Gazete Vatan Logo

Meclis’te entelektüel yok

Hilmi Yavuz, gündemdeki tartışmayı değerlendirdi: AKP’nin Yağmurdereli'den başka sanat konuşacak adamı yok muydu!

2007, 22 Temmuz seçimleri ile Türkiye’nin “laik-muhafazakar” ya da “Batılı ve Doğulu” bir ayrışma içerisinde olduğunu gösterdi. Bu ayrışma kültür-sanat ortamına nasıl yansıdı? BDDK Başkanı’nın “Bach’a değil Itri’ye destek olun” sözleri ya da Fazıl Say ve Osman Yağmurdereli tartışmalarını nasıl okumalıyız. Bu soruları akademisyen, felsefeci, şair ama en önemlisi hem laik hem de muhafazakar kesimi bilen Hilmi Yavuz ile konuştuk.

22 Temmuz’da ortaya çıktı ki memleket ikiye ayrılmış. Bu ayrışma kültür, sanat ortamına yansıyor mu?

Elbette. En tipik örneğini de Fazıl Say olayında yaşadık. Laikler destek verirken, muhafazakarlar da “Nereye gidersen git, bize ne” diye bir tavır takındı. Bu ayrışma her alana yayılıp fanatizme dönüşmemeli. Bu şiddeti getirir ki o zaman iki kesim arasında duran gri, tarafsız bölge daralır.

İki tarafa da ayağını basmak mümkün mü?

Öteden beri bu tezi savunuyorum. Radikalleşilmediği sürece bir ortak yaşam bilinci oluşturabiliriz. Ama burada sadece muhafazakar kesimi eleştirmek doğru olmaz, bu radikalizm iki taraftan da geliyor.

AKP yüzde 50 oy aldı. Büyük bir güç. “Nasılsa iktidardayız” rahatlığı ile bir ayarsızlık söz konusu değil mi? Sırf türbanlı olduğu için eğitiminin ne olduğunu bilmediğimiz kadınlar demokrasi tarifi yapıyor “büyük iktisatçı” diye takdim ediliyor.

Evet ama buna kim karışabilir. Hükümet “Böyle yapmayın mı?” diyecek. Bu genel değer düşüklüğü ile ilgili yoksa Türkiye’nin entelektüel başatını laik ve muhafazakarlar oluşturmuyor. Entelektüel kimliği ile tanınan kaç adam var Meclis’te. Ne AKP’de, ne CHP’de. Hiçbir partide temsil edilmiyor entelektüel düşünce. Bu yüzden de “Genç Bakış’ta yaşanan yaşandı. AKP’nin kültür, sanat meselelerini temsil edecek adam olarak karşımıza Osman Yağmurdereli çıktı ve Fazıl Say’ın karşısında paçavraya döndü. Son sözleri neydi öyle; “Oradan konuşmakla olmaz, buraya gel de görelim...” Yağmurdereli’nin milletvekili olmasına sözüm yok, herkes olabilir. Ama Tayyip Bey’in, Ertuğrul Günay’ın sanat meseleleri üzerine yapılan bir programa kimin gönderilmesi gerektiğine ilişkin daha önce düşünmüş olması gerekirdi.

Kötü sanatçı, iyiyi kovuyor

Gri bölgede durmak için samimiyet gerekmez mi? Muhafazakarlar dışlandık derken samimi mi? Milli Eğitim Bakanlığı’nın Hasan Ali Yücel çevirileri hem Batı hem de Doğu klasikleridir.

Bu bağlamda Hasan Ali hakkında eleştiri yapmak doğru olmaz. Ama şunu da görmeli; aydınlanma kaynaklı bir ideoloji var: Kemalizm. Bu da her ideoloji gibi kendine koşut düşenleri öne çıkarttı. Ha, onun dışında kalanları göz ardı edemeyeceği için de yayımladı ama öne çıkartmadı. Yayınlanmış olması yeterli midir! ... Bu tercümeler eşit miydi? Batı klasikleri daha fazladır. Ne yazık ki Cumhuriyet ideolojisi bazı isimleri çok öne çıkarmak istememiş. Tanpınar, Asaf Halet Çelebi ya da Nahit Sırrı Örik gibi. Bunların ortak noktası neydi, neden yıllarca küçümsendiler?

Bu saydığınız isimlerin edebiyat anlayışları Cumhuriyet ideolojisine ters değil. Tanpınar’ın ünlü “Huzur” romanındaki Nuran geceleri dışarı çıkan, sosyal hayatı olan modern bir kadındır.

Ama Nuran Türk Musikisi de dinler. Keşke kendini laik olarak tanımlayan hanımlarımız Nuran gibi olabilse. Keşke Nur Serter bir Nuran olabilse. Yani hem Batı müziğini, hem Doğu müziğini dinleyebildiğimiz ortak zeminlerimiz olabilse.

Ama Nuran evli olmasına rağmen bir başkasıyla da aşk yaşar! Bu da muhafazakar kesime pek uygun değil. Tanpınar’ı dışlayan laikler nasıl Nuran’ın farkında değilse BDDK Başkanı da Itri’nin desteklendiğinin farkında değil. Bir bilmeden konuşma durumu söz konusu değil mi?

Evet. Ama Türkiye’nin sanat ve entelektüel hayatının bir değer düşüklüğü varsa bunun nedeni ne AKP, ne de başka bir şey. Bu popüler kültürün hakim olmasının sonucu. Medyanın da bu konuda, reytinge göre hareket etmesiyle büyük payı var. Çünkü bu şekilde Gresham Kanunu devreye giriyor. Türkiye’de de kötü sanatçı iyi sanatçıyı kovuyor. Bunun da AKP ile ilgisi yok.

Itri ve Bach

1970’lerin başında Selahattin Hilav, Tanpınar’ın Marksizme yaklaşan bir konumda olduğunu söylediğinde öyle olmadığını söylemiştim. Bunun üzerine Ece Ayhan; “Onlar yani muhafazakarlar, Sabahattin Ali’yi transfer ettiler, (Mustafa Kutlu’nun Sabahattin Ali’nin muhafazakar yanına yönelik bir yazısı çıkmıştı) biz de onlardan Tanpınar’ı transfer etmiştik, sen pişmiş aşa su katıyorsun” demişti. Daha sonra Yalçın Küçük de “Alın Kemal Tahir’i, verin Peyami Safa’yı” demişti. Safa’nın sol perspektif açısından Tahir’e göre daha önemli olduğunu savunarak. Küçük ve Ayhan’ın futbol kulübü yöneticisi mantığı ile olaya yaklaşması yani bu tür ideolojik bölünmeler yeni değil. O zamanlar transferler vardı, şimdi birileri “Say” birileri de “Akif” diyerek yıldız oyuncularını öne sürüyor. Önemli olan Itri’den ve Bach’tan vazgeçmeden gri bölgeleri savunmak.

YARIN: Siyasilerin 2008 yılından beklentileri neler?

Haberin Devamı