Kocasından ayrılan bir kadın... İpek Tuzcuoğlu...

Haberin Devamı

Temiz ve duru bir ilişkimiz var onunla...
Seyrek aralıklarla görüşürüz...

Bazen bir öğle yemeği...

Bazen ortak dostlarla yenilen bir akşam yemeği...

Bazen de tesadüf mekanlardan sarkan, derin sohbetler...

Taksi şoförü o kadar zor yetiştirebildi ki beni, 24 saat için geldiğim İstanbul’dan Bodrum’a dönüş uçağına, nefes nefese girdiğim uçakta, yanına oturduğum yolcu, “Reha merhaba” deyince, insiyaki olarak “merhaba” dedim, fakat tanımadım o gözlüklerin arkasından...

Fark etti ve gözlüklerini çıkardı ki, karşımda İpek Tuzcuoğlu beliriverdi...

***


Bodrum’a kısa bir tatil için gidiyordu...

TRT’de bir sitcom’a başlayacaktı...

Kocasından yeni ayrılmıştı...

Yalnız kalacağı ve kafasını dinleyip, şarj olacağı kısa bir tatilin ardından, diziye başlayacaktı...

Gazetelerden ve gazetecilerden kaçıyordu...

Gazetelerin ve gazetecilerin olmadığı bir arkadaş evinde sakin sakin kalmayı tasarlıyordu...

“Bodrum’da dağıttı” türü haberler onun zor bela oluşturmaya çalıştığı psikolojisini mahvedecekti ve bana habire bu haberlerin ne kadar kötü olduğunu anlatıyordu...

***


“Sen bu haberleri ununtasana bir kere; Biz etkilenmezsek, onları içselleştirmez, içimize almazsak, kimse bu haberlerden etkilenmez merak etme...” dedim...

Zorlanıyordu...

Üzülüyordu...

“Reklam evliliği dediler evliliğimize...” dedi...

Ünün insanlara dayattığı bu ağır yükleri çok iyi bilirdim...

Ayrıldığınıza mı yanacaksınız?..

Karşı tarafa duyduğunuz tepkiyi mi yumuşatacaksınız?..

Çevreye laf mı anlatacaksınız?..

Kendinizi yeniden mi yaratacaksınız?..

Yalan yanlış iftiralarla mı uğraşacaksınız?..

İmajınızı mı koruyacaksınız?..

Hepsinin arasında kendinizi nasıl koruyacaksınız?..

***


Bitmez tükenmez, içinden çıkılmaz bir ömür törpüsüdür...

Ayrılıkları yönetmek, ilişkiyi yönetmekten bin kat daha zordur...

Bir ayrılığımda çalıştığım televizyon kanalında bilgisayarıma oturmuş “ortak ayrılma kararımızı” yazmıştım...

İki üç cümlelik bir şeydi...

Bir taraftan çalışıyor, çalıştığım televizyona programlar yapıyordum...

Yanımda çalışan muhabir arkadaşlar dahil kimseciklerin hiçbir şeyden haberleri yoktu...

Birazdan benim açıklamamla ortalık karışacak, her taraftan flaş flaş haberler geçecek, herkes bir şeyler söyleyecek, tezvirat yapacak...

Bitmek bilmeyen bir dedikodu kazanı ateşlenecekti...

Ayrılmaktan çok, bunu düşününce yoruluyordum...

***


Öyle berbat bir durumdur ki bu...

Ayrıldığınızı açıkladıktan sonra öyle haberler çıkar ki, eski sevgilinizi arayıp, ortak bir yalanlama çıkartmayı bile düşünebilirsiniz...

Ayrıldığınıza mı yanacaksınız?..

Aranızın gerginliğine mi?..

O gerginlik yetmiyormuş gibi, sanki birbirinden ayrılan sizler değilmişiniz gibi, ortak davranıp yalan yanlış haberleri düzeltme çabasına mı ağlarsınız?..

Yaşarken taşımakta çok zorlandığınız anlardır o anlar...

***


O gün Haber Müdürlerimden Ali Genç’i yanıma çağırmıştım...

“Ali” demiştim, “Şimdi sana bir açıklama vereceğim...

Biz ....’le ayrılıyoruz... Ben buradan çıktıktan yarım saat sonra bunu televizyonlara, gazetelere, sitelere neresiyse oralara verirsin... Ben telefonlarımı kapatıyorum ve gidiyorum... 24 saat dünyayla bütün ilişiğimi keseceğim... Sana güveniyorum arkadaş...”

