Gazete Vatan Logo

Oğlum MİT yüzünden öldü

Oğlum MİT yüzünden öldü Çünkü, ben o yıllarda da Türkiye'de "Hayır"mı diyelim, "Evet"mi diyelim tartışmasının içindeydim. Benim üzerime çok gelindi, karalama kampanyaları başlatıldı... Oğlum Raif, uyuşturucu kaçakçılığıyla suçlandı. Sıkıntılı günler geçirdi. Manevi baskı altındaydı. O stres ve psikoloji içinde üniversiteye gider, gelirdi. Ve kazayı da o zaman yaptı....

KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş samimi, eşit ilişki kuran, hatta eğlenceli biri olarak tanınır. Sohbetin en rehavete kapıldığı anda bile fikirlerinde hiç sendelememesi, bir adım geriye gitmemesiyle de ünlüdür ki daha derinlere giremezsiniz. Bu kez ise, belki de "sivil" hayata geçmesine 20 hafta kadar kısa bir süre kaldığı için, minik itiraflar, minik özeleştirilerin de olduğu önemli açıklamalarda bulundu. Yükte hafif ama pahada ağır açıklamalar... En ağırı, anlatması en zor olanı da çok sevdiği büyük oğlu Rauf Raif Denktaş'ın ölümü ve öncesindeki son birkaç ayda yaşanan olaylardı. Denktaş'la birinci bölümü dün yayınlanan röportajımızın devamı şöyle:

* Yumuşak karnınız Serdar Denktaş mı oldu acaba? CTP'yle işbirliğine gitmesi canınızı sıkmıyor mu?
Onun parti mensubu olarak görevine müdahale etmem. Milli davada benden farkı yoktur. Serdar referandumda kendisi 'Hayır' demiş, partisini serbest bırakmıştır. Bana ters düşmüş değildir.

* Serdar Denktaş'ın kayınpederi Salih Boyacı'nın durumu can sıkıcı mı?
Tek üzüldüğüm şey yakınım olduğu için yardım edememek oldu. Başkası olsa yardım ederdim çünkü haksızlık yapıldı. Zarar ettiği halde bilançoyu kârda göstermiş, mevduatı eksik göstermiş. Suçtur. Ama bu kadar ağır ceza benim dünürüm, Serdar'ın kayınpederi olduğu içindir derim ben.

* Trafik kazasında ölen ilk oğlunuz Raif Denktaş için "Yaşasaydı, başka olurdu" deniyor hep?..
Evet, hakikaten vizyonu geniş, gece gündüz okuyan, kendini yetiştiren, çok heyecanlı bir gençti. O ölünceye kadar Serdar'ın siyasete girmeye şeyi de yoktu.

* Suriye lideri Hafız Esad'ın büyük oğlu Basil'i anımsatıyor. Siyasete hazırladıkları oydu. O da şüpheli bir trafik kazasında öldü. Sizin de içinizde hâlâ şüphe var mı?
Düşünmek bile istemiyorum. (Derin bir iç çekerek tekrarlıyor) Düşünmek bile istemiyorum. Kendisi de çok sert araba kullanan birisiydi ve o günlerde büyük bir manevi baskı altındaydı. Şöyle başladı iş: Ölümünden birkaç ay evveldi. (Rauf Raif Denktaş, 27 Aralık 1985'te, Magosa'da öldü.) Birden bire büyük bir gazetede uyuşturucu kaçakçılığı yapıyor diye bir manşet çıktı. Raif ağlayarak bana geldi, "Baba, ben çocuklarıma bunu nasıl bırakırım" dedi. Oğlum tekzip yaz dedim. Yayınlamadılar. Nereden çıktı diye araştırdım tabii. Nurettin Ersin Paşa (Eski MİT Müsteşar Yardımcısı, 1984'te kadar Milli Güvenlik Konseyi üyesiydi), Allah razı olsun, ona dedim ki "Bu gazeteye göre MiT'e ifade veren falan kişinin beyanatıdır. Allah aşkına, billah aşkına aileyi de tatmin etmek için bu ifadeyi bize gönderir misiniz?" İki bant halinde gönderdi bana. Bandın biri baştan aşağıya kadar bu adam kendi ilişkilerini şey yapar, Kıbrıs'a gelir, Kıbrıs'ta bir Raif var, kamyoncu Raif diye bilinir, bununla ilişkilerinden bahsediyor. Kamyoncu Raif, kamyoncu Raif... İki-üç saatlik bir bant. O bant bir tarafa... Ondan sonra o büyük gazeteye verilen bilgi. Yani ikinci bant: "Sen Raif'le falan falan işleri yaptığını söyledin. Evet. Bu Denktaş'ın oğlu Raif miydi? Evet." Bu, o büyük gazeteye veriliyor.

* MİT tarafından?
Evet, niçin yine? Çünkü ben o yıllarda yine Türkiye'de hayır mı diyelim, evet mi diyelim diye bir tartışmanm içindeyim.

* Yani MİT bunu hükümetin (Dönemin Başbakanı Özal) bilgisi dahilinde mi yapıyor yoksa içindeki bir kanadın operasyonu mu?
Evet, onun içinden biri. MİT'in (Dönemin MİT Müsteşarı Burhanettin Bigalı) resmi şeyi mi bilmiyorum. Ama oradan basma bu şekilde sızdırılıyor. Bunun üzerine ben o gazetenin Yazıişleri Müdürü'ne "Nasıl yaparsınız bunu" diye soruyorum. Bana verdiği yanıt çok ilginçti. "Bizim istihbarat şefimiz Yunan asıllı biriydi, onun işine son verdik" dediler. O da öyle kaldı. Bu olaydan bir ay evvel aynı gazetede yine manşet: Raif bir anarşisti (Savcı Doğan Öz'ün katili Hüseyin Kocabaş) evinde saklıyor diye. O zaman da ben Kiprianu'yla New York'ta görüşmeler yapıyorum. Ve oraya gelmeden önce güya Kiprianu'nun komando oğlu kaybolmuş, kaybettiren de seçime hazırlanan Klerides'miş gibi bir hava var. Klerides bu laflara tahammül edemeyip seçimden çekilince Kiprianu'nun oğlu da ortaya çıkıyor. Ben de New York'ta "Oh bunu Kiprianu'nun aleyhine ne güzel kullanırım" diye bekliyorum. Ama ben gidene kadar gazetede bu çıkıyor. Benim hiç haberim yok. Raif bu kez yine telefonda "Baba yine böyle yaptılar, ne yapacağım" dedi. Dava et gazeteyi dedim. Etti ve o gazete 50 bin lira tazminat ödemeye mahkum oldu. Ama tekzibi yayınlamadılar. İşte Raif o psikoloji içinde üniversiteye gider ders verir ve gelirdi. O kazayı da o zaman yaptı. Hayatımın en büyük trajedisidir.

Allah'a çok şükür Arafat'tan iyi durumdayız
* Arafat'ın ölümünden sonra çok etkileyici bir anekdot anlattınız: Size "Benim gömülecek yerim yok. Senin Türkiyen var" demiş. Peki yoksa Arafat size değil, siz mi ona gıpta etmelisiniz? Cenazesine bakınca hiç kendi kendinize bunu düşündünüz mü?

Kaç para? Adamı hayatı boyunca kovalayan kalmadı. Dört senedir evine mahpus, burnunu çıkaramadı ve kimse ne yapıyorsun diyemedi bunu yapanlara.

* Yani siz gerçekten Arafat'tan daha mı iyi durumdasınız?
Çok daha iyi durumdayız, Allah'a çok şükür.

* Kıbrıs'tan direnişçi bir Filistin halkı yaratamadım diye üzülmüyor musunuz?
Arafat da bizim durumumuza gelmiş olsaydı, devletini hiç olmazsa tanıyanlar olsaydı, artık tanklara taş atan o çocukları bulamazdı. Tehlike kalkınca herkes şey eder... Şimdi burada güvenliğin sağlanmış, hiçbir tehdit yok, o yüzden ihtiyaç da yok.

Devamı

Haberin Devamı