'Atatürk'ün gülümseyen fotoğrafı Türk parasının bereketini artırdı...'

Haberin Devamı

Ben profesör bir babayla, öğretmen bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldim...

Çocukluk günlerimde babamın olmasa da annemin, “para ilişkin sözlerinin”, pek de iyi çağrışımlar yapmadığını hatırlıyorum...

Anneme ve babama göre, “Para esasen biraz kirli” bir durumu ihtica eder...

Para kazananlar çok büyük olasılıkla parayı yasadışı ya da ahlakdışı yollardan kazanırlar...

Para peşinde koşmak, “etik bir değer değildir...”
Çok para kazananlar mutlaka “pis ya da kirli işlerin içerisindedirler...”

Parayla iş yapanlar, mutlaka “ahlak dışı eylemler yaparlar...”

***

mucizebilinci.com‘un sahibi “iyi yaşam gurusu” Mustafa Öktem dün bana “Türk insanının paraya karşı davranışı olumsuzdu... Biz çocuklukta, para hep biraz kirli işlerin parçası olarak gösterildi... Çocuk bu bilgileri emer...” dediğinde bunu düşündüm...

Hayatımda hiç “para kazanmak için bir iş yapmamıştım...”
Yaptığım işlerden para kazanmıştım, ama hiçbir işe hayatımda para kazanmak için girmemiştim...
Doğruydu söylediği “Ben esasen sadece para için bir iş yapmayı etik bulmuyordum...”

“Amerika’da böyle değil...” dedi...
“Para ve zenginlik çocukluktan kutsandığı için, büyüdüklerinde Amerikan halkının parayla ilişkisi bir sevgi ilişkisi oluyor... Bizimki bir sevgi ilişkisi değildi...”

***

Elbette, kara paranın, vurgun yapanın, spekülatörün, dolandırıcının, ahlaksızca cukkalayanın parasını hoşgörmeyeceğiz...

Fakat, ahlaksız ve dolandırıcı parayla, “çocukluğumdaki paraya karşı olumsuzluk duygusu” farklı şeyler...
Yılbaşı günü bizim Tuluhan Tekelioğlu‘nu gördüm... Nişantaşı’na gidiyordu, biraz sohbet ettik...
Bermutat benle röportaj yapma talebini iletti bana...
Artık alıştım...

Ne zaman görsem röportaj istiyor benden...
Laf lafı açarken, “nefes alma biçimimizin yaratacağı mucizeler” üzerine seanslar yapan bir “iyi yaşam gursu” Mustafa Öktem‘den söz etti bana...

Çantasından bir 5 liralık bir de 20 liralık çıkartarak...
“Bunların üzerindeki Atatürk fotoğraflarını görüyor musunuz?..” dedi...

“Gülümsüyor Atatürk orada...”
Önce anlamadım ne dediğini...
“Eskiden ciddi fotoğrafları vardı... Şimdi gülümsüyor... Mustafa Öktem, Atatürk‘ün gülümseyen fotoğrafları paraya konduğundan beri Türk parasının bereketinin arttığını söylüyor” dedi...

Önce hatırlamadım Atatürk‘ün 5,10, 20, 50,100 liralıklar üzerindeki fotoğrafının gülümseyen fotoğraf olduğunu...
Sonra Tuluhan’ın çıkarttığı paralara baktım gerçekten de Atatürk gülümsüyordu...

***

Ben pek Atatürk‘ün gülümseyen fotoğrafına aşina olmadığımdan, önce o fotoğrafları süzdüm...
Ne güzel gülüyordu...

Hep Kurtuluş Savaşı’nda, askerde, cephede, ya da devrimler esnasında pozlarını gördüğüm adamın, gülümseyen fotoğrafları içimi ısıttı...
Hayret bir şey...

Koskoca Atatürk cebimde gülümsüyor, benim haberim yok!..
Mustafa Öktem’le böyle tanıştım...

“Dikkat edin... Atatürk‘ün ciddi bakan değil, gülümseyen fotoğraflarının paranın üzerine konması, paradan sıfır atıldığı tarihte yani 2005 yılında oldu... O gülümseme fotoğrafı bereketi artırıyor... Çünkü para bütün toplmumun sinerjisinin üzerinde buluştuğu yer... Bir şeyi severseniz o sizi sever... Oradaki gülümseme, bilinçaltımıza Türk parasını sevdiriyor... Ve Türkiye’nin ekonomik rakamlarına bakın... Gayrısafi milli hasıla ne kadar arttı... 2002’de biz kriz yaşarken son dünya krizinden en az etkilenen ülke olduk...Türk parası bereketi artırdı Bunda tamamlayacı unsurlardan birisi bilinçaltımızda seçtiğimiz gülümseyen Atatürk fotoğrafı...”

***

Mustafa Ökten 2005 yılında Türk parasına konan gülümseyen Atatürk fotoğraflarının bilinçli bir karar olduğunu düşünüyor...

