Sukut Diyarının Gümüş Kadınları 4

Her yerde sen vardın; ama umulduğu gibi değil; parça parça. Münevver Karabulut ve onun gibi hunharca parçalanmış tüm kadınlar için

Kadın çantaları bir yapboz gibidir. Her şey vardır içlerinde. Ayna, makyaj malzemeleri, ped, alışveriş listesi, yaşama dair küçük notlar, dualar, derinlerde cep telefonu, dahası yaşamını, bal gibi de içine koymuş gibidir kadın, arka gözlere, parça parça. Tek tek birleşir parçalar ve denmesi gerekeni der, sonra tekrar dağılır, hatta istenilmiyorlarsa, kaybolurlar.

Sevim’in çantası da o çantalardandı işte. Beyaza kaçan, parlak, suni deri bir çanta. Şefkati bol, gözleri derin, konuşkan ve geniş orta halli bir mekân. Bir keresinde ‘bunun içine dünyalar sığar, ne güzel bir çanta, ben de aynısından alacağım!’ diyen Survivor fanı olan bir arkadaşına ‘Al çok rahat edersin, içinde istediğini bulur istemediğini kaybedersin’ demiş ve ardından sigarasından efkârlı bir nefes çekmişti.

Arkadaşı, Billur, oturdukları seyrek ağaçlı, tozla yarenlik eden çay bahçesinde miyop gözlüklerinin içindeki meraklı gözlerini ona çevirmiş, nicedir görmediği Sevim’in hayaleti andıran kansız bembeyaz suratını, derin gözlerine sinmiş olan kara bulutu işte o zaman görmüştü. Bir derdi vardı bu Sevim’in. Sanki ölüp ölüp dirilmiş gibiydi. Sanki bir yarışmada elenmiş gibiydi. Miyop miyop hesapladı. Sevim 48 kiloydu. Çantası ise neredeyse 10 kilo. Yani, dışarıdan bakıldığında 58 kiloluk toplam bir sokak ağırlığı vardı. Ancak karşısında tam 150 kilonun ağırlığıyla, üstelik başka bir dünyadan konuşuyor gibi duruyordu Sevim.

Haberin Devamı

Bunun nedeni... Sevim, burada kendini tutamayacak ve saçlarına karışan toz zerreleriyle, derin mekanik bir sesle anlatmaya başlayacaktı. Miyop arkadaşı haklıydı. Sevdiği bir çocuk vardı 58 kilo ağırlığına eklenen. Bir garipti çocuk. Aşık mıydı, deli miydi, sevgili miydi, el mi. Bir gelir bir giderdi kafası. Buna karşın yakışıklıydı, üstelik Sevim’in tipiydi. Çantasının beyaz suni derisine; has deri montuyla, zengin yeni suni mahallelerin tıknaz hayat görüşünün kaypaklığıyla cevap vermediği zamanlarda, ‘seni seviyorum’ derdi oğlan Sevim’e, tuhaf bir içtenlikle, ‘Seni çok seviyorum Sevim.’ İşte buna karşı koyamamıştı. Bilirsin dedi miyop arkadaşına ‘Aşkın gözü kördür.’

Haberin Devamı

Ancak buna karşın olan olmuştu; sevgilisiyle yollarını ayırmıştı.

Ve aradan aylar geçecekti.

‘Neden?’ diye sordu miyop Billur, adrenali tavan yapmış bir ses tonuyla. Yine aynı çay bahçesinin kırık döküklüğü vardı fonda.

‘Neden Sevim? Neden sen?’

Bir yandan da gözleri elindeki gazetedeki o lafa asılıp kalmıştı: ‘Kızını dövmeyen işte böyle dizini döver!’

O sırada az önce istediği çayı getirecekti garson çocuklardan biri.

‘Yoksa duymamış mıydınız?’ diye soruyla karşılık verecekti ona.

Hayır duymamıştı Sevim’in miyop arkadaşı, Billur. Survivor’da kim kiminle ne yaptı, kim kime, nerede, ne dedi bunları çok iyi biliyordu ama çocukluktan beri tanıdığı Sevim’in başına gelenlerden bihaberdi. Şimdi görüyordu, bu tozlu çay bahçesinde, öyle tesadüfen eline geçmiş olan bir gazetede. Görüyordu ki...

Sevim...

***

Elindeki gazeteye öylece bakıyordu Billur. Kafası karışmıştı. Önündeki cafcaflı gazetenin üçüncü sayfasındaki Sevim’e bakıyordu nicedir. Kafası bedeninden ayrılmış Sevim’in, suni deri beyaz çantasıyla bulunduğu çöp konteynırına. Bir de elbette yan sütunda cinayetle ilgili laf eden şu mahalle muhtarı kılıklı adama. Ne diyordu adam: ‘Kızını dövmeyen işte böyle dizini döver!’

Haberin Devamı

Nefesi kesilmişti; titreyen ellerindeki gazeteyi, nedenini bilmediği tiklerindeki gibi, kıvırıp doğruca oraya, aynaların, makyaj malzemelerinin, pedlerin, alışveriş listelerinin, yaşama dair küçük notların, duaların, cep telefonunun arasına, dosdoğru beyaz çantasına attı Billur.

Emin olduğu tek bir şey vardı: Bir daha o haberi asla ama asla orada bulmak istemiyordu.

DİĞER YENİ YAZILAR