Krizin çifte kavrulmuşu!..

Haberin Devamı

Türkiye’nin krizi çifte kavrulmuştur!.. Küresel kriz Türkiye’nin varolan yerli krizinin üstüne binmiştir! Ekonomimizde 2006’dan beri talep daralıyor. R. T. Erdoğan’ın kendi yarattığı yerli krizi “kapatma davasına” bağlaması tutmadı ama küresel kriz imdadına yetişti. ABD’de kriz olmasaydı da Türkiye ciddi bir krize sürüklenmekteydi. Nitekim ABD’de kriz finans sektöründen çıkmışken, Türkiye’de bankalar ve finans kurumlarında değil, sıkıntı reel sektörde başlamıştır. Esnafın ucuzluk kampanyaları, AVM’lerde kiraların indirilmesine yönelen direnişler, talep durgunluğunun kanıtlarıdır. Kasım enflasyonunun beklentilere kıyasla düşmesi, krizin sonucudur. Olumlu sayılamaz. Enflasyondaki düşüş resesyon tehlikesinin azalmadığını, aksine arttığını gösteren önemli bir uyarıdır.

Ekonomideki bu durgunluğun etkisiyle doğal olarak reel sektör üretiminin yavaşladığı görülüyor. Özellikle ekonomik dinamiğin motoru sayılan inşaat ve otomotiv endüstrisi bir süredir sıkıntı çekiyor. Ürettiklerini satamıyor. Küresel krizin hissedilmesinden önce başladığı bilinen üretimdeki bu tür yavaşlamalar, işten çıkarmalar, gerçekte yerli krizden kaynaklanan sonuçlardır. Küresel krizin Türkiye’ye yansımasıyla bu olumsuz gelişmelerin yaygınlaşma olasılığı elbette yükselmiştir. İnşaat ve otomotivdeki durgunluğun hızla aşılması zorunludur. Onlara bağımlı alt sektörlerin üretimi ancak bu iki sektörün canlandırılmasıyla artar, tekstil gibi diğer önemli alanlarda hareketlenme sağlanır. Özetle yerli krizin az hasarla atlatılmasının yolu reel sektörün desteklenmesinden geçmektedir.

***


Küresel krizin Türkiye açısından yarattığı asıl tehlike, sıkça vurguladığım döviz darboğazıdır. Uluslararası reyting kuruluşlarının ekonomimizi riskli konumda göstermeye başlayan uyduruk derecelendirmeleri bile ülkemizdeki yabancı fonların ve sıcak paranın çıkışını tetiklemekte, kurları yükseltmektedir. Hükümetin “kara para getirme” (!) yasası yararsızdır. Yurt dışından bu yolla döviz sağlanacaksa, bu ancak “deniz feneri” türü şaibeli paralarla ilişkili olabilir. Yani bu merhem ekonominin derdi yerine, bazı kişilerin özel derdine deva olacaktır!

IMF ile yeni bir stand-by anlaşması yapılmasının önemi buradadır. Yeni bir anlaşmayı teslimiyet olarak değerlendirmek yanlıştır. Hele düne kadar ekonomiyi tümüyle IMF’nin yönetimine terk etmiş olan R. T. Erdoğan’ın üyesi olduğumuz bu kuruma birden düşman muamelesi yapması hiç inandırıcı olmuyor. Ekonominin sırat köprüsünden geçtiği bir dönemde sorunların çözümünü “hamdolsun” türü metafizik umutlara bağlamak gerçeği değiştirmiyor. IMF dış kaynak sağlanmasını kolaylaştıracak bir referans, bir kefalet, bir “yeşil ışık” anlamına gelecektir. IMF’nin kredi sözü bile piyasayı rahatlatır. Alınacak kredi Türkiye’nin kredibilitesini artırır. Riskli ülke yorumlarını durdurur. Reel kesimin dış borcunun çevrilmesini kolaylaştırır.

***


R. T. Erdoğan’ın yerel seçim hesabı yaptığı ortada... Devlet kaynaklarının seçim için harcanmasının engelleneceği kuşkusu anlaşılan AKP’yi tedirgin ediyor. Seçimi ekonominin önüne koyuyor. Seçimde alacağı yüksek oyla “kapatma davasının” intikamını almayı planlıyor. Oysa tüm dünya devlet müdahaleleriyle ekonomisini güçlendirmeye çabalarken, IMF’nin ekonomiyi canlandıracak harcamaları engellemesi düşünülemez! Küresel krizin yerli krizle birleşerek telafisi güç yıkımlar yaratmasının önlenmesi, acilen talebi ve dolayısıyla üretimi canlandıracak önlemlerin alınması gerekiyor. Bankaların finans sıkıntısı yaratmaması, ürkütülen vatandaşa moral verilmesi, canlanmanın gerçekleştirilmesi için enflasyon pahasına para-kredi-faiz politikalarının ihtiyatla gevşetilmesi, kamunun ihalelerle hızlı yatırımlara yönelmesi gerekiyor.

Hükümet konjonktürü doğru değerlendirmeli, CHP gibi ciddi ekonomik konular yerine, türban propagandasına kara çarşafı ekleyerek, kurban derilerinin cemaatlere verilmesini destekler tavır alarak, zamanını boş laflarla harcamamalı...

DİĞER YENİ YAZILAR