Dünyada Yeni Düşünce Akmımı olarak ortaya çıkan disiplinler, içinizdeki şeyi yaşadığınızı gösteriyor...
Mustafa Öktem bu noktada Secret’ten Quantum’a kadar bütün düşünce disiplinlerine rehberlik eden Willam Walker Atkinson‘dan söz ediyor...

Onun söz ettikleri daha profesyonel çalışmak isteyenlere...
Bize gelince...

Cebinizden çıkartın bir kağıt para...
Hangisi olsa farketmez...

Atatürk‘ün gülümseyen fotoğrafına bir süre bakın...
Uzun zamandır bunu farketmediğinize hayıflanacaksınız...
Atatürk ne de güzel gülüyormuş diyeceksiniz...
Onu bir kez daha seveceksiniz...

Ve Türk parasını “gülümseyen Atatürk’ten dolayı” daha bir seveceksiniz...

Emin olun sizin de paranızın da bereketi artacak...
Sevgiyle mutlu bir yıl geçirin...

*****

NAHİDE’DE EĞLENCELİ BİR YILBAŞI...

İzzet Çapa‘ya mesaj atmıştım...
“Bu yılbaşı anneyi babayı biraz gülümseyecekleri, bir mekana götürmek istiyorum... Nereyi uygun görüyorsan ayarla...”

Çocuğun beş tane mekanı var...
Artık hangisinde ne var bilmiyorum...
Gece hayatım bitmiş, içki içmiyorum...
Gecenin bir saatinden sonra, “yüksek müzikle” coştuğum ve coşacağım günler geride kalmış...

Nahide‘de karar kalıyoruz sonuçta...
Yılbaşına üç gün var, “Yerin var mı diyorum?..”
“Sana yer mi bulamayacağız” diyor ama benim içim gidiyor...
Çünkü biliyorum gidecek en iyi yerden masa yapacak...
Başka gece olsa önemli değil...

Kim bilir yılbaşı gecesi bana ayıracağı o masanın fiyatı ne kadar?..

Bunlardan feragat edecek, benden hesap alırken “özel müşteri hesabı” uygulayacak, bir süre istemediğim durum...
Ama yapacak birşey yok...
Anne babayı eğlendirmek lazım...
İhtiyaçları var...

***

Gittik Nahide‘ye...
Koskoca salon, Noel babalarla süslü masalar, muhteşem bir ambiyans...

Annem “ne kadar büyük yermiş burası” diyor...
Onların hayata “yalın” tepkiler vermelerine bitiyorum...
Hayatı, evlerinde, dost sohbetlerinde arkadaş toplantılarında yaşadıklarından, her gece vur patlasın çal oynasın eğlenen İstanbul’u gördüklerinde küçük dillerini yutmuş gibi oluyorlar...

Çok şey yaşadılar ve çok şey gördüler onlar...
Ama yine de İstanbul’un çılgın eğlencesi onları hayrete düşürüyor...

“Türkiye’de bunlar da mı oluyor” gibi bir hava içindeler...

***

Her zamanki gibi bir İzzet Çapa gecesi aslında...
Şovlar, danslar, yemekler, içkiler, ambiyans, samimiyet, sıcaklık...

Babam hastaneye kaldırdıldığından beri doğru düzgün yürüyemiyor...

İki arkadaş iki koluna girip Nahide‘nin merdivenlerinden teker teker çıkartıyorlar onu...

Anneme ise bir görevli destek oluyor...
İzzet “Herkes babayı seviyor... Ben anneni sevdim” diyor...
Yapacak bir şey...

Adamın hayatı ters...
Babam Osmanlıca ve Arapça profesörü...
“Nahide mi buranın adı” diyor...
“Evet” diyoruz...

“Nahide Arapça’da iri göğüslü kız demektir...” diyor
İzzet “Bilmiyordum... Çok iyi oldu öğrendiğim...” diye gülümsüyor...

***

Saatler geçiyor...
Şovlar birbiri ardına sahneleniyor...
Yeni yıla giriliyor...

Onları mutlu etmek, beni mutlu ediyor...
“Aldığın zaman değil, esas verdiğin zaman mutlu olursun” der bilgeler...

Ne doğru bir sözdür o...
Yeniden iki görevli, babamın iki kolunda...
Bir diğer görevli annemin yanında...
Ben kasadakilerin “İzzet bey bizi atar” uyarısına, kulak asmayarak, görevli çocuklara cebir ve şiddet uygulayarak (!) kafamda belirlediğim hesabı karttan çektiriyorum...
İstanbul gecesinde arabadayız şimdi...
Haris Alexiou çalıyor...
“Odos Aristotelus...”

Aristotelus Yolu demek...
Atina ve Selanik’teki Aristotelus Yol‘ları gözümün önüne geliyor o anda...

Ruhum Atina’daki Aristotelus Yol‘unda kalıyor...
Vücudum İstanbul’da...
Eve dönüyorum...
Mutluyum...

DİĞER YENİ YAZILAR