevremdeki herkese, gazeteye, yazı işlerine, yayın yönetmenine, başyazara, köşe yazarına, eşe dosta, küçüğe, büyüğe şöyle maruzat bidirdim:

- “Arkadaş ben bu izlenme, okunma, rating alma, share yaratma işlerini yapacağım kadar yaptım... Daha fazlası bu küre-i arz’da mümkün değildir... Onun için beni bu gazlara sakın ola sokayım demeyin... Ne yerim, ne tetiklenirim... Hayvan terli...”

***


Diyeceğim o ki, hiç öyle Rıdvan‘a destek birkaç okuyucumun cellallendiği gibi, “yazıyla rating alacağım, Rıdvan’la tartışarak gündeme oturacağım”, falan filan işim olmaz...

Ben yazıyı yazarken kendim “rehabilite” oluyorum...

Başkasıyla gündem olup “rehabilitasyonda oksitlenme yaratmaya” gerek yok...

O zaman niye dostum, kardeşim dediğim Rıdvan’a “o ağır” yazıyı yazdım...

Zaten Rıdvan da bir ortak dostumuza şöyle demiş dün:

“Hiç alınmadım Reha Abi’den... O senede iki defa yapar bunu... Arkasında bir neden yoktur...”

Doğru neden yok...

Daha doğrusu neden var, fakat neden, Rıdvan‘ın da dediği gibi, düşmanca bir neden değil...

***


Nedeni şu, yazayım da herkes bilsin...

Rıdvan’ın “futbolu mu zekası mı önce gelir” diyle sorsam ne dersiniz?...

Önce bir durursunuz...

Çünkü zekası Allah vergisi futbol yeteneğinden de ilerdedir Rıdvan‘ın...

Peki bu “Şeytan Rıdvan?..” nasıl oldu da, maçın sonlarında bayram değil, seyran değil “Ben bu kulaklığımı çıkartıyorum” gibi ucuz aslında futbolcu kardeşlerine hiçbir zaman yapmayacağı şovların içine girdi?..

Rıdvan’ın zekasına hakaret değil mi, kendi meslektaşlarını küçümsemek, onları rezil etmek, bir hiç uğruna acz içinde göstermek?..

Rıdvan gibi bir zeka arkasından bir şey gelmeyecekse niye yapar bunu?..

***


Şimdi bu kodları okuyabilmek için, bir haftadır spor medyasında esen ve estirilen rüzgara bakın...

İlahlar “kesilecek kurban arıyorlar” ve “kafası kesilecek kurbanı çoktan buldular...”

Kafası kesilecek kurban Hiddink‘tir...

Hiddink gönderilecek...

Gönderilebilmesi için, Azerbaycan maçı öncesi “Türk futbolunun acz içinde, rezil mi rezil bir durumda gösterilmesi” gerekiyordu...

Çünkü bugün Azerbaycan maçını alır “play-off’a kalırsak, Hiddink muhtemelen kendisi istifa edecek” beyzadeler de elleri böğürlerinde kalacaklar...

Onun için apar topar Hiddink‘i gönderip, Azerbaycan maçını nasıl olsa alacağını düşündükleri Türk Milli Takımı’nı play-off’a kulisi güçlü bir Türk teknik direktörle götüreceklerdi...

Bugünkü Azerbaycan maçını aldıktan sonra Hiddink‘in biletini kendileri kolay kolay kesemeyecekler onu biliyorlar çünkü...

Rıdvan da işin “maça ası...”

Canlı yayındaki maçı yorumlayan büyük usta Rıdvan da “kulaklığı fırlatıp maçı yorumlamaktan imtina ederse” şartlar oluşacak...

***


Tipik bir 12 Eylül senaryosu...

Anarşi, terör, insanları canından bezdirecek, gazetelerde günlük anarşi ve ölüm istatistikleri yayınlanacak, hayatından bezen halk, “tanklara selam çakacak...”

6-7 Eylül olaylarını da “Selanik’te Atatürk’ün evi bombalandı” manşetleriyle böyle tetiklemişlerdi...

Senaryo şöyleydi:

Acz içindeki bir Türk Milli Takımı...

Kulaklığını fırlatıp Milli Takım’ı daha fazla yorumlamayacağını açıklayan bir usta yorumcu... Manşetlerden “Utanmıyor musun 4 milyon euro almaya” diyerek postalanacak uluslararası bir teknik direktör?..

Manipülasyon, siyasi ve sportif linç, kurban arama, kelle koparma, eski düzeni bir parça yeni bir heyecan katarak tazelediğini sanma...

Bu ülkelerin siyasi ve sportif kaderidir bu...

Ne yazık...

Bu kirli oyunlarda, en bildik, en tanıdık ve en sevilen simalar kullanılır...

