Savaş istemek

Ankara’nın Suriye yönetimi ile arasının bozulmasıyla birlikte ortaya bir “savaş bekleyenler” çevresi çıktı.

Bunların bir kısmı, aşırı eskimiş “fetih” hayalleri görenler. Bir kısmı da, sınırımızdaki kargaşadan Türkiye’nin en azından “etkinlik” olarak kazançlı çıkmasını umanlar.

“Etkinlik” sağlamak için de, bunların öngördüğü strateji, en azından belli bir askeri güç kullanılması gerekiyor.

Rusya’nın Esad yönetiminin “hamisi” olarak silahlarıyla devreye girmesinin ardından savaş bekleyenlerin hevesleri kırılmadı, tam tersine arttı.

“Rusya’ya kafa tutacak kadar güçlenmiş bir Türkiye” inancıyla yola çıkıldığı zaman savaş istemek bu inancın zirve yapması anlamına geliyor.

Türkiye Cumhuriyeti bir savaş yıkımının içinden doğdu. Bunun bilinciyle de savaşlardan uzak durma konusunda büyük hassasiyet gösterdi.

Bu hassasiyetin faydalarını anlatmak için de uzun tarih derslerine gerek olmadığını düşünebiliriz ama savaşın nasıl bir yıkım anlamına geldiğini de hatırlatmak gerekebiliyor.

Son günlerde Moskova’dan gelen beyanlarda, Ankara’nın Suriye içinde askeri operasyon hazırlığı yaptığı iddiası da yer alıyor.

Haberin Devamı

Rus yönetimi, Ankara üzerinde bir baskı alanı daha oluşturmak için böyle ifadeler kullanmış olabilir. Ama sonuçta Türkiye’nin Suriye’ye asker göndermesi konusu gündemin bir kenarına iliştirilmiş olmaktadır.

Suriye toprakları içinde şu anda altı askeri güç hareket halindedir. Suriye ordusunun yanında Rus askeri ve İran askeri vardır. Karşı tarafta da IŞİD ve ne menem bir şey olduğu belirsiz Özgür Suriye Ordusu vardır. Altıncı silahlı güç de Suriyeli Kürtlerinin PYD’sidir.

Ankara açısından bakıldığında, bu askeri güçlerin beşi “karşı” tarafta görülmektedir. Bu hengamenin içine Türk askerinin girmesinin sonuçlarını düşünmek için de askeri uzman olmaya gerek yok.

Manzara buyken Türk askerinin Suriye’ye girmesini istemek ve beklemek, yıkımın katmerli olarak Türkiye’ye taşınması demektir.

Irak’ı işgal eden Amerika savaşı kazanmadı, geride bir yıkıntı ve dağımmış bir ülke bırakıp gitti. Bunu görebiliyorsak, 2003’te Amerika’nın müttefiki olarak Türk ordusunun işgale katılmamış olmasının doğruluğunu da görebiliriz.

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR