Gazete Vatan Logo

Mevlid Kandili bidat mıdır?

Bugün 8 Kasım Cuma Mevlid Kandil’i. Müslümanlar bugünü dua ve ibadetler idrak edecek. İslam âlimlerinden bazıları mevlidi bid’at sayarak karşı çıkıyorlar. Peki, Mevlid Kandil’i bidat mı?

Mevlid Kandili bidat mıdır?

Mevlid Kandil’i bugün araştırılan konuların başını çekiyor. Müslümanların dualar ve ibadetlerle idrak ettiği bugün, İslam alemi için oldukça önemli bir gün. İslam alimlerinin bazıları ise bugüne karşı çıkmışlar, mevlidi bid’at saymışlardır. Peki, Mevlid Kandili bidat mıdır?

Mevlid Kandili bidat mı?

Bidat arapça sonradan ortaya çıkarılan şeyleri ifade etmek için kullanılan bir kelimedir. Dinde ise bidat, Hz. Muhammed’in (sav) izni olmadan dinde yapılan eklemeleri, değişiklikleri ifade etmek için kullanılır. Bu anlayışa göre, Mevlid ibadetin tersi olarak sonradan dine yapılan bir eklemedir. Yani, kandil kıyamette sevap beklenilmeyen, dünya faydası olarak düşülen bir durumdur.

İslam alimi Bediüzzaman, konuyla ilgili kafa karışıklığını şu sözlerle düzetmeye çalışmıştır:

“Mevlid-i Nebevî ile Miraciyenin okunması gayet nâfi (faydalı) ve güzel âdettir ve müstahsen (iyi, hoş) bir âdet-i İslâmiyedir. Belki hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyenin gayet lâtif ve parlak ve tatlı bir medar-ı sohbetidir (sohbet sebebidir). Belki hakaik-i imani-yenin ihtarı (hatırlatılması) için, en hoş ve şirin bir derstir. Belki îmanın envarını ve muhabbetullah ve aşk-ı Nebevîyi göstermeye ve tahrike en müheyyic (heyecan uyandıran) ve müessir bir vasıtadır.” (Nursi, Meklubat, s. 281-285)

Haberin Devamı

İslam Alimleri ne söylüyor?

Klasik dönemde başta İbn Hacer el-Askalanî, Suyutî, Sehavî, İbn Âşir, İbn Merzuk gibi âlimler ve modern dönemde İslamî hareketin önde gelen simalarından Said Havva ve Yusuf el-Karadavî, Muhammed Said Ramazan el-Bûtî, Şa’ravî, Nablûsî gibi âlimler mevlid kutlamanın –belirli şartlarla- caiz olduğunu belirtmişler ve görüşlerine dair şu hususları delil getirmişlerdir.

1. Mevlid’i kutlamanın aslı sünnette yer almaktadır.

Hz. Peygamber (s.a.v)’e her pazartesi günü niçin oruç tuttuğu sorulduğunda “bugün benim doğduğum gündür” buyurmuştur. (Müslim) Şu hâlde kendisinin doğduğu günü her hafta oruç tutarak ilk kutlayan bizzat Hz. Peygamber’dir. Bir Müslümanın, senede bir defa Allah Resûlü’nün doğduğuna inandığı günü kutlamasında bir sakınca yoktur.

2. Kur’an’da önemli günler ve zaman dilimlerinin hatırlanması emredilmektedir:

Kur’an “eyyamullah” [Allah’ın günleri]nin anılmasını emretmektedir. Bu, Allah’ın çeşitli zaman dilimlerinde kişileri ve ümmetleri imtihan etmek üzere onlara verdiği nimet ve sıkıntıların yad edilmesidir. Allah Resûlü’nün doğumu, insanlık için en büyük nimettir. İnsanların bu nimeti yâd etmek üzere bir araya gelmeleri, bunu ifade eden konuşmalar yapmaları tahdis-i nimet kabilinden bir uygulamadır.

Yine Kur'an, geçmişte yaşayan pek çok peygamberle ilgili olarak "doğduğu günde, öleceği günde ve yeniden diriltileceği günde selam onun üzerine olsun" buyurmak suretiyle peygamberlerin doğum ve ölüm günlerinin önemine vurgu yapmıştır.

3. Kur’an, peygamber kıssalarında ibret olduğunu belirtmektedir:

Kur’an, Allah Resûlü’ne (s.a.v.) hitaben şöyle buyurmaktadır: “Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir.” (Hûd, 120)

Bu âyet, geçmiş peygamberlerin kıssalarının Hz. Peygamber’in kalbini tatmin ve teskin ettiğini, bu sebeple anlatıldığını açık olarak ifade etmektedir. Nasıl ki geçmiş peygamberlerin kıssaları, hikayeleri Allah Resûlü’ne sebat ve mücadele azmi kazandırıyorsa, Resullerin ve nebilerin efendisi olan Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayat hikâyesini ve mücadelesini dinlemek de biz Müslümanların azmini tazelemekte, bizlere güç katmaktadır. Mevlid kutlamaları da bunun için bir vesile olmaktadır.

4. Allah Resûlü’nün bir şeyi yapmaması onun haramlığını göstermez:

Usulün temel kurallarından birisi şudur: “Allah Resûlü’nün bir şeyi terk etmesi onun haramlığını göstermez.” Bir şeyin haramlığı için açık ve kesin bir delil bulunması gerekir. Hz. Peygamber “size bir şeyi emrettiğimde gücünüz ölçüsünde yapın, bir şeyi yasakladığımda ondan kaçının” demiştir. Ancak “ben bir şeyi terk ettiğimde siz de terk edin” buyurmamıştır. Buna göre Hz. Peygamber’in terk ettiği şeyler –kendisi tarafından haramlık ya da mekruhluğu belirtilmediği sürece- mübah olarak kalır. Mevlid de böyledir. Şu hâlde Hz. Peygamber, sahabe ve selefin mevlidi kutlamamış olması, kutlanmasının haram veya bid’at olmasını gerektirmez.