En vurucu hamleler onlara yaptırılır...

Onun ilk adı Rıdvan’sa, ikinci adı da Şeytan‘dır...

*****


RUTKAY AZİZ İÇİN...

Rutkay Aziz “Altın Portakal” ödül töreninde sanatçının sosyal sorumluluğu ödülünü alırken bir konuşma yaptı...

Darbelere, faşizme karşı çıkıp, kadına yönelik tacizi, tecavüzü, şiddeti mahkum ederken, “Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kastedercesine, adaletsiz bir kalkınma modeline” de karşı çıktı...

Bu konuşması dakikalarca alkışlandı Rutkay Aziz’in...

Onu dinlerken, 33 yıl çok gerilere; ta 19 yaşımdaki bir Cuma gecesine gittim...

***


Kızılay’da İzmir Caddesi’ndeki yerin bir kat altındaki Ankara Sanat Tiyatrosu denen o “solcu sanat mabedine...”

Birkaç yüz kişilik o tiyatro salonunda, her muhalif söz, içimizde nasıl bir mutluluk pınarı olup akardı?..

Ufacık bir espri, küçük bir ironi, hafiften bir alaylama, nispi bir kalaylama, içten içe muhalefet arayan ruhlarımıza nasıl da ilaç gibi gelirdi?..

Ankara Sanat’ın o yerin bir kat dibindeki salonunu ne çok severdik...

Yerin üstündeki silahla kuşatılmış karbondioksite inat, yerin altında oksijen dolu bir vahaydı orası muhalif ruhlar için...

***


Dün muhalif gençlik idolümün, Antalya’daki muhalif duruşunu gördüm...

Hiç önemi yok ne düşündüğümün...

Doğru mu demiş yanlış mı demiş onun da bir önemi yok...

Şuna katılıyorum, buna katılmıyorum desem ona ayıp, bana da ayıp...

Hiç katılmıyorum, ya da hepsine katılıyorum desem, o da konuşmanın esas muhteviyatına ayıp...

O konuşma içeriği her ne olursa olsun, o bir muhalif konuşma, bir muhalif duruş, bir muhalif sesleniştir...

Bir sanatçının muhalefetidir...

İçeriği ne olursa olsun, “muhteviyatı muhalefettir...”

Muhalefet demokrasidir!..

Muhalefet özgürlüktür...

Muhalefet muassır medeniyettir, barıştır, çağdaşlıktır, Avrupa Birliği’dir...

Muhalefet eşitliktir...

Muhalefet sanattır...

Rutkay Aziz’in konuşmasının içeriğini bilemem...

Ne ki “muhteviyatı muhalefettir...”

Sevgiyle kucaklanmalı, saygıyla kutsanmalıdır...

Çünkü muhalefet kutsaldır...

*****


KARALAMAK MUHALEFET DEĞİLDİR...

Haklarında dava sürdüğü için, elim gitmiyor... İnsaniyet adına elim gitmiyor, çünkü “içerde tutuklu” olanları var...

Hakkaniyet adına elim gitmiyor çünkü, tanıdığım çok sevdiğimi “insanlar” var ve yazılacak her kelime, onların mağduriyetine mağduriyet katar...

Oda TV’de kim yazıyorsa hala birileri “hakkımda hayasızca yaptıkları yayınları kamufle edebilmek için yeni yalanlar” üretiyorlar...

Bile bile...

Ve yine itibarsızlaştırmak için hayasızca...

Benim ne geçmişimde, ne bugün kişisel olarak, ne 33 yılda yaptığım hiçbir haberde, yazıda hakkımda hiçbir ceza ve hüküm yok, bunu biliyorlar...

Ve utanmazca, muhabirlerimin hazırladığı binlerce haberden, bir tanesini bulup, genel yayın yönetmeni olduğum için, müşterek ve müteselsil; sorumluluk sonucu ödenen tazminattan, hakkımda suç ve hüküm çıkartmaya çalışıyorlar, itibarsız hale getirmeye uğraşıyorlar...

***


Sadece bu yaptıkları bile, halen ne kadar riyakar, ne kadar yalancı ve nasıl insan kanıyla beslenen parazitlerin içlerinde barındığını gösteriyor...

Doğan Yurdakul gibi kirli oyunlara hiçbir zaman tevessül etmemiş olanları sonuna kadar tenzih ediyorum...

Ancak öyleleri var ki...

İrin ve ve cerahat saçmaktadırlar...

İrin ve cerahat ise, hayatta hiçbir zaman demokrasinin gereği olan muhalefetten sayılmadı...

İçinde “kir” ve “mikrop” barındıran bir sarı sıvı olarak kaldı...

DİĞER YENİ YAZILAR