İntikamın acı oldu Lucescu... Onu Türkiye’den topla tüfekle kovmuştunuz...

Haberin Devamı

Bir teknik direktörü bazen kulübün başkanı ya da yöneticileri kovmaz...

Sabahtan akşama kadar eşiyle yaşadığı küçük ve mütevazı evinde rakip takımların kasetlerini izleyen, onları ezberine alan, bunlar üzerine taktik geliştiren adam gibi bir adamı, dünya iyisi bir insanı, Türkiye’deki bütün cellatlar toplandılar ve elbirliğiyle Türkiye’den kovdular...

Bu yazıyı sırf Lucescu’yu ve takımını desteklemek için gideceğim UEFA finalinin başlamasına üç saat kala yazıyorum...

Bu ülkede hem Galatasaray’ı hem Beşiktaş’ı şampiyon yaparak gitti Lucescu...

4 yıl içinde iki ayrı takımda 2 ayrı şampiyonluk...

***


Galatasaray’dayken Fenerbahçe’ye kaybettiği şampiyonluk da şaibelerle doluydu...

Beşiktaş’tayken, Fenerbahçe’ye kaybettiği 8 puanlık farktan sonra gelen şampiyonluk da...

Zannetmesin ki kimse, bu kez Yıldırım Demirören’i suçlayacağım Lucescu’nun gitmesinde...

Hayır...

Türkiye’de Lucescu’nun gitmesinde en suçsuz isim Yıldırım Demirören’dir...

Biliyorum...

Yakinen şahidim...

İçi kan ağlaya ağlaya göndermek zorunda kaldı Lucescu’yu...

Çünkü Türkiye’de birileri cellat olmuş Lucescu’yu asmaya karar vermişti...

Gitmeseydi Federasyon’a ettiği laflardan dolayı ağır cezalar alacaktı...

***


Sebat maçında Rize maçında takım, Beşiktaş olmaktan çıkmış, tanınmaz bir hale gelmişti...

Başkan ve yönetim istifa etmiş, biz gelene kadar Lucescu da kendisine yeni bir yön çizmişti...

Tarih 2004’ün Mayıs ve Haziran’ıydı...

***


İki yıl önce aynı şey olmuş, Galatasaray’ı şampiyon yaptığı halde, “Bu Romen Çingene’si Galatasaray’a yakışmıyor... Köylü bu adam...” diyerek, üç dili ana dili gibi bilen Lucescu’yu arkasından teneke çalarak göndermişlerdi...

Hiç unutmuyorum şöyle diyerek:

“Kimdir Lucescu?..

İtalya’da sıradan takımları çalıştırmış bir teknik adam...

Koskoca Galatasaray’a şampiyon yapsa bile yeter mi?..”

Böyle diyerek şampiyon yaptığı sezon Lucescu’yu Galatasaray’dan gönderdiler, Fatih Hoca’yla anlaştılar... Şimdi Lucescu UEFA finalini oynamak için İstanbul’dadır...

***


Ona birer kez şampiyon yaptığı Galatasaray, Beşiktaş ve Türkiye ancak 4 yıl sabredebildi...

Federasyon ağır ceza kesmeye hazırlanıyordu...

Shaktar Donetsk beş yıldır Lucescu’yla çalışıyor...

O sıradan Shaktar’ı sabırla UEFA finali oynatacak hale getirdi Lucescu... Galatasaray’a süper kupa kazandırdı... Beşiktaş’ın tarihinde Avrupa’daki en yüksek başarıların altına imzasını attı... Olmadı...

Ya gafletten, ya kadir bilmemekten, ya cellatlıktan, ya da artık arkasında duracak güç ve takat kalmadığından, gönderilmek zorunda kalındı...

***


Galatasaray kulübünden hakkı olan tazminatın kırpılması görüşmelerinde “50 bin dolar daha verin” dediği için hakkının uzlaşmayla bir kısmını almaya razı olduğu için “Çingene, 50 bin dolar için bile pazarlık ediyor...” lafı arkasından edildi...

Ağlaması zaaf, “Hangi villayı istersin” sorusuna “Karı kocayız, bana küçük bir ev ve rakip takımları izleyeceğim bir video yeter” demesinin altında “ucuzluk” aradılar...

Yıldırım Demirören’in yakın dostuydu... Hiç istemedi göndermek ama o günlerde Lucescu’nun biletini Federasyon başta herkes kesmişti Türkiye’de...

***


Ümraniye’deki o günü hatırlıyorum...

Yönetciydim Beşiktaş’ta...

Real Madrit’in teknik direktörü Del Bosque gelmişti Beşiktaş’ın başına...

Ümraniye’ye geldi...

Odaya girdiler, bir süre Del Bosque’ye takım hakkında bilgiler verdi, yardımcı olmaya çalıştı...

Türkiye’den teneke çalarak atılırken bile, hizmet edip ekmediğini yediği Beşiktaş’ın yeni hocasına sıcak ve samimi bir ortamda destek olmaya çalışıyordu...

Onu Ümraniye’den yolcu ederken, gözlerim dolmuştu...

Üç saat sonra, UEFA finali oynamaya İstanbul’a gelen bu “adam gibi adamı” desteklemeye Saracoğlu’na gideceğim...

Çingene dedikleri, ucuzcu dedikleri, Romen köylüsü dedikleri...

“Köpekler istedi diye atlar ölmez” atasözünü söylediği için ceza kesmeye kalktıkları, arkasından bin bir entrika çevirdikleri adamın UEFA finalini izlemeye hepsi gelecekler biliyorum...

Lucescu Türkiye’de çektiklerinin intikamını Saracoğlu’nda, UEFA finalinde alıyor şimdi...

Galatasaray ve Beşiktaş onu zaten çok aradılar geçen yıllar boyunca... Ama bu tarihi intikamın Saracoğlu’na tesadüf etmesinin de Lucescu için çok önemli bir anlamı var...

Ben onu biliyorum...

Ama o da bana kalsın...


*****



CANNES’DA BRAD PITT’LE KAŞKOLLU YAZ VE PANELOPE’UN XAVİER’LA AŞKI...



Angelina Jolie denilen kimilerine göre dünyanın en güzel kadınıyla evliyken, adama bir haller olmuştu...

İnce bıyıklar, sonra bir keçi sakal, tip tip kıyafetler, George Cloony ile incir çekirdeğini doldurmayan filmler iyice karizmayı çizmişti Brad Pitt... Dün Cannes Film Festivali’ndeki fotoğrafları geldi önüme...

Yazı kaşkolla karşılıyor Brad Pitt... Beyaz takım elbise ve gömleğin içinde çok şık, ama yazın sıcak havalarında kaşkolu kaç kişi giyer bilmem...

Hafif bıyıklar ve keçi sakal yine duruyor, ama belli ki “ayrılık” tipini ve havasını da değiştirmiş Brad Pitt’in... Yeniden “genç kızların gözdesi” olmaya aday bir hava ve gözlüklerle hayranlarının karşısında...

***


O single bu yıl Cannes’da...

Ama herkesin gözü Vicy Christina Barcelona filminin yakışıklı aktörü İspanyol Xavier’le aşk yaşadığı söylenen Penelope Cruz’da...

Muhteşem bir olgunluk ve güzelliğinin bütünüyle farkında olan bir özgüvenle kameralara gülümsüyor Penelope...

Ayrılanlar ve single olanlar, “takılmaya müsait havada ve iyice free takılıp genç görünmek arzusundalar...”

Yeni aşk yaşamaya başlayanlar “güzellikleri ve özgüvenleriyle biraz tepeden bakar bir havadalar...” İkisi de yeni bir durum...

Yenilik güzelliktir...

Ve her yeni durum, yeni duruşu beraberinde getirir...

Çok değer verdiğin birinin seni sevdiğini bilip, onun gücüyle ve aşkıyla biraz tepeden bakmak hoş ve çekicidir...

Yalnız ve karizmatik bir hava da çekici ve baştan çıkarıcıdır...

İkisini de Allah’ı var çok severim... Kötü olan nedir bilir misiniz?..

Hissetmediğin halde rol yapmak... İçin kan ağlarken mutlu gözükmek...

Sevdiğin uzaktayken, takmaz havalarda elaleme çapkın bakışlar fırlatmak... Sap gibi yalnız olduğun halde, etrafında büyük aşklar havası basmak...

Kısaca “sap” olmak ve saplıktan mutsuz olmak...

Beteri budur...

Eskiden sapları diskolara almazlardı...

Şimdi de hayat onları içine almıyor...


DİĞER YENİ YAZILAR