Uğur Mumcu yaşamalı!..

Ülkemizdeki en hunharca siyasi cinayetlerden biri on yıl önce 24 Ocak'ta işlenen Uğur Mumcu suikastidir. Ne yazık, çok konuşuldu, çok yazıldı ama, Mumcu cinayetinin failleri de diğerleri gibi belirsiz...

Haberin Devamı

Ülkemizdeki en hunharca siyasi cinayetlerden biri on yıl önce 24 Ocak'ta işlenen Uğur Mumcu suikastidir. Ne yazık, çok konuşuldu, çok yazıldı ama, Mumcu cinayetinin failleri de diğerleri gibi belirsiz. Yıllar sonra yakalananlar gerçek suçlular mı? Kim, hangi örgüt bu cinayeti planladı? Sorular hâlâ yanıtsız. Toplum bu cinayetlerin çözülmesinin istenmediğini düşünüyor. En çapraşık suçların başarı ile çözümlenmesi, vatandaşta siyasi cinayetlerin bilinçli olarak sonuçlandırılmadığı kanısını pekiştiriyor. Ve de ikna edici net sonuçlara ulaşılmadan bu kanı değişmeyecek!.
Halk bir yandan Hablemitoğlu'nun öldürülmesi ile yeniden gündeme giren bu iğrenç cinayetlerin aydınlatılmasını, bir yandan da bilinçli olarak Uğur Mumcu'ların yaşatılmasını istiyor. Salt anılan yüceltme güdüsü değil bu. Uğur Mumcu cumhuriyete, demokrasiye, özgür düşünceye, çağdaşlığa, bilime saldıran yobazlığın, gericiliğin, ilkelliğin karşısındaki onurlu direnişin anıtı olduğu için!. Uğur Mumcu yaşamdan koparılmış tüm aydınlarımızın sembolü olduğu için...
Onun için Uğur Mumcu yaşıyor, yaşamalı, yaşatmalıyız!...

Yılda bir 24 Ocak...
Ekonomimizin son yirmi yılına damgasını vuran tarih 24 Ocak 1980'dir. O gün Türkiye 'Özal ekonomisi' ile tanışmıştı. Ekonomide devrim başlamıştı, kimilerine göre... Dışa açılma, TL'nin konvertibilitesi, ucuz ve kaliteli malların rahatça ithali, artık tek bir dolar yüzünden vatandaşların cezalandınlmasına son verilmesi söz konusu edilmekteydi.
Devrim kategorisinde sayılan yenilikler arasında barajların, köprülerin yıllık getirişinin halka satılması vardı. Bazı yollar paralı olacak, kamu malını ve hizmetini kullananlar 'acaba vergiler neden alınıyor?' diye düşünmeden bedelini ödeyeceklerdi.
Devlet tekelleri kalkacak, KİT'ler özelleşecek, hisseler halka satılarak gelir olanakları yaratılacaktı. Pek bilinmeyen 'yapişletdevref modeli yabancı sermayeyi çekecek, yatırımlar ve milli gelir artacaktı. Piyasa ekonomisi tüm kuralları ile işleyecek, devletçilik ve karma ekonomi son bulacaktı. Başlangıçta telefon, yol gibi altyapı yatırımları hızlanmış, KDV ve 'vergi iadesi' türü fiskal modeller uygulanmış, devlet kaynak sorununu çözmek için kapsamlı bir borçlanmaya girişmişti. Servetlerin izlenmesi durdurulmuş, yerine 'sırdaş hesap' getirilmişti! Bu gün 24 Ocak modelinin bazı hedeflere, doğru da sayılsalar, yanlış yollardan yürüdüğü görülüyor. Ölçü kaçmış, ayak yorgandan taşmıştır!
Özelleştirme başarısız olmuş, hedeflenen gelirlere ulaşılamamış, finans sektörü ciddi yaralar almış, bankalar batmış ve birçoğu özde devletleştirilmiştir! Bütçe gelirlerinin neredeyse yarısının faizlere gitmesi sosyal devleti çökme noktasına taşımıştır.
Bugün devlet IMF'e mecbur, yatırım yapamıyor, borçlu; karma ekonomi gene var, fakat yaralı; serbest piyasa henüz tam gerçekleşmiş değil! Özel sektör dahil, herkes her şeyi gene devletten bekliyor! İşte 24 Ocak'tan kalan miras!
24 Ocak tutkusu sürenler hâlâ var mıdır, acaba? Varsa, müjde! Her yılda bir 24 Ocak var!...

DİĞER YENİ YAZILAR