Ayrıldığım kişiyi de aramış, “Yarım saate kadar açıklamayı veriyorum... Hayırlı olsun...” demiş ve televizyon kanalını terk etmiştim...

Gidebilecek, dünyadan uzaklaşabilecek, sessizliğin sesini dinleyerek bir parça dinginleşebilecek hiçbir yerim olmadığını fark etmiştim...

Eve gelmiş yatağın içine girmiştim...

Çocuklukta yaptığım gibi yorganın altına saklanmıştım...

Akşam saat dörtbuçuk beş sularıydı...

O saatte bir daha kalkmamacasına uyumuştum...

Ertesi sabaha kadar...

Dünyadan uzakta, yorganın altında, küçük çocukken yaptığım gibi, kendi içime sığınmıştım...

***


O gün İpek’le “evliliğiyle ilgili hiçbir şey konuşmadım...”

Çocuklarımla ve anneleriyle kaldığımız yeri söyledim...

Birkaç gün sonra aradı, oraya geldi...

Hayatın bir makasından, bir başkasına makasına geçiyordu...

Kendi içinde huzuru bulduğu duaları ve olumlama çabalarıyla, dinginliği ve huzuru sağlamaya çalışıyordu...

Bizler hayatı sadece kendi içimizde yaşarız...

Beynimizde...

Hayat bizim beynimizde algıladığımız şekliyledir...

Aslında dışarda “ortak” bir şeyler gerçekleşmez...

Herkesin kendi algısı, kendi yarattığı bir şeyler olur çevremizde...

Her beyin kendine göre onu algılar ve kendi resmini yaratır kendi içinde...

Çocukları sevdi, ayrı olduğumuz, ancak çocuklarla beraber ortak tatil yaptığımız Deniz’le sohbetler etti, yeni bir dünyaya başlamak üzere dingin ve huzurlu bir şekilde Bodrum’a veda etti...

Şimdi Kapadokya’da mutlu ve huzurludur...

Yaşasın hayat!..

*****


HUKUK VE DEMOKRASİ STANDARDI OLMAYAN BİR ÜLKE...

Bana dost sohbetlerinde “Yahu adamlar suç işleyecek olsalar, bu kadar açık açık konuşurlar mıydı bunları” diye soruyorlar...

Onlara “Konuşurlardı” diyorum...

“Fütursuzca konuşurlardı... Çünkü bu ülkenin bir hukuk ve demokrasi standardı yok... Bu ülkede 10 yıl önce kutsanan bir davranış modeli, 10 yıl sonra yerin dibine batırılıyor...

Bundan 10 yıl önce bu ülkede 10. Yıl Marşı söyleyemeyene vebalı diye bakılıyordu...

Şimdi durup dururken 10. Yıl Marşı söyleyeni, şüpheli diye endişeli bir tedirginlikle izlerler çevresindekiler...”

***


Bir ülkenin hukuk, demokrasi, rejim ve makbul adam standartları bu kadar çabuk değişmez...

Bu kadar çabuk değişebiliyorsa eğer tüm standartlar, “dün kutsanan, yere göğe sığıdırılamayan davranışlar bugün mahkum oluyorsa, yarın neyin nasıl değişeceğini de kimse kestiremez ve endişeli bir bekleyiş hakim olur herkese...”

Dün yüceltilen her “davranış modeli” bugün yerin dibine batırılıyor...

Bugün “kutsanan” her davranış modelinin yarın yerin dibine batırılmayacağı ne malum...

Bu ülkenin vatandaşları hangi kıstasları temel alarak “iyi ve saygın birer yurttaş” olmaya çalışacaklar?..

Avrupa Birliği’nin hukuk, demokrasi, insan hakları ve kültürel sistemine bütünüyle entegre olmamız gerektiğini söylediğimizde, temel önceliğimiz bu ülkenin, evrensel standartlara kavuşma özlemidir...

***


Yoksa ekonomik olarak iflas etmiş bir Yunanistan, ne yapacağı bilinmeyen bir Portekiz, İspanya, İtalya hatta Fransa’nın “ekonomi politiğine yamanmak” değil elbette ki arzumuz...

Bu ülkede dün kutsanan şeyler bugün suç kapsamına alınıyor...

Bu ülkede bugün kutsanan şeylerin yarın suç kapsamına alınıp alınmayacağının da hiçbir garantisi yok...

Rövanşist bir med-cezirin ortasında gibiyiz her birimiz...

Evrensel değerlerde bir demokrasi, bir hukuk, bir insan hakları, bir ülke, bir cumhuriyet standardı lazım her birimiz için...

DİĞER YENİ YAZILAR