Gökhan Özoğuz ve Bülent Ersoy muhafazakârları yumuşatıyor mu?

Dövmeli, kuş tüylü yumuşak ‘muhafazakâr’ zemin sadece laikçi hassasiyetin konusu değil; belki muhafazakârlar da yol ayrımında… Peki, İslam böyle büyük bir hızla popüler kültürle kaynaşırken, özgürlüğün kokusu ‘herkese’ cazip gelmeye başlamaz mı?

Haberin Devamı

Resmetmeyi, canlandırmayı hoş görmeyen İslam, modern zamanlara ezan okunurken ara verilen konserler, sesi kısılan televizyonlar olarak evrildi. Son 10 seneye kadar popüler kültürle kaynaşması hiç kolay olmadı İslam’ın! Ama bugün, dövmeli kollarını göğe açan ‘rock solisti’ Gökhan Özoğuz’la, altı Las Vegas üstü Mekke; tesettürlü kuş tüylü Bülent Ersoy’la takır takır arayı kapatıyor.
Şöyle diyor Gökhan Özoğuz, Instagram’ında paylaştığı dua eden fotoğrafının altında: “Namaz, abdest veya dua için dövme engel değil! Ben Müslüman’ım ve dinimi yaşayabildiğim kadar yaşamaya çalışıyorum...” Evet, bir ülkedeki muhafazakarlaşmanın en büyük göstergesi, dini öğelerinin popüler kültürle meşrulaştırılmasıdır ama; bunlar gerçekten ‘Muhafazakarlaşıyoruz!’ korkusunu ispatlayan gelişmeler midir? Yoksa, uzun vadede tam tersi de olabilir mi?

’HELAL OLSUN! MÜSLÜMANMIŞ!’

Evet, muhafazakâr televizyon kanalları ’28 Şubat’tan ağlak bir dram çıkararak reyting kovalıyor. Evet, Umre’ye giderken gazeteci ordusunu çağıran şarkıcılar “Helal olsun! Müslüman’mış!”ları hanesine yazıp, ‘muhafazakâr bayi toplantılarının’ assolisti olabiliyor. Unutulmaz ‘türbe şovları’, gösteri dünyasının ‘sözüm ona günahlarını’ pırıl pırıl yapıyor; bu da doğru. Ama bunları tartışan sadece laikçi hassasiyet değil ki… Bu ‘ağır ağır’ gözüken ama ışık hızıyla hareket eden değişim, ‘muhafazakâr çevre’yi de yol ayrımına sokuyor.

FOSFORLU YEŞİL DE MEŞRULAŞIYOR

Kızını 14 yaşında zorla kapatan baba artık o kadar diktatör olamıyor mesela. Instagram’da ‘kuru kafalı’ başörtüsü takan ‘zengin muhafazakârlar’, kızını ‘yoldan çıkarıyor’. Artık o siyah başörtüsünü takmak istemiyor çünkü. Bir hafta fosforlu fıstık yeşilini, bir diğer hafta pembe ayakkabısının deliklerini meşrulaştırıyor evin salonunun orta yerinde, er meydanında! O baba, sokakta ‘Artık bizim devrimiz!’ diye gerine gerine dolaşıyor belki ama; evinde her gün bir kale daha kaybediyor. O babanın kızı, ailecek izlenildiği için “Ama baba! Huzur Sokağı’ndaki kız da bunu giymişti geçen hafta! Hani şu senin ‘Ne kadar namuslu!’ dediğin kız…” kartını güvenle oynuyor.

O KADAR AÇIZ Kİ HİNDİ YİYORUZ!

Aşırı muhafazakârlık belki de alkolsüz mojitoyla yatışıyor, yumuşuyor. Büyük üstat, Amerikalı popüler kültür canavarının 50’lerde gazladığı ‘inci kolyeli Katolik’ imajı, her dizinin kafadan 3-4 bölümünün ‘Şükran Günü’ne, ‘Noel’e ayrılması da bir çeşit meşrulaştırma değil miydi zaten? Evet, Medcezir’deki Serez ailesinin gelecek Kurban Bayramı’nda yan villayla danaya girmesini beklemiyoruz ama; Asmalı Konak’ta Seymen Ağa’ya yaraşmaz mıydı mesela zamanında? Olamaz mıydı? Evin özgür kızı Bahar’a ‘Ay ben bakamam kesilirken!’ repliği yazılamaz mıydı? İslam ekranda yumuşatılmadıkça teselliyi başka diyarlarda arıyor çünkü bu ülke! Hindi yiyoruz yahu yılbaşında; 5 vakit namazını kılan adam da yiyor! O kadar açız dinin popüler kültür pratiklerini gündelik hayatımızda uygulamaya, televizyondan transfer etmeye…

DİN, YUMUŞAK ZEMİNE GEÇERKEN…

Evet, popüler kültür dini meşrulaştırıyor; muhafazakâr kesim, yeşilinin fosforuyla artık daha görünür! Peki, bastırılması daha mı iyi böyle güçlü bir potansiyelin popüler kültür sahnesinde? Ben, günün sonunda “Gökhan namaz kılıyormuş, hadi biz de kılalım” ihtimalinin, “Gökhan’ın dövmeleri var. Ben de namaz kılıyorum; demek ki dövme yaptırabilirim!” ihtimaline 10-0 yenik düşeceğini düşünüyorum. Özgürlüğün kokusunun herkes için az ya da çok dayanılmaz olduğuna inanıyorum. Hani derler ya; “Birinci dövmeden sonra gerisi gelir, duramazsın.” Çok uzak gelen bu ihtimalin, o kadar da uzak olmayabileceğini söylüyorum. Muhafazakâr kesim popüler kültürle yumuşak zemine geçerken, ‘Dindar gençlik istiyoruz!’ sertliğindeki siyasi çıkarları da boşa çıkarabileceğinden bahsediyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR