“Büyük güç” deyince

Haberin Devamı

Suriye konusunda dış politika sözcülerinin sık sık kullandıkları bir niteleme var: Orta Doğu’da büyük güç olmak. Bu niteleme dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneksel dış politikasındaki temel bir değişiklik anlatılıyor...

Ankara yönetimleri hep Orta Doğu’daki çatışmaların uzağında durma politikasını uyguladı.

Bu politika değişikliği “Arap Baharı” denilen “halk hareketleriyle demokratik süreçlerin başlatılması” meselesiyle birlikte ortaya çıktı.

Ankara’nın “Orta Doğu’da büyük güç olma” hedefi tartışılırken, önce mevcut “büyük güçleri” bilmek gerekiyor.

***


Birinci büyük güç “Sünni ekseni”dir. Bunun içinde, başında Suudi rejimleri, emirlikler ve Irak gibi ülkelerdeki siyasi örgütlenmeler vardır.

İkinci büyük güç İran rejimi ve Suriye üzerinden, Irak Şiileri, Lübnan Şiileri ile Bahreyn’e uzanan “Şii ekseni”dir.

Yakın dönemde bunların yanına, Sünni eksenden çıkmış “radikal İslam” da eklenmiştir.

Üçüncü büyük güç de İsrail’dir, diğer ikisiyle savaş hâlindedir. İlk ikisi de kendi aralarında savaş hâlindedir.

***


Birinci Dünya Savaşı ertesinde Orta Doğu sınırlarını aşiret ve kabile yapıları üzerine ve o gün bilinen petrol yataklarına göre İngiltere ile Fransa çizdi.

İki büyük savaş arasında ilk iki güç bir ölçüde durumu idare ettiler, ama İkinci Dünya Savaşı ertesinde İsrail’in kurulması yolunda ilk silahlı çatışmalar başladığından beri savaş hâlindedirler.

Bu uzun savaşın tarafları dünyanın büyük güçleriyle oynayarak yakın düşmanlarına üstünlük sağlarlar, dünyanın büyük güçleri de bölgenin güçleriyle oynayarak etkinliklerini sürdürmeye çalışırlar.

***


Orta Doğu’da siyasetin yanında her zaman silah vardır, büyük kıyımlar vardır. Orta Doğu’nun büyük güçleri için siyasi mücadelelerde silah hep öndedir, kıyım yapmak olağan bir mücadele yöntemidir. Camiye de bomba konur, Şii pazarında siviller de öldürülür, Filistin mülteci kamplarında çocuklar da kılıçtan geçirilir, sinagog bombalanıp sivil Yahudiler de öldürülür.

Bu coğrafyada “büyük güç olma” yollarını tartışırken haritanın tümünü görmek gerekiyor.

Bir de alıntı yapayım; düşünmeyi, tartışmayı kolaylaştırmak için:

“Başkan Roosevelt’in 1943 yılında İngiltere’nin ABD Büyükelçisi Lord Halifax’e Orta Doğu haritasını işaret ederek ustaca ortaya koyduğu gibi: ‘İran petrolü sizindir, Irak ve Kuveyt petrollerini paylaşıyoruz, Suudi Arabistan petrolü ise bizimdir.’ İşte böylece Amerika’nın Orta Doğu bölgesinde sancılı siyasi varlığı başlamış oldu.”

(Stratejik Vizyon, Zbigniev Brzezinski, Timaş Yayınları, Mayıs 2012, s. 22)

DİĞER YENİ YAZILAR