İrtica ne, aşırılık ne, Başbakan’ın amacı ne?

Başbakan Erdoğan köşeye sıkıştıkça, siyaset tarihimize altın harflerle veciz sözler yazdıran Süleyman Demirel’e taş çıkartmaya başladı

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan köşeye sıkıştıkça, siyaset tarihimize altın harflerle veciz sözler yazdıran Süleyman Demirel’e taş çıkartmaya başladı.

Son olarak Cumhurbaşkanı’nın ve Genelkurmay Başkanı’nın irtica tehdidi uyarılarına yanıt verdi:

- Ülkemizde irtica değil, aşırılık var!

Böylece “aşırı dinci” çevrelerin varlığını kabul ederek hem laik kesimin daha fazla sinirlenmesini önlemeyi, hem de partisinin tabanından kopmaları önlemeyi ummuş olmalı.

Peki; durum gerçekten böyle mi?

Yani; “irtica” ile “aşırı dincilik” arasında bir fark var mı?

Öncelikle belirtmeliyim ki bu iki kavramı da genellikle biz Türkler kullanıyoruz.

Yabancılar ise bunu “fundamentalizm” yani “köktendincilik” olarak tanımlıyor.

Köktendincilik; Darwin’in “Evrim teorisi”ne tepki gösteren Hristiyan aleminde ortaya çıkmış bir kavram.

Özellikle 1960’lı yıllardan sonra batılılaşma, modernleşme ve laikleşmeye karşı çıkan, gerçeğin İslam literatüründe aranması gerektiğini savunan yaklaşıma da “İslam Fundamentalizmi” deniliyor.

Fundamentalistler bilimin kanıtladığı ama kutsal kitaplarda aksi yazılan her şeye karşı çıkıyor.

İslamcı şair İsmet Özel ise bu konuda çıtayı biraz daha yükseltiyor:

“Şimdiki fundamentalistler Filistin atkısı sarıp, molotof kokteyl atıyor.”

***

Peki fundamentalizm ile ilgili bu “kesin” tanımlamaları “irtica” ya da “aşırı dincilik” için yapabilir miyiz?

Hayır... Bu yüzden “laiklik” karşıtı olan her düşünceyi “irtica” ya da “aşırı dinci” kavramlarından “herhangi birinin” içine koyuyoruz.

İyi de o zaman Sayın Başbakan nasıl oluyor da sanki bu iki kavram birbirinden çok farklıymış gibi bir hava yaratarak, “ülkemizde irtica değil, aşırılık var” diyebiliyor?

Eğer bu cümlede “irtica” yerine “dinci terör” kavramını kullansaydı, bir ölçüde haklı olabilirdi; o da bir ölçüde...

Çünkü yaşanan ve yaşanmakta olan birçok örnek, Türkiye’de ne yazık ki “dinci terör”ün olduğunu da kanıtlıyor. (Umarım terör örgütü Hizbulvahşet’i ve “domuz bağı” yöntemiyle öldürülen insanları hatırlıyorsunuzdur.)

***

Başbakan’ın bu son açıklamalarından sonra kafası iyice karışmış bir vatandaş olarak kendisinden rica ediyorum:

“İrtica” dan ve “aşırı dincilik” ten ne anlıyorsunuz?

“İrtica”yı neden kabul etmiyorsunuz da “aşırı dinciliği” sanki kabul edilebilir gibi sunuyorsunuz?

Tüm bunları daha somut olarak anlatsanız da öğrensek. Aksi halde sözlerinizin “Demirelvari kafa karıştırma” çabasından öteye gitmediğine inanacağım.

*****

BARIŞ MAYINI!
Terör örgütü PKK sözüm ona ateşkes ilan etti ama gün geçmiyor ki yerleştirdiği mayınlar patlamasın ve sivil-asker vatandaşlarımız can vermesin.

Dün bir haber de Elazığ’ın Palu ilçesinden geldi. PKK mayınına basan 1 astsubayımız ve 2 uzman çavuşumuz ağır yaralandı.

Binlerce mayın döşeyeceksin, sonra kafana göre “barış” ilan edeceksin!

Buna barış değil, olsa olsa kalleşlik denir!

*****

GÜNÜN SORUSU
Okurumuz Benan Kaleli THY uçağının kaçırılmasına hâlâ inanamayanlardan. Kaleli, aynı zamanda THY’nin Güvenlik Müdürü olan pilotun, “Her şey usulüne göre yapıldı” sözlerine takmış... “Usul buysa yandık” diyor ve soruyor:

Belediye otobüsünün bile kaçırılamayacağı bir yöntemle koca uçak nasıl kaçırılır?

*****

Belediye sansürleri bıktırdı!
Aylardır Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesinin düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde engel olup olmadığını tartışıyoruz. Ama gözümüzün önündeki “açık sansür”leri görmezden geliyoruz!

Bu yeni sansürün adı, “belediye sansürü!”

Tuzla Belediyesi’nin, aleyhine yayın yapan bir yerel gazetenin yayınlanmasını engellediğini biliyorsunuz. Son örnek ise Nevşehir’in Avanos ilçesinden geldi. AKP’li Belediye Başkanı Mustafa Körükçü, belediye etkinliklerine yer vermeyen Kapadokya TV’nin vericisinin elektriğini kestirerek yayınını engelledi.

Lütfen düşünün:

Herhangi bir merci, yasalara dayanmayan böyle bir kararı alıp uygulayabilir mi?

Alır ve uygularsa, ondan hesap sorulmaz mı?

Hesap sorulmaması, bu yasa dışı kararların ve uygulamaların çığ gibi büyümesine yol açmaz mı?

DİĞER YENİ YAZILAR