Mizahın Gücü

Haberin Devamı

Penguen’in 2010 yıllığı çıktı!

Sağolsunlar sene içindeki birçok kapağı ya da kayda değer buldukları çizimi bu yıllığa taşımışlar. Yıllığın arkasında ‘bu kitapta yazılan çizilenler, bir anlamda geride bıraktığımız yılın kriptoları, bir nevi hayatımızın vikiliks belgeleri’ diye yazıyor.

Bu açıdan bakıldığında 2010 yılı boyunca Türkiye’de tanık olduklarımızın özetini bulabiliyorsunuz bir çırpıda.

Neler neler hem de. Bir ikisini paylaşayım sizlerle:

14 Ekim 2010 Perşembe gününün kapağı: Üniversitelerde sivil polisler görevlendirilmesi için Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazı gönderen YÖK, bu adımını ‘Güvenli olmayan üniversitelerde özgür düşünce olanaksız’ sözleriyle savunmuştu. Kapakta bir sivil polis gençlere soruyor: ‘Ee özgürce düşünüyor muyuz arkadaşlar? Neler düşünüyoruz mesela?’ Gençlerin yüzündeyse yanıt yerine geçebilecek mesafeli bir bakış ve şüphe var.

Bir diğer karikatürün altında şöyle yazıyor: ‘Geleceği MOBESE’de gördük! Kent güvenlik sistemleri olarak bilinen mobese işine giren şirket, 5 ay gibi kısa bir sürede milyonlarca dolarlık ihale alma becerisi gösterdi!’ Nasıl oldu bu iş diye kendilerine sorulduğundaysa karikatürdekilerin yanıtı şöyle: Rabbimize sorduk MOBESE dedi.

Bir diğeri ‘Siper Şov.’ 1 Temmuz’daki kapakta şöyle denmiş: Başbakan Erdoğan’ın Gediktepe’de çömeldiği sipere gitmek isteyen Kılıçdaroğlu, kendisinin çömelmeyeceğini söyledi.

Siper, meşhur Titanik filminin gişe rekorları kıran sahnesini andırır bir dizaynla çizilmiş. Kate Winslet iki kolunu açar, geminin ucundadır, Leonardo DiCaprio onu tutar ve dalgalara meydan okurlar ya, o şov sahnesi. Siper Şov adlı kapakta Kılıçdaroğlu, gözünde gözlükleri, kollarını iki yana açmış ve Titanik filmindeki gibi ‘geminin’ ucunda durmuş! Arkasında onu belinden tutan ise dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ. Etraftaki dağlar dalgalar biçiminde çizilmiş.

Yıl içindeki kapaklar ya da kapak kadar ilgi uyandıran desenler böyle devam ediyor. Haydarpaşa’daki yangın, soyun ne boyun ne polemiği, evet hayır oyları, gömlek markasının yarattığı teyakkuz, elbette yumurta krizi... Kısaca biz ve 2010’daki siyasi hallerimiz...

Hepsini elden geçirince kahkahalarla birlikte boğazınızda buruk bir tat da kalmıyor değil. Bir ülkede bir yıl içerisinde de bu kadar çok şey oluyorsa o ülke için endişelenmeli mi yoksa nerede hareket orada bereket mi demeli? Müthiş bir ironi eşliğinde Türkiye’yi ve dünyayı farklı bir pencereden izliyorsunuz ve mizahın, ironinin gücünü anlıyorsunuz. Yaşanan olayla onu seyreden, onu gören arasına kurduğu, kurguladığı bakıştır bu güç, yani mizah; trajediyi komediye çevirebilmek... Öyle ya da böyle ortada olan ve hepimizce bilinen bir şey var: Bu ülke bir mizah cenneti! Böyle olması durumu hafifletmiyor ne yazık ki, tam tersi yaşadığımız vahamet bir kez daha ortaya çıkıyor.

Günümüzde Penguen gibi mizah dergilerine getirilen bir eleştiriyi okumuştum geçenlerde. Bu dergilerin tam manasıyla mizah işlevini yerine getirmedikleri, iktidarı değil de sadece hükümeti karşılarına aldıkları yönünde bir eleştiriydi bu. Böylesi bir eleştiriye Aziz Nesin ne derdi acaba?

Sırası gelmişken söyleyelim: Ülkemizin bu büyük mizah ustası hakkında Aziz Nesin Vakfı’ndan haberler var. Ölümünden sonra üç bin dolayında dosya çıkmış dolabından. Bunların çoğu eski el yazısıyla yazılmış metinlermiş.

Roman, öykü, aklınıza ne gelirse. Bu arada çocukluğuna dair ve hiç yayınlanmamış bir şiir taslağına da rastlamışlar. Orada doğumgününü hiç kutlamadığını yazıyormuş. Vakıf bu yıl, 25 Aralık’ta bunu gerçekleştirecek. Armada Oteli, İstanbul Ahırkapı’da. Saat 19.30’da.

DİĞER YENİ YAZILAR