Balyoz mağdurlarının duyulmayan sesleri

Haberin Devamı

Önce şu aşağıdaki satırları bir okuyun, sonra anlatacaklarım var:

“Ben, eşim ve 13 yaşındaki kızım şu anda birer Balyoz davası mağduruyuz, tıpkı yüzlerce diğer aile gibi.

Eşim X, geçen Haziran ayında, üç satırlık imzasız bir belge nedeniyle tutuklandı. Bahsedilen semineri o anda duyduk kısmından mı dem vursam, yoksa hiç haberinin olmadığı bir yazıdan mı?

Malum suçlama nedeniyle aylardır sıkıntı çekiyoruz.

(...)

Sahtelikleri defalarca bilirkişilerce kanıtlanmış bu dijital veriler, hukuk alanında delil bile sayılamayacakken maalesef mahkeme hüküm vermeye gidiyor. Hem de herkese 15 - 20 yıl.

Avukatların ve sanıkların sunduğu hiçbir rapor ve bilirkişi ya da tanık talepleri dikkate alınmadığı gibi, sırf bu yüzden avukatlarda oluşan tepkilerden ötürü mahkemeyi kilitlemekten yine suçlanan avukatlar ve sanıklar oluyor, avukatlar hakkında suç duyurularında bulunuluyor.

Adalet komisyonunda bekleyen yargı paketine sırf bu sebeple eklenmek istenen avukatsız mahkeme çözümü bizleri iyice dehşete düşürüyor.

Savcıların Mart ayında açıkladıkları esasa dair mütalaanın ise geçen Temmuz ayında, henüz soruşturma dahi tamamlanmadan, peşin peşin yazıldığı ve ilk çıktısının Ocak ayında alındığı gibi bilgiler nasıl bir durumda olduğumuzu gözler önüne seriyor.

İşin en çok dokunan kısmı ne biliyor musunuz?

Eşim Haziran ayında savcılığa çağrıldığında ve takip eden yaklaşık iki ayda tutuklamalar saldırganca yapıldı ama ne zaman ki Ağustos ayının sonlarına geldik, daha sonraki sorgular hep serbest kalmayla sonuçlandı.

Bu kişilerin savunmalarını yapmalarının ardından duruşmalara bile gelmelerine gerek duyulmadı.

Hem de delil (!) bakımından hiçbir fark yokken, yine imzasız iki - üç satırlık yazılar...”

**


Ergenekon ve özellikle de Balyoz davasında yargılanmakta olan sanıkların ailelerinden, yakınlarından, hemen hergün, onlarca elektronik posta mesajı alıyorum ben de tüm meslektaşlarım gibi.

Bu mesajlar hep isyan dolu doğal olarak.

İsyan dolu ama hep gayet medeni bir üslup ile yazılmış oluyor gelen mektuplar.

Hakaret yok, küfür yok, terbiyesizlik yok.

Özenli bir dil, saygılı ve medeni bir tavrın izleri var hepsinde.

Son örnek, yukarıdaki satırlar...

Gönderen, yıllar öncesinden tanıdığım, 20 küsur yıldır da ne gördüğüm, ne haber aldığım bir kadın.

Subay eşi cezaevinde olan, 13 yaşındaki evladıyla hem düzenli, sağlıklı yaşamına devam hem de onur mücadelesi veren yüzlerce sanık yakınından biri.

**


Türkiye’nin 12 Eylül ve 28 Şubat ile yüzleşmeden öte hesaplaştığı şu dönemde...

27 Nisan için de bir fatura ve ‘sevk irsaliyesi’ düzenlenip düzenlenmeyeceğinin merakla belkendiği şu günlerde...

‘Darbeler ve darbecilerin sigaya çekilmesini en hararetli kim alkışlayacak’ yarışması ülke genelinde sürerken...

Diyorum ki;

Evet, elbette hepimiz darbelere,

darbecilere karşı olmalıyız.

Evet, elbette hesap sorulmalı darbelerin sorumlularından, gerekirse yargılanmalılar.

Ve tabii, yakın geçmişte yasalara aykırı, darbe hazırlığı faaliyetlerinde bulunanlar için de geçerli olmalı bu durum, evet.

Ancak bu hesaplaşma sürecinde birilerinin de çıkıp, ‘bu yargılamanın evrensel hukuk kurallarına uygun ve gerçekten adil olduğu’ konusunda herkesi ikna etmesi gerekmiyor mu?

Bizatihi böyle bir ‘ikna’ gereksiniminin orta yerde duruyor olması bile göz ardı edilemeyecek ciddiyette bir sıkıntının varlığının en somut delili değil midir?

*****


KEŞKE...

Otomobillerimizi park yerlerinin çıkışlarını kapatacak şekilde park etmenin, insan canına bile mal olabileceğini düşünebilsek.

DİĞER YENİ YAZILAR