Ve ABD’ye uzandı...

Haberin Devamı

Gazze, Hamas, İran... Derken Tayyip Erdoğan’ın hedefine dün ABD de girdi. Başbakan şöyle dedi:

“Silahla, ambargoyla, dışlamayla bir neticeye gidilmiyor. Dünya bunun örneklerini gördü ve bedelini çok ağır ödedi. Irak’ta hâlâ bedel ödüyoruz. Afganistan’da bedel ödüyoruz. Milyonlarca insan öldü. 7’den 70’e insanlar öldü. Şu anda Irak’ta yüz binlerce dul kadın var. Bunların sorumlusu kim? Bunun yanıtını bulmamız lazım. Yetimler, öksüzler var, bunların sorumlusu kim? Bunların yanıtını bulmamız lazım. Bunlara karşı susacak mıyız? Bu coğrafyayı bu hale getirenler tarihe bunun hesabını vermek durumundadır. İşte Filistin’de yıllardır beklenti içerisindeyiz. Filistin’de barış var mı? Yok. Çözüm var mı? Yok. Peki çözümsüz mü? Çözümsüz olduğuna inanmıyorum. Sadece birilerinin orada menfaati korunuyor, başka bir şey yok.”


***


Irak’ta, Afganistan’da silahla “neticeye gitmeye çalışan” ABD’den başkası değildir. Filistin’de “menfaati korunan birileri” İsrail’dir, onun menfaatini koruyan da ABD’dir. Belki metni yazan ve okuyan ABD’nin yanında İngiltere’yi de düşünmüştür, ama vurgu ABD üzerine...

Erdoğan’ın konuşmasının yukarda aktardığımız bölümü başka bir zamanda ve başka koşullarda söylenseydi, hatta ABD’nin adı da açık açık verilseydi, fazla bir kimsenin itirazı olmazdı.

Ama şimdi itiraz çok olacak.

Olacak, çünkü bu konuşma Gazze olayından sonra, Hamas savunmasından sonra, BM’de İran lehine oy kullanılmasından sonra yapıldı. O zaman çok başka bir şey ifade ediyor.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Başbakanı, Gazze olayının ardından İsrail ile ilişkilerin en olumsuz aşamaya gelmesine yol açacak tavırlar aldığı zaman, ardından bir kez daha “Hamas terör örgütü değildir, asıl iktidar onun elinden zorla alınmıştır” dediği zaman ve bu konuşma da BM Güvenlik Konseyi’nde ABD’nin başını çektiği İran’a yaptırım kararına “hayır” dediğinin ertesi günü yapıldığı zaman, anlamı farklı bir boyut kazanır, iyice büyür.

Bu durum, en basitinden Erdoğan’ın ve herhalde AKP hükümetinin de, İsrail’den sonra, ABD ve hatta Avrupa ile ilişkilerin daha da kötüleşmesini göze aldığını gösterir.
Erdoğan bu “eksen değiştirme” siyle, şu anda bazıları Ergenekon davası kapsamında yargılanan ve Türkiye’nin dış yönü olarak ABD ve AB’ye karşı Tahran-Moskova hattını gösterenlerle aynı çizgide düşündüğünü de göstermiş oluyor.


***


Erdoğan bu sözlerinin bir gün öncesine göre çok daha büyük bir değişimi işaret ettiğini görmemekte ısrar ediyor ve “dünyada medyayı İsrail’in ve İsrail yönetiminin yönlendirdiğini” söyleyerek de aslında kendisini ayağından vuruyor.

Bugün Erdoğan’ı eleştiren o dünya medyası, çok yakın tarihlere kadar Erdoğan’a büyük destekler veriyordu. 2002’de Batı basını AKP’den “ılımlı İslam” diye söz ediyordu, sonra “ılımlı İslam” yerine daha çok AKP’nin kendisine verdiği “muhafazakâr demokrat” sıfatını kullandı, bütün demokratik açılımları destekledi. Ama kısa bir süre önce tekrar “ılımlı İslamcı” ya, birkaç gündür de “İslamcı” ya döndü. Bütün bu Batı medyasını İsrail yönetimi yönlendiriyorsa, 2002’den yakın döneme kadar aldığı destek de yine İsrail’den gelmiş olmalıdır.

Durum “eksen kayması” veya “yön değiştirme” yi çoktan aştı, ağır bir dalgalanmaya dönüştü. Bu dalgalanma içinde kimse fazla su kaldıramaz ve batan fena batar.

DİĞER YENİ YAZILAR