Haberin Devamı


5. Sahabenin mevlidi kutlamamasının başka sebepleri vardır:

Yusuf el-Karadavî, sahabenin Allah Resûlü’nün siret ve hatıralarını her daim canlı tuttuklarını, her vesileyle çocuklarına anlattıklarını belirtmiş, onların bu şekilde bir anma ve hatırlamaya ihtiyaç duymadıklarını söylemiştir. Şu hâlde selefin mevlidi kutlamayı terk etmesi bunun haramlığından değil, zaten Allah Resulü’nün hatıralarıyla zihinlerinin dolu ve canlı olmasındandır. Ancak sonraki dönemlerde bu bağ zayıfladığında insanlara onu hatırlatacak vesileleri canlı tutmak gerekli olmuştur.

6. Mevlid kutlamak, bid’atın tanımına dahil değildir.

Bid’at, dinde olmayan bir şeyi dine eklemek, peygamberimizin göstermediği bir yöntemle Allah’a kulluk etmeye çalışmaktır. Suyutî’nin belirttiğine göre mevlid kutlamaya bid’at demek doğru değildir. Kaldı ki bid’at denilecekse bile bu, bid’at-ı hasene diye isimlendirilmeye layıktır. Dahası buna sünnet-i hasene demek daha uygun ve doğrudur. Nitekim sahabe de bu şekilde sünnetler koymuşlardır. Teravih namazının sürekli ve düzenli olarak mescitlerde kılınması, namazda rükûdan kalkarken “rabbenâ leke’l-hamd” demek sahabenin Hz. Peygamber’den duymaksızın kendiliğinden yaptığı şeylerden olduğu halde bunlara bid’at diyemeyiz.

7. Mevlid ibadet değil, örftür.

Mevlid kutlamak, Allah’ın meşru kılmadığı bir ibadet türü olmayıp Müslümanların örf ve âdet olarak kutladığı bir etkinliktir. İbadetler dışındaki meselelerde genel kural “aksi belirtilmedikçe helal ve mübah olmak”tır. Hz. Peygamber’in hayatını anlatmak, buna dair şiirler söylemek mübah bir şeydir.

8. Mevlid kutlamalarında görülen yanlışlıklar mevlidin aslını ilgilendirmez.

Mevlid kutlamalarında kadın-erkek karışık bir arada bulunmak, dans ve raks etmek gibi haram ya da münker olarak görülen uygulamalar mevlid kutlamanın aslıyla ilgili olmayıp genel haramlardır. Bu husus, mevlid kutlamanın haram ya da bid’at olarak nitelenmesini gerektirmez. Nitekim Kur’an okumak için bir araya gelmede de benzer yanlışlıklar söz konusu olabilmektedir. Ancak bu durum Kur’an okuma fiilinin aslen meşruluğunu zedelemez.

Yine mevlid kutlamalarında okunan şiir, kaside ve naatlarda övgüde aşırıya kaçma, şirk ve küfür unsurları barındırabilecek şeyler söylemenin yasak görülmesi ayrı bir şey, mevlidi kutlamanın caizliği ayrı bir şeydir.

Haberin Devamı

9. Mevlid kutlamak, Hristiyanlara benzemek anlamına gelmez.

Mevlid kutlamanın Hristiyanlara benzemek anlamına geldiği yüzde yüz kesinlikte iddia edilemez. Nitekim bu görüşü dile getiren İbn Teymiyye bile bunun kesin olmadığını, bu türden uygulamaların bazen Hristiyanlara benzemekten, bazen de Hz. Peygamber’e duyulan sevgi ve saygıdan kaynaklandığını belirterek bu hususun şüpheli ve ihtimalli olduğunu ifade etmiştir.

Kaldı ki Hristiyanlara ya da başka dinden olanlara benzemenin yasaklandığı durum onların gayr-i meşru fiillerinde benzemek ile ilgilidir. Meşru fiillerinde benzemek ise kötü değildir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine’ye hicret ettiğinde Yahudilerin Muharrem ayının onuncu gününde oruç tuttuklarını görünce bunun sebebini sormuş, onlar “bugün Musa’nın Firavun’dan kurtulduğu gündür” diye cevap vermeleri üzerine “biz Musa’ya sizden daha layığız” buyurarak ashabına o gün oruç tutmalarını emretmiş, ancak Yahudilerden farklı olmak üzere bir gün öncesi veya sonrasıyla birlikte tutulmasını istemiştir. Şu halde bir uygulamayı sırf Yahudi ya da Hristiyanlar yapıyor diye bunu yasak kabul etmek doğru değildir.

10. Kutlama için belirli bir günü ya da zamanı tahsis etmek yanlış değildir.

Kutlama için belirli bir gün ya da zamanı tahsis etmek ancak o günün din tarafından belirlenmiş olduğuna inanarak yapıldığında yanlış olur. Zira bu, bir tür ibadet belirlemek anlamına gelir. Ancak böyle bir inanca sahip olmayıp sırf rivayetlere dayanarak Hz. Peygamber’in doğduğu belirtilen günü esas almak bid’at değildir.

Haberin Devamı