Gücünü göstermeyene ekmek yok

Haberin Devamı

Ben komplo teorilerini ilginç bulup okusam da, kendim hemen hiç komplo teorisi üretmem...

Her olayda Amerika ya da Avrupa gibi yabancı parmağı arayıp, ülke içindeki vurdumduymaz kelayvaz politikaları masum göstermem...

Elbette PKK terörünün altında bugüne kadar sürdürülen yanlış politikaların rolü var ve bunun sorumluluğunu başkalarında arayacak kadar aptal değilim...

Bu sorumluluktan kaçmıyorum ama, olayları incelerken salak da değilim ki, kimlerin ne yaptığını görmeyeyim...

Mart tezkeresinin Meclis’ten geçmediği günden beri, Washington kaynaklı politikalar adım adım, Türkiye’yi Gündeydoğu’dan bölünmeye götürüyorlar...

Önce Irak’ın Devlet Başkanlığı için Talabani’ye, Irak’ın Kuzeyi için Barzani’ye ve nihayet Türkiye’nin Güneydoğu’su için PKK’ya verilen Amerikan desteği kör gözlerin göreceği açıklıktadır...

Washington açıkça Türkiye’yi cezalandırmakta, “Bana yardım etmeyeni ben de kalbura çeviririm” dercesine, her taraftan bıçak sokmaktadır...

Türkiye’deki zevzeklerin anlayamadığı, sosyolojik analizler yapmakla, reel politika yapmak arasındaki farktır ve bütün güçlü devletler reel politikaları gerektiği yerde gerektiği biçimde uygularlar...

Amerika Birleşik Devletleri 11 Eylül günü ikiz kulelere saldırı düzenlendiğinde, “Usame Bin Ladin’i ya da İslami terörü hangi şartlar besledi” diye uzun uzun tartışmak yerine hemen harekete geçti ve Afganistan dağlarında Usame Bin Ladin avına çıktı...

Irak’a saldırı düzenledi, Radikal İslamcı terörist bulduğu grupların tüm uluslararası bağlantılarını yok edebilmek için topyekün bir imha harekatı başlattı...

Kulelere saldırıdan bu yana, Amerika’da yaşayan Müslümanlar’ın bile ne çektiklerini bir kendileri bir Allah biliyor...

Bu politikalar eleştirilse bile, “Anında refleks göstermeye endeksli büyük devletlerin reel politik gerçekleri” böyledir...

Türkiye anında olmasa bile zamanında refleks gösteren bir büyük devlet midir?..

O refleksleri güçlü büyük devletin reel politik gerçeklerini uygulamakta mıdır?..

Bu sorular bugünün sorularıdır ve reel politik bunu gerektirir...

Olayın sosyolojik tartışmasını istemek, demokratik ve kültürel haklardan söz etmek, yeni dünyalara yönelmekse konu, her şeye “evet”, ama önce reel politik...

Önce anında, yapamadın bari zamanında refleks gösterebilmek gerek...

Gücünü göstermeyene ekmek vermiyorlar bu dünyada...

Hele hele, Ortadoğu’da...

KAYBOLAN BAVULUN SIRRI NE?

Ebru Erberdi 4 Ağustos günü arkadaşlarıyla İtalyanlar’ın ünlü Capri adasına gidecekti...

Adanın dünya çapındaki ününü bildiğinden ve çok pahalı olduğunu duyduğundan, İstanbul’dan dört başı mamur bir alışveriş yaptı...

Bikinisinden, Diesel kotuna Zara bluzlardan, Ninewest terliğe, Versace gece kıyafetinden, Louis Vuitton çantaya kadar yok yoktu bavulunda...

Alitalia’yla seyahat ediyorlardı ve Roma üzerinden aktarmalı uçak Napoli’ye indiğinde, bavulu kontuardan bir türlü çıkmadı...

Bir yerlerde kalmıştır, bir süre sonra gelir diye beklediler ama bavul sanki yer yarılıp içine girmişti...

Hiçbir yerde yoktu ve bütün marka eşyalarıyla birlikte kaybolmuştu...

Ebru Erberdi bütün bir yıl bu yaz tatilini beklemişti...

Bir yıl çalışıp, tatil için aldığı bunca kıyafetin kaybolduğuna mı yansın, gittiği tatilde hiçbir şeyinin olmadığına mı ağlasın, tatilin başlamadan rezil rüsva olduğuna mı üzülsün bilemedi...

Kaybolan bavulun yarattığı stres ve gerginlik ilişkisine de yansıdı ve tatilde erkek arkadaşından ayrılma kararı aldı...

Dönüş yolunda, Milano’daki güvenlik görevlilileri Ebru’ya, “sırt çantasında taşıdığı şeyleri bavuluna koyması gerektiğini, güvenlik nedeniyle bunlarla uçakta seyahat etmesinin mümkün olmadığını” söylediler...

Bunun üzerine patladı, “Benim bavulum yok... Siz kaybettiniz... Bu sırt çantasından başka da çantam yok...” diye bağırdı...

Milano’da, Roma’da İtalyan güvenlik görevlililerini bilenler bilir, hepsi yolculara azab çektirmek için birebirdir...

Traş köpüğünden, saç jölesine kadar her şeye el koyarlar...

Bavulu olmadığından elindeki çantayla seyahat eden Ebru’nun, jölesi ve spreyini de havalanındaki güvenlik görevlileri, “Uçağa bunlarla binemezsiniz...” deyip aldılar...

Ebru Erberdi İstanbul’a döndüğünde, milyarlarca liralık kıyafetlerinden, erkek arkadaşından ve son olarak da spreylerinden olmuş, yaz tatili yerine azap çekerek İstanbul’a dönmüştü...

Alitalia’daki yetkililer, “Bagajdaki eşyaların listesini ver” dediler...

Üşenmedi onları teker teker yazdı, gönderdi...

Listedeki eşyalar milyarlarca lira tutuyordu ve Ebru bunları teker teker fiyatlarıyla listelemişti...

Alitalia yetkilileri “1100 Euro verelim ve bu işi unut” dediler...

Çektiği bunca ızdıraptan sonra, yapılan bu teklif genç kadına küfür gibi geldi...

Mahkemeye başvurdu...

Şimdi mahkemelerle boğuşuyor...

Hepsi bir Capri tatili yapmak istemesiyle başlamıştı...

Şimdi Alitalia’nın ismini duymak, İtalyan Havaalanı görevlilerini ise hatırlamak bile istemiyor...

DİĞER YENİ YAZILAR