Gazete Vatan Logo

Kral Faysal bile öldürüldü korunsan ne olur?

9 yıl boyunca olağanüstü önlemlerle korunan Erim'in korumalarından biri 12 Eylül'e 2 ay kala izne ayrıldı. Ve o gün Erim eşiyle bindiği otomobilde pusuya düşürüldü. İkisine birden ateş açıldı, Kamile Erim kurtuldu. 2 saldırgandan birinin intihar diğerinin firar ettiği açıklandı

(Nihat Erim, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesine iki ay kala eşi Kamile Erim'le birlikte bulunduğu otomobilinde pusuya düşürüldü. Diğer koruması izinli olduğu için bir tek Koruması Ali Kartal yanındaydı. Kartal Dragos 'ta arabanın kapısını açarken, ikisine birden ateş açıldı. Kamile Erim, gözgöze geldiği saldırgana "Allah aşkına yapmayın" deyince, iki kişi ona dokunmadan kaçtı. Kamile Erim, bugün 95 yaşında ve hâlâ bu olayın etkisinden kurtulamadığı için kimseyle anılarını paylaşmak niyetinde değil. Suikast faillerine gelince... Dev-Sol'a mensup 2 kişi yakalandı. Bir şüphelinin emniyette intihar ettiği açıklandı. Mahkum olan Hüseyin Solgun ise 1991'de Gaziantep Cezaevi'nden firar etti. Ancak 2 polis adam öldürmekten ceza aldı. Bu olayla ilgili Dev-Sol lideri Dursun Karataş hakkında da soruşturma yapıldı. İşte Erim'in satırlarından "suikasta karşı" alınan önlem ve yorumlar...)

Dragos'ta iki er sabaha kadar nöbet tuttu
8 Eylül 1972
(Nihat Erim milletvekili)
4 Eylül Pazartesi Sıkıyönetim ve I. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün Paşa'yı ziyarete gittim. Kendisini İzmit'te Turgut Sunalp'in orgeneralliğe yükselişi dolayısıyla verilen yemekte görmüştüm. Yakınlık gösterdi, görüşmek arzusunda bulundu. "Ben size bir ziyaret borçluyum. Dragos'ta korunmam için aldığınız tedbire de teşekkür ederim. Yazın başından