Ülkemin insan haklarıyla imtihanı

Haberin Devamı

Bir ülkeyi ülke yapan nedir?

İstanbul’da, yılbaşı kutlamalarının ışığı altında geceye damgasını vuran havai fişekler eşliğinde bunu sorup durdum kendime. Birçoğumuz gibi benim de kirpiklerimde hüzün ve coşku bir aradaydı. Gece ilerlerken içimden geldi, birçok dilekte bulundum. Bunlardan birisi ülkemin, bütün insanlarını ışık seliyle tütsüleyen uzun soluklu bir şiir olmasıydı.

Ertesi gün bir haber ulaştı: Ulucanlar Cezaevi müze haline getirilmişti. Hatırlamanın, kısacası geçmişle yüzleşmenin bugünü sağlıklı kılabileceğine inananlardandım. Bu yüzden gerçekten iyiydi haber, iyi bir satırbaşı olabilirdi o ‘şiir’de.

Kısa bir süre sonra başka bir haber daha geldi: 2010 yılında insan hakları konusunda nasıl sınıfta kaldığımızın haberiydi bu. Buyurun buradan yakın! Bazen olur ya matematik denklemlerinde eksi birler artı birleri götürür, bu iki haberin birbiriyle toslaşması da böyle ironik bir karşılaşma anlamına geliyordu besbelli.

Tekrar düşünmeye başladım: Cezaevinden dönüştürülmüş bir müze vardı elimizde. Ve geleneksel hale gelen sorumuz yine şuydu: Hatırlamak ne içindir?

‘Ay bana bir şeyler oluyor ayol’ deyip gördüklerini derhal unutmak için mi?

Hoş bir tebessüm eşliğinde maziyi vakur bir tavırla nazende nazende selamlamak için mi?

The Sun gazetesinin birinci sırada gösterdiği Türkiye’yi, ‘turistik’ ülke pozisyonunda hemen Orlando’nun yanında görünce ‘ilerliyoruz arkadaş, geçmişte neydik bak şimdi neyiz!’ demek için mi?

Oysa hatırlamak, geçmişin karanlık yüzüyle helalleşmeye cesaretimiz varsa şimdiki zamanın karanlığıyla da yüzleşebilmek değil midir? Asıl burada değil midir hatırlamanın gücü?

Şiddetin, işkencenin, hak ihlallerinin ne olduğunu hatırlarsak daha çok şiddeti mi özleriz, yoksa şiddeti hayatlarımızdan tamamen söküp atar mıyız?
Bu denklemin ne olduğuna siz karar verin diyerek 2010’da ülkemizde yaşanan insan hakları ihlallerini sıralamak istiyorum. Bianet Haber Ajansı İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı Abdülbaki Boğa’nın açıklamalarını aynen yayımlamış. Özetle şöyle:

2010 yılı içinde toplam 480 hak ihlali başvurusu yapılmış İHD’ye. 98’i kadın 632’si erkek toplam 730 kişi gözaltına alınmış.

14 çocuk hiçbir suçu olmadan ölmüş. Gözaltında işkence, mayınlar, köylerin bombalanması, panzer altında kalma sonucu kaybedilen çocuk sayısı ise 376. Polis şiddetinin kurumsallaşması, ceza ve tutukevlerinde yaşanan sağlık sorunları, kadına yönelik şiddetin sınır tanımazlığı, ayrımcılık ve nefret cinayetlerinin cezasız kalması, bu yönde gerçekleşen linç girişimlerinin had safhada artmış olması, vicdani ret hakkının tanınmaması, doğanın tahribi, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar...

Tutukluluk sayısı devam eden gazeteci sayısı 38, tecavüz ve aile şiddetinden mağduriyet yaşayan kadınların durumu hâlâ muğlak, davalardaki hukuksuzluk tavan yapmış, adil yargılanma, hak ihlalleri ülkenin olmazsa olmazı haline gelmiş durumda. Rapor bu şekilde devam ediyor...
Bizim ülkemizin insan hakları raporu bu, Disneyland’in gezi planı haritası değil...

Bir ülkenin kıymeti o ülkenin insanlarına sunduğu özgürlük olanağıyla artıp anlam kazanmaz mı? Bu karanlıktan bıkmadık mı?

DİĞER YENİ YAZILAR