Hukukun cinsiyeti

Haberin Devamı

Geçtiğimiz cuma günü İstanbul Çağlayan’da adliyenin önünde bir eylem yapıldı. Bu eylemin nedeni yüksek yargı sıfatıyla Yargıtay’ın verdiği bir karardı. Bu karar, 13 yaşındaki bir kız çocuğunun maruz kaldığı tecavüzlere kendi rızasıyla onay vermesiydi! Ülkemizdeki hukuk sisteminin ne kadar cinsiyetçi olduğunu ortaya sermesi bakımından çok önemli bir örnekti bu. Birçok feminist grubun yer aldığı cuma günkü eylemde kafamı kurcalayan üç temel soruyu İstanbul Feminist Kolektifi’ne sorma şansını buldum. Kendilerine buradan teşekkürlerimi iletiyorum.

- Ülkemizdeki hukukun cinsiyetçi yaklaşımını ortadan kaldırabilmek için alınması gereken kısa ve uzun vadeli önlemler neler olabilir, neler yapılabilir?

Bakanlık yasal düzenlemeler yapılacağından bahsediyor ama değişiklikler ne kadar olumlu olursa olsun erkek egemen hukuk sistemi değişmedikçe, hakim ve savcıların kadını tecavüzün suçlusu gören zihniyeti değişmedikçe tecavüzcüler cezasız kalmaya devam edecek. Biz bu kararla bir kez daha gördük ki, hukuk sistemi ve bu sistemin uygulayıcıları tecavüzü meşru görüyorlar, tecavüzü kadının suçu olarak ilan ediyorlar.

Bu dava örneğinde ‘rıza’ meselesi ve en ağır cezaların 2 kadına verilmesi tecavüz için kadını suçlamanın açık örnekleri oldu. Yargı erkekleri cezalandırmadığı gibi tutuksuz yargılayarak, kadınlara adli tıp işkencesini yaparak, mahkemeleri yıllarca sürdürerek erkeklere çalışıyor. Zaten kadının beyanının esas alınmaması cinsiyetçi hukuk sisteminin en temel göstergesidir. Bizler bu erkek egemen sistemi ifşa ederek, davalara müdahil olmaya çalışarak, kadınlarla dayanışarak bu sisteme direniyoruz. Hukuku cinsiyetçilikten arındırmak için kağıt üzerinde değil devletin anlayışında ve zihniyetinde bir değişim olması gerekiyor.

Feminist eylem ve politikalarımızla erkeklere kendi zihniyetlerini sorgulamayı, kendileriyle yüzleşmeyi önerebiliriz. Her daim burnumuzun dibinde durup ‘size destek oluyoruz’ diye ısrarcı olan erkek zihniyeti o anda bile kadını ezdiği, engellediği gerçeğiyle yani orada bile kadınlara dayattığıyla yüzleşmez. Kadınları suçlarlar. Kısa vadede biz mücadele ederek yolumuzda yürürüz.

- N.Ç davasında tecavüzcülerin bir bölümünün kamu görevlisi olması mahkemenin kararını etkilemiş olabilir mi?

İlk baştan beri söylüyoruz, bu dava asla Mardin’de görülmemeliydi. Halihazırda devam eden Siirt davası da, Fethiye davası da o kentte yaşayan erkeklerin kamu görevlileri esnaf vb. olmaları ve yargılayıcıları etkilemelerine veya ‘tecavüz kardeşliği empatisi’ kurmalarına fazlasıyla yol açacağından, bu zanlısı kalabalık davalar o yerde görülmemeliydi. Devlet istediğinde eşit yargılama ve yargılama güvenliği adına davaları başka illere rahatlıkla alabiliyor.

Devlet zaten tecavüzcüleri koruyor ama kendinden olunca büyük ve kamuoyunun dikkatini çeken davalar olmasına rağmen asla geri adım atmıyor. N.Ç. davasında yargıtay toplumsal muhalefete, basında geniş yer bulmasına rağmen oybirliği ile bu kararı aldı.

Bu davanın gönüllü kadın avukatları tehdit almış, davadan çekilmeleri istenmiştir. Tecavüze uğrayan çocuk uzun süre mahkeme salonlarında tecavüzü anlatmak zorunda bırakılıp aynı şiddet yeniden yaşatılmıştır. Biz tecavüz, taciz davalarında kadının ifadesinin psikolog, doktor, avukat, hakim, polis vb. eşliğinde bir defa alınıp tekrar tekrar ifade vermek zorunda bırakılmamasını talep ediyoruz.

- Feministlerin dışında kadınlar bu olaya yeterli derecede sahip çıkıyor ve gereken duyarlılığı gösteriyor mu?

Biz feministler olarak bu kararların politik olarak ne anlama geldiğini ifşa etmeye çalışıyoruz. Onun dışında toplumsal bir muhalefet bu dava özelinde oluştu. Ama bunda N.Ç.’nin 13 yaşında olmasının etkisi de büyük. Fethiye davası için aynı kamuoyu oluşur muydu sorusunun cevabı muğlak. Bütün kadınlardan bütün ‘kadına yönelik erkek şiddeti’ davalarında aynı duyarlılığı beklemek erkek egemen sistemi görememek olur. Ezilenlerin davalarında, nasıl ki bütün ezilenlerden aynı duyarlılığı -o duruma ait anlaşılır nedenlerle- bekleyemeyeceksek, kadın cinayeti,taciz tecavüz davalarında da kadınlardan -hepimizin çok iyi bildiği nedenlerle- duyarlılık veya tepki beklemek imkânsızı istemektir.

Kaldı ki feministler N.Ç. davası üstüne ilk günden beri sözünü ediyor, tepkisini söylüyordu. Ama bu bir parça görünür olmasına yarasa da, nihai tepki, son yargı kararında pes dedirtti. Anladık ki yargı sistemli şekilde kadın düşmanı zihniyeti üretiyor.

Bir yandan da, Mardin yerel mahkemesine rağmen, Yargıtay’ın ‘rızası vardı’ saçmalığına itirazı olacağını, adil davranacağını, cinsiyetçi tutum içine girmeyecegini umuyorduk. Elbetteki bu cinsiyet körü erkek egemen yargı, kadına yönelik her türlü şiddet davasında olduğu gibi tecavüzcüleri bu defa da kolladı. Kanunların yeterli olduğu maddelerde bile yargının erkek egemen zihniyete göre davrandığını kadına yönelik şiddeti meşrulaştırdığını gördük. Yasaların yoruma bırakılan taraflarını tamamen kadının aleyhine yorumluyorlar. 2 kadına iffetsizlikten ağır ceza verip 26 erkeğin iffetsizliğini hiç görmemek gibi.

Hukuk cinsiyetsiz değil, erkek cinsiyetli. Hukuk sistemi kadına pozitif ayrımcılık noktasından eşitlenmeli, hak eşitliği sağlanıncaya kadar kadına dayatılan hayatı gözardı etmeden, ezen cins yanında ezilen cinsin beyanını esas alan bir yerden yazılmalı ve uygulanmalıdır.

DİĞER YENİ YAZILAR