İstanbul’a kar yağdı!

Haberin Devamı

İlk haber Ankara‘dan geldi: Başkentteki Kurtuluş Parkı‘nda görev yapan iki polis memuru, el ele dolaşan, bank ve çimlerde oturan genç çiftleri Genel Bilgi Toplama‘ya (GBT) tabi tutmuş, “Uygunsuz oturuyorsunuz” uyarısında bulunmuş...

İstanbul‘dan gelen ikinci haber ise daha da ürkütücüydü:

Yaklaşık otuz kişilik bir grup, Tophane‘deki sanat galerilerinde dört serginin ortak açılış törenini basmış ve “Sokakta içki içiyorsunuz” diyerek davetlilere saldırmış!

Bu ülkede yaşayan ve çağdaşlıktan yana olan herkes, dün bu iki olayı konuşuyordu...

Ve herkesin kafasındaki soru aynıydı:

Sıra, yaşam tarzımızı değiştirmeye mi geldi?

***


Eğer siz de bu soruları soranlardansanız, söyleyecek tek lafım var:

Günaydın!

Bu ülkede bu baskılar yıllardır var.

Marmara, Ege ve Akdeniz sahilleri hariç Anadolu‘nun neredeyse bütün il ve ilçelerinde sokağı bırakın, meyhanede içmek bile mümkün değil. Çünkü meyhaneler çoktan kapatıldı, içkili lokantalar baskıyla içkisize dönüştürüldü.

Koskoca Konya‘da arkadaşlarınızla oturup içki içebileceğiniz tek yer, kamu kurumlarının ve askeriyenin lokantaları...

Bırakın içkili lokantayı; birçok ilçede içki satışı bile yok!

Çiftlerin el ele gezmesi, sarılıp öpüşmesi ise ancak “ayrıcalıklı” bir kesim için serbest...

Eğer başı açık bir kızsanız, bir gençle el ele bankta oturup konuştuğunuz anda adınız “O...pu”ya çıkarılıyor!

***


Peki; bu iki olayın bu kadar büyük bir etki yaratmasının nedeni ne?

Basit:

Çünkü büyük kentler, Anadolu‘ya yıllardır hâkim olan bu havayla ilk kez tanıştı.

Yani; Erzurum‘da üç metre kar yağdığında umursamayan medya, İstanbul‘daki iki santimlik karda nasıl feryat ediyorsa; aynı tavrı sergiledi!

Oysa... Dün duyduğumuz rahatsızlığı yıllar önce duyabilseydik, ne Anadolu‘daki baskı bu kadar yayılacak, ne de İstanbul ve Ankara bu tür olaylarla tanışacaktı...

***


Evet; durum vahim...

Ama rahatsızlık duymak ve tepki göstermek için oldukça geç kaldık!

***


ATAMA

Prof. Dr. Ünal Yarımağan onurlu davrandı, son yıllarda skandallarla gündeme gelen ÖSYM Başkanlığı‘ndan istifa etti...

Peki; yerine vekaleten kim atandı?

İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Demir...

Kimdir Ali Demir?

İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü...

Ve...

Üç bin beş yüze yakın öğretim üyesinin imzaladığı “Türbana Özgürlük Bildirisi”ne imza koyan öğretim üyelerinden biri!

***


Ne hikmetse; rektörler dahil olmak üzere, YÖK‘ün son iki yıldır yaptığı bütün atamalar, bu listeye imza veren öğretim üyeleri arasından gerçekleştiriliyor.

Acaba bir süre sonra listedeki profesörler bitince, profesörlerin atanmaları gereken görevlere doçentler mi atanacak?

***


GÜNÜN SORUSU

Saadet Partisi, “Erbakan yandaşları ve karşıtları” diye ikiye bölündü, olaylı kurultay mahkemelik oldu, sonunda mahkeme Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir partiye kayyum atadı...

SP’deki bu ayrışma ve erime, en çok hangi partiyi sevindiriyor olabilir?

***


Eğitimin ‘deney fareleri!’

AKP sekiz yılı aşkın bir süredir iktidarda...

Milli eğitim sistemi neredeyse her yıl “devrim” sayılabilecek kararlarla değiştirildi:

Müfredat değiştirildi...

Derslerin içeriği değiştirildi...

Sınav sistemi beş kez değiştirildi!

Bırakın öğrencileri; Milli Eğitim Bakanı dahil olmak üzere bakanlık yetkilileri bile yeni sistemi daha doğru dürüst öğrenmeden; eskisi iptal edildi, yenisine geçildi.

Oysa eğitim bir kararlılık işidir. Doğruya en yakın olduğuna inanılan sistem bulunmalı, sakıncaları önceden titizlikle araştırılıp giderilmeli ve uygulamaya konulduktan sonra kararlılıkla uygulanmalı...

***


Kendimden örnek vereyim:

İlkokula başladığım günden liseyi bitirdiğim güne kadar, bugünkü çocukların yaşadığı belirsizliği bir kez olsun yaşamadım.

Çünkü sistem belliydi!

Oysa bugün öğrencilerin ve velilerin kafası karmakarışık... Her yıl derslere ayırdıkları zamanın belki de daha fazlasını “yeni sistemi” öğrenmeye ayırıyorlar. Bunun için danışmanlara gidiyorlar, uzman peşinde koşuyorlar.

***


Dün öğrendik ki Milli Eğitim Bakanlığı şimdi de ortaöğretim sistemine “yeniden” el atmış...

Buna göre:

Okulu erken bitirme, sınıfta kalma, sorumluluk ve ortalama yükseltme sınavları, ders saati süreleri baştan sona değişiyormuş.

İktidar, aynı iktidar...

Bakan, aynı bakan...

Bakanlık uzmanları, aynı uzmanlar...

İyi de neden o zaman her yıl sistem değiştiriyoruz?

Nasıl oluyor da bir önceki yıl açıkladıkları sistem yıl sonunda iflas eden adamların yönettiği bir milli eğitime güvenmemiz bekleniyor?

Ve... Kim, ne hakla çocuklarımızı “deney faresi” olarak kullanmaya cesaret edebiliyor?

DİĞER YENİ YAZILAR