Derine kazabilmek...

Haberin Devamı

Yıl 1974. Kıbrıs Barış Harekâtı başlamıştı...Ve küçük bir çocuktum...

Savaşın çok uzağında kalan Doğu Anadolu bölgesinin küçük bir kasabasında ayın tutuklu kaldığı yani karartma gecelerinin yaşandığı günlerdi...

Anneme sorardım: Düşman bizi karanlıkta bulamaz mı?

Ve gaz lambasının ışığı altında annemin üzgün hâlini, korkulu ve tedirgin bakışlarını, rahmetli dedemin, pille çalışan koca radyoyu sabahtan gece yarılarına kadar karıştırıp durduğunu dün gibi hatırlarım..

***


Kasabaya hüzün çökmüş gibiydi...

Biz çocuklar, sokak aralarında oynamaya dahi korkardık... Küçük birer çocuktuk ve çocuk gözlerimizle dünyayı tanımaya çalışırdık...

O savaş; neşemizi, çocukluğumuzu ve umutlarımızı alıp Kaf Dağı’na götürdü sanki...

Ve rahmetli dedem sürekli söylenirdi;

- Dertsiz bir aş yemedik gitti!

***


Ve o günden beri ‘dertsiz bir aş’ yiyeceğimiz günleri hasretle bekleyerek büyüdük... Büyüdükçe, dertlerin de büyüdüğüne şahit olduk...

Mutluluğun yollarını -bir kahramanı bekler gibi- gözleyip durduk... Savaş bittiğinde rahat bir nefes almıştık ama bu defa sağ-sol kavgalarıyla, adını bildiğimiz anlamını bilmediğimiz siyasi savaşlar başlamıştı...

Sokaklar kan gölüne dönüştürülmüştü...

Birbirimize düşürülmüştük!

‘Kurşun adres sormaz’ denilen günlerden geçiyorduk...

***


Ve 12 Eylül İhtilali...

Uğruna gözyaşı döktüğümüz askerlerin süngüleriyle bir sabah karşılaşınca büyük bir hayal kırıklığı ile tanışmıştık...

İkiye bölünmüş bir adam gibiydik sanki...

Duygular, hasretler ve hayaller ikiye bölünmüştü...

***


Ve 2014...

Yarın seçim var...

Kavgalar, ihanetler, şantajlar, kasetler, küfürler arasında tahta küçük bir sandıkta demokrasi arayışındayız... Yedi düvel ile Rum ve Yunanistan dâhil barışıyoruz...

Kendi içimizde ise; iktidara giden yol uğruna savaşıyoruz!

***


Kardeşlik, türkü söylemekle olmuyor...

Kardeşçe yaşamanın çok uzağında bir yerlerde geziniyoruz... Orta Doğu’da kazanlar kaynatılıyor... Kum denizleri kana boyanıyor... Kentler yıkık ve dökük... Camiler, türbeler bombalanıyor... Bebekler öldürülüyor... Ve devletler bölünüyor, parçalanıyor ve ardından yönetiliyor...

Ve kimse ibret almıyor...

***


Yine, karartma gecelerinden geçiyoruz...

Ve kavgaları derinleştiriyoruz...

Şairin dediği gibi:

- Derine, hep derine kazıyoruz

Nerde çağımızın o altın kalbi

Çağımızın altın kalbini arıyoruz

Üzerimizde ağır bir yeryüzü

Gökyüzünde uzakta çok uzakta

Derine, hep derine kazıyoruz...

***


Demokrasi, hesap vakti değildir!

‘Üzerimizde ağır bir yeryüzü’ var ama eninde sonunda yeryüzünün altındaki iki metrelik çukura gireceğiz... Ve mezarlar o kadar derin kazılmıyor...

Ve artık ‘dertsiz bir aş yeme’ vakitleridir!

DİĞER YENİ YAZILAR