Partiler, askerlere ne vaat edecek?

Haberin Devamı

Başbakan, cuma günü Yıldız Teknik Üniversitesi’ni yeni eğitim öğretim yılına açarken yaptığı konuşmada gençlere iki önemli vaatte bulundu:

Birincisi, seçilme yaşının 18’e düşürülmesiydi ki, bu konudaki görüşlerimi dün yazdım.

İkincisi ise silah altındaki er ve erbaşların oy kullanabilmeleriydi.

Başbakan buna gerekçe olarak, askerlik süresince vatandaşların demokratik haklarının kesintiye uğramasını gösterdi ve bu sorunu çözmenin ileri demokrasinin gereği olduğunu söyledi...

Ardından da sordu:

“Bunun ne sakıncası var?”

Gelin bu sorunun yanıtını birlikte arayalım:

KIŞLADA PROPAGANDA!

Diyelim ki bu söz tutuldu ve silah altındaki yaklaşık 460 bin er ve erbaş ile 7 bin yedek subaya “oy kullanma” hakkı tanındı...

Bu; kışlaları siyasi partiler için “ciddi bir oy deposu” haline getirecek... Bu nedenle bütün partiler “pasta”dan pay kapma yarışına girecekler...

İyi de nasıl yapacaklar bunu?

Örneğin; kışlalara girip miting düzenleyebilecekler mi?

Birliklerin içinde cirit atıp, kendilerini tanıtmak için broşür dağıtabilecekler mi?

İçtima meydanına afiş ya da pankart asabilecekler mi?

Hoparlörlü arabalarla hava kararıncaya kadar eğitim alanlarında dolaşıp, askerleri tavlamaya çalışabilecekler mi?

Bunları yapamayacaklarsa; o zaman özelikle “acemilik” döneminde dünyayla ilişkileri tamamen kesik olan bu gençlere kendilerini nasıl anlatacaklar?

Onlardan nasıl oy isteyecekler?

İSTİSMAR EDİLMEYECEK Mİ?

Peki; partiler bu gençlere ne vaat edecek?

“Askerlik süresini kısaltacağız, şınav çekme ve ördek yürüyüşü cezasını kaldıracağız, soğan soydurmayacağız, kara şimşeğe (mercimek) şap katmayacağız, 2-4 nöbetini subaylara tutturacağız, sınır birliklerine göndermeyeceğiz” mi diyecekler?

Hepsinden vazgeçtim; “ileri demokrasinin gereği” olarak sunulan bu uygulama, Mehmetçiklerimizi kendi aralarında CHP’li, AKP’li, MHP’li, TKP’li, BDP’li diye (parti sayısı kadar) bölmeyecek mi?

Bu siyasi gruplaşmalar zaman zaman tartışmaya ve hatta kavgaya dönüşmeyecek mi?

Ve sonuçta “kardeşlikten de öte” olması gereken “asker ocağı ilişkisi” yara almayacak mı?

KIŞLALAR DAMGALANMAYACAK MI?

Bir adım daha ileri gidelim:

Tıpkı ilçeler ve iller gibi askeri birlikler de “O partili, şu partili” diye bir siyasi etikete bürünmeyecek mi?

Bazı siyasetçiler çıkıp, “Hizmet almak ve iyi muamele görmek istiyorsanız, bizi seçin... Çünkü güçlü olan biziz” demeyecek mi?

O kışladan hangi parti birinci çıktıysa; o birlik artık o partinin adıyla anılmayacak mı?

“Dokuzuncu Jandarma Er Eğitim Alayı AKP’li, Üçüncü Levazım Bölüğü CHP’li” diye damgalanmayacak mı?

Ve yine diyelim ki... Bazı askeri birliklerde sandıklardan BDP birinci olarak çıktı... Bu durumda o askeri birlik en azından asker sohbetlerinde “PKK’lı” olarak tanımlanmayacak mı?

Tanımlanacaksa (bu kaçınılmaz), o birlikten gelen askerlere karşı inanılmaz bir güvensizlik duyulmayacak mı?

Bu güvensizlik, aynı cephede teröre karşı omuz omuza savaşan çocuklarımızı güve gibi yiyip bitirmeyecek mi?

***


Başbakan, “Ne sakıncası var?” diye sordu ya... Sırf o yüzden yazdım:

İşte; bu sakıncaları var...

*****


HİÇ OLUR MU?

28 Şubat döneminde askerlerin talimatlarını yerine getirmekle eleştirilen bazı medya patronları ve üst düzey yöneticileri Meclis’e gidip 28 Şubat Alt Komisyonu üyelerine yaşadıklarını anlatmışlar...

Hiç öyle şey olur mu canım; bizim medya patronları hiç baskı altına girerler mi?

Hiç “güçlü”nün “Al” dediğini alıp, “At” dediğini atarlar mı?

Hiç, “yazarlarının ne yazdığına” karışırlar mı?

Burası Muz Cumhuriyeti mi kardeşim?

Bizde hiç öyle şey olur mu?

*****


GÜNÜN SORUSU

Ünlü model Paris Hilton, bir reklam kampanyasında oynamak için bugün Türkiye’ye geliyormuş... Sorum İçişleri Bakanı’na:

Onu da kabul edecek misiniz? Etmeyecekseniz, bunun olabilmesi için kızcağızın reklam filmlerini ille de sığınmacı kamplarında mı çekmesi gerekiyor?

*****


Biz onu hep hatırlayacağız!

Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı Meclis’te görüşülürken ülkemizin en büyük işçi sendikaları konfederasyonu Türk-İş’in Başkanı (kendisi sıkı bir iktidar dostudur) Mustafa Kumlu, Türkiye Odalar Birliği ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu gibi işveren örgütlerinin temsilcileriyle bir protokol imzalamış...

Bu protokole göre greve çıkılan işyerinin önünde grev çadırı kurulamayacak, haksız işten çıkarmalarda işçiye ödenen sendikal tazminatlar kaldırılacakmış...

Cumhuriyet Gazetesi, Mustafa Kumlu’yu bulmuş ve “Böyle bir protokol yaptınız mı?” diye sormuş...

Verdiği yanıt aynen şöyle olmuş:

“Hatırlamıyorum...”

İşçi liderine bakın!

İşçilerin en önemli kazanılmış haklarının gasp edilmesi gündemde; o, böyle bir protokol imzalayıp imzalamadığını bile hatırlamıyor!

***


Merak buyurmayın beyefendi; Türkiye İşçi Sınıfı sizi ve bugün yaptıklarınızı hep hatırlayacak!

DİĞER YENİ YAZILAR