120 milyon sayfa iddiaya, sadece 80 sayfa yanıt hakkı!

Haberin Devamı

Şu sıralar pek kamuoyunun gündeminde değil ama Ergenekon yargılamasında sanıklar son savunmalarını yapmaya başladı. Önceki gün Mustafa Balbay son sözlerini söyledi; dün de Tuncay Özkan’ın da aralarında olduğu diğer bazı sanıklar...

Bugün ise sıra, davanın “profesör” kadrosunda...

Prof. Dr. Mehmet Haberal, Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu ve Prof. Dr. Yalçın Küçük son savunmalarını yapmak için hâkim karşısında olacaklar.

Üçü de hasta...

Hele hele Fatih Hilmioğlu, kanser... Çağdaş hukukun olduğu her yerde onun bugün “özgürce” hasta yatağında olması gerekiyor ama o “geleceğini” kurtarmak için “savunma” yapmak zorunda bırakılıyor!

Sonuç belli!

Süren bir yargılama için söylemek zor; ancak bu davanın sonucu, tutuklamaların başladığı beş-altı yıl öncesinden belliydi:

“Ağır mahkûmiyet!”

Düşünün; bugün sanıklar son savunmalarını yapıyor ama avukatlarıyla birlikte kendilerine tanınan süre sadece iki saat... Bu iki saatte ancak 80 sayfalık bir savunma yapılabilir...

Ama... İddianame, ekleriyle birlikte tam 120 milyon sayfa...

Buna bir de 2 bin 271 sayfalık “savcılık mütalaası” eklendi.

Dikkat edin:

Yargılama cezaevi yerleşkesi içindeki bir duruşma salonunda yapıldığından...

Hiçbir hâkim 120 milyon sayfalık iddianameyi baştan sona okuyamayacağından...

Cezaya dönüştürülen tutukluluk sürelerinden söz bile etmiyorum artık...

Sadece “son savunma”nın iki saatle sınırlandırılmış olması bile, başlı başına bu davanın Yargıtay’da bozulması için yeter de artar. Çünkü bu uygulama hem yargılama usulüne hem de evrensel hukuka aykırı!

“Savcılık mütalaası”ndaki gariplikler ise başka bir komedi:

İnanabiliyor musunuz; mütalaanın bin 169’uncu sayfasında “bir gizli tanıkla bir açık tanığın birbirlerini doğruladığı” yazıyor... Gelin görün ki bu “iki tanığın” aslında bir kişi olduğu ortaya çıkıyor!

Ve ne acıdır ki böylesine garip bir mütalaa, hâkimler heyeti tarafından ciddiye alınıp, karar aşamasına geçiliyor!

Neden eminim?

En başta dedim ya; bu davada karar beş-altı yıl önceden belliydi. Çünkü bu saatten sonra, sanıkların aklanmasına dair bir karar çıkarsa; mahkeme heyeti bugüne kadarki uzun tutukluluk sürelerinin hesabını veremez.

İşte o yüzden en az Balyoz Davası’ndaki kararlar kadar ağır cezalar çıkacağını düşünüyorum.

Ne acıdır ki; yazının bu son cümlesinde bile “Umarım yanılırım” diyemiyorum!

Küfürbaz!

CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç’e “Senin a.... s......” dediği için “gruptan geçici ihraç” istemiyle disipline sevk edilen AKP‘li Zeyid Aslan kendini savunmuş:

“Parti tüzüğümüzün ilgili maddelerine göre ancak kendi partimden bir arkadaşıma ya da yöneticime küfür edersem böyle bir ceza istenebilir. Bu yüzden bana disiplin cezası verilemeyeceğini düşünüyorum. Savunmamı da bu yönde yaptım!”

Adamın pişkinliğine bakar mısınız; hem suçlu, hem güçlü...

Ama AKP‘nin tüzüğü eğer gerçekten dediği gibiyse... O da ayrıca vahim (!) bir durum...



GÜNÜN SORUSU

Soru CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’den Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya:

ÖSYM’nin sınavlarında kullanılan dijital saatlerin içinde kamera var mı? Varsa, bunun nedeni nedir? O kameraların kayıtları nasıl izleniyor? Kamera özelliğine sahip olan dijital saatler, ÖSYM tarafından geri toplanıyor mu yoksa okullarda mı kalıyor? Bu saatler ÖSYM’ye ne kadara mal olmuştur?



‘Baro Davası’ bugün!

Bugün Silivri‘de çok önemli bir dava daha var:

Hatırlarsınız; İstanbul Barosu Başkanı Profesör Ümit Kocasakal ve Yönetim Kurulu‘nun dokuz üyesi, Ergenekon yargılamasını yapan mahkemeye “gözlemci” olarak gitmişler ve mahkemenin sanık avukatlarına muamelesini doğru bulmadıklarını söylemişlerdi.

Mahkeme de bunun üzerine Kocasakal ve arkadaşları hakkında “yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüs” iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştu. Ve baro yöneticilerinin yargılanması için uyulması gereken tüm kurallar gözardı edilerek, Kocasakal ve arkadaşları hakkında 2 yıldan 4 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı.

Kocasakal ve dokuz yönetici için mahkûmiyet kararı çıkarsa, sadece cezaevine girmekle kalmayacaklar; aynı zamanda meslekten de men edilebilecekler.

Kocasakal ve arkadaşlarının suçu, hukukun üstünlüğüne, yargı bağımsızlığına, yani mesleklerine ve meslektaşlarına sahip çıkmak!

Oysa tüm bunlar “baro yöneticisi” olarak, hepsinin birinci görevi...

Üstelik bugünkü yargılamaya konu olan duruşmada ben de vardım:

Kocasakal ve arkadaşları kimseye hakaret etmedi, kimseyi aşağılamadı; sadece mahkemenin savunma hakkı kullandırılırken daha özenli olunmasını talep etti.

Bugünkü davayı çeşitli ülkelerden 17 hukuk kuruluşunun ve baronun gözlemcileri de izleyecek.

Umarım onlara mahcup olacak bir kararla karşı karşıya kalmayız.

DİĞER YENİ YAZILAR