Başbakan Die Welt'i de mahkemeye verecek mi?

Başbakan Tayyip Erdoğan Türkiye'de kendisini eleştirenlere aslan kesiliyor. Kediye benzeten Musa Kart'a dava, bu davaya tepki veren ve kendisini penguen, fil, maymun gibi hayvanlara benzeterek çizen Penguen dergisine dava, eleştiren ve düşünen herkese gözdağı girişimi...

Haberin Devamı

Peki çok merak ediyorum. Acaba Tayyip Bey şimdi Alman Die Welt gazetesine dava açacak mı?

Malum, kendisinin karikatür alerjisini eleştiren Die Welt, AB kapısında, "Olmuş mu?" diyen ve kafası domuza benzeyen bir Tayyip Erdoğan yayınladı kendi sayfalarında. Bu durumda kendi ülkesinin mizahçılarına tahammül gösteremeyen Tayyip Erdoğan, Alman gazetecilere nasıl davranacak? Ülkemizde bir türlü hayata geçirilemeyen AB kriterleri, bakalım Alman mizahçıları için geçerli olacak mı?

Eğer Başbakan bu konuyla ilgili bir girişimde bulunmazsa anlayacağız ki kendisi sınırlarımız dışında gayet demokrat ve anlayışlı bir politikacı oluyor. Bu durumda Penguen dergisinin Almanya'da basılarak hazırlanması ve "Pinguin" adıyla çıkması daha iyi olur herhalde.

Murat Çelik geçenlerde D. B. Tercüman'da şahit olduğu bir olayı yazdı. Kendisi Süleyman Seba döneminde Beşiktaş'ta yöneticilik yapmış bir isimdir. Sözüne güvenilir ve çok da iyi bir gazetecidir. Anlattıkları yabana atılmayacak bir insandır. Bakın birkaç sene önce BJK İnönü Stadı'nda oynanan Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi sırasında, yan yana bulunan basın tribünüyle şeref tribünü arasında yaşanan olayı Murat Çelik nasıl anlatmış:

***

"Maçı basın tribününden izliyorum... Basın tribünü ile şeref tribünü yan yana, arada bir sıra cam var sadece. İlk 45 dakika bitti, herkes ayaklandı. Gözüm şeref tribününde... Beşiktaş'ın o dönemki Başkanı Serdar Bilgili ile yanındaki Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım da içeri girmek üzere ayağa kalktılar. Bu sırada Yıldırım'ın, tribünün üst bölümlerine doğru bakarak, birini aramakta olduğu her halinden belli.

Birkaç saniye sonra, Başkan'ın aradığı kişinin, yönetim kurulu üyelerinden biri olduğu anlaşılıyor. Bugün de halen görevde olan etkili yönetici, hızlı adımlarla Yıldınm'ın yanına iniyor. Kısa bir konuşmanın ardından o yönetici tekrar yukarıya, yerine dönüyor ve basın tribününden birkaç kişiyi elkol işaretleriyle yanına çağırıyor.

"Bana bakın oğlum..."
Fenerbahçe yöneticisi ile (geçmiş gün, kaç kişi olduklarını tam hatırlamıyorum) 3-4 gazeteci, iki tribünü ayıran camın farklı taraflarında ayakta sohbete başlıyorlar. Ben de hemen iki sıra aşağıda ve üsttekilerin konuştuklarını rahatlıkla duyabiliyorum. Yönetici söze şöyle başlıyor: 'Bana bakın oğlum. Şimdi Başkan da söyledi...'

Ardından da emir, talimat ya da direktif, adı her ne ise mesajlarını art arda sıralıyor.

'Şu şöyle yazılacak!'
"Bunu böyle görün!'
'Bu konunun şurasını özellikle öne çıkartın!'

Spor basınında Fenerbahçe'yi takip eden, Sarı-Lacivertlilerle ilgili yazılar yazan 3-4 gazeteci can kulağı ile dinliyor. Hatta biri not bile alıyor. 5 dakikalık brifinginin (!) ardından grup dağılıyor. İşin iki tarafında da yer almış biri (BJK yöneticiliği yapmış bir gazeteci) olarak ben ilişkinin seviyesine de, yöneticinin üslubuna da, meslektaşlarımın bu yöntemi kanıksamış haline de hayretler içinde, bir başka meslektaşıma izlediğim bu sahneleri anlatıyorum. Aldığım cevap en az gördüklerim kadar şaşırtıcı: E abi ne var bunda? Fener medyası hep böyle... Hiçbiri Başkan'ı rahatsız edecek bir şey yazamaz."

***

Murat Çelik'in bu yazısı yayınlananı birkaç gün oldu. Ne Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'dan, ne Fenerbahçe'yi takip eden futbol yazarlarından bir açıklama veya bir yanıt geldi.

Mustafa Mutlu, Aziz Yıldırım'ın kendisini çeken kameramanlara yönelik söylediği, "Çekme, tokatlarım seni haa" sözlerini eleştirmiş ve böyle tutum sergileyen bir kişinin bir spor kulübüne başkan olup olamayacağını sormuştu. Bu konu, öyle Reha Muhtar'ın Futbol Ateşi gibi programlarda tartışılamayacak kadar önemli aslında.

Aziz Yıldırım, tesisleşme, mali durum, diğer spor dallarına verilen önem gibi konularda sürekli övgü alan bir kulüp başkanı şu anda. Ama basına karşı sert tutumu, ortalığı karıştıran ve "Ben yapanm, kimse karışamaz" tarzı açıklamaları, rakiplerini saf dışı etmek için kullandığı Deniz Baykalvari taktikler ve futbol basını ile ilişkileri nedeniyle sürekli eleştiriliyor.

İnsanın aklına, "Türkiye'deki bir spor kulübünün başında bulunmak için böyle mi olmak gerekiyor acaba?" sorusu geliyor. Böyle başa böyle tarak durumu mu var acaba ortada. Öyle olmalı ki Aziz Yıldırım'ın bu durumunu herkes kanıksamış. Ne Futbol Federasyonu ilişebiliyor kendisine ne başka bir kurum. Tıpkı Türkiye'nin genel durumu gibi. Ali kıran baş kesen oldun mu kimse karşına çıkamıyor. Herkes "Buyur abi" diyor...

DİĞER YENİ YAZILAR