Görünmez kadınlar

Gecenin üçüydü. Telefon çaldı. Telefonun öteki ucunda Keriman vardı. Çorbacıdaymış. ‘Burası çok eğlenceli, herkes burada kalk gel!’ dedi. Canım işkembe çorbası çekmiş gibi yaptım ve bizimkine ‘bey’ dedim, ‘çocuklar sana emanet, ben Keriman’la bir çorba içip geleceğim.’

Başını yastığına gömmüş, horultu imparatorluğuna gönüllü kulluk eden kocam, ‘Aman be, bıktım senin bu gece yarısı sokaklara çıkma tutkundan, nedir bu hep sokak hep sokak’ dedi ve yarın işe gideceğimi, bu yüzden eve erken dönmemi hatırlatmaktan geri kalmadı.

Kocam haklıydı. Yıllardır böyleydim. Nicedir sokaklarda, ‘gece gezen görünmez’ kadınlar arasındaydım. Eskiden böyle değildim elbette. Akşam altı dendi mi pıt diye eve gelir ve gün ışıyıncaya kadar başımı evden çıkartamazdım. Malum, gece, biz kadınlara umulmadık oyunlar oynamak için mutfağın eşiğinde öylece beklerdi. O eşikte, hırlısı, hırsızı, tecavüzcüsü, diline vurmuş olanı vardı. Hele gece üçte sokaklara çıkmak... Bu bizler için ulaşılamaz bir hayaldi. Gece üçte sokaklarda olmanın cüsseli erkek dilindeki karşılığı ise malumdu. Oysa şimdi, bütün bu malum durumlara sırt çevirmiş bir haldeydim, haldeydik.

Haberin Devamı

Bu değişimin sırrı ise kırk yıllık arkadaşım, ahretliğim Keriman’dı. Şu birazdan çorbacıda buluşacağım kadın. Evet, her şey Keriman’la değişmişti. Keriman şu baba mesleğini devam ettirenlerden, dahi bir eczacıydı. Bir gün çat kapı gelmiş ve fıldır bir sevinçle GAO’yu bulduğunu söylemişti. Dediğine göre, GAO, güzelavratotunun afili yazılımıydı ve ondan elde edilen iksirle Keriman görünmez olmanın yolunu, oh be nihayet, bulmuştu.

Yasalar, insanlar, sokaklar, bu ülke değişmeyecekti besbelli. O halde biz değişmeliydik!

Değiştik de. GAO, gecenin pırıltısı demekti bizler için. Güzelavrat ruhu özgürlük demekti. Biz bizi bilirdik. Bedeni silinmiş ruhlarla gecenin bir vakti bilmediğimiz bir diyar haline dönmüş caddeleri doldurur, kız çocukları gibi şen şakrak, sarıda takılmış gece ışıklarında, sosyetik mağazaların geceye inat egzotik dekorlu vitrinlerinde yerli bir hortlak hafifliğiyle boy gösterirdik. Zaman zaman koca dayağı yiyen kadınların evlerine kulak kabartır, görünmezliğimizi koca şiddetine karşı bonkörce kullanırdık. Bazen de muhtarlıklara uğrayanlarımız vardı. Karakollar? Eh onlara da.

Haberin Devamı

Ne yalan söyleyeyim, Keriman’ın kayınvalidesinin kendisiyle ilgili yaptığı dedikoduları takip etmek için bulduğu bu mucize, yani GAO en çok benim gibilere yaramıştı. Akşam altı, sabah altı mesaisini evde, tuhaf televizyon programlarını seyrederek tüketen, nedensizce ağlayıp duran ve ha bire pasta çörek tarifi biriktiren benim gibi kadınlara, sokakları tümden açmıştı.

‘İçelim güzelleşelim’ diye sloganlaştırdığımız GAO, zaman içerisinde, kendi yöntemleriyle tüm ülkeye yayıldı ve görünmez de olsak geceleri sokak ve caddeleri parsellememize, mutfakları geride bırakıp hiç değilse bu biçimde özgürleşmemize yol açtı.

Güzeldik, görünmezdik, dahası kimseye hesap vermek zorunda değildik. Ve bu bir müddet böyle gideceğe benziyordu. Bu görünmezlikten ‘ya ama Keriman Abla ya’ diye dert yananlara Keriman, Çağlayan Adalet Sarayı’nı örnek gösteriyor ve tahmin edeceğiniz cümlelerden başlayıp, en tahmin edilemez olanlarına, kendine özgü heyula bir dalgalanmayla bir çırpıda varıveriyordu.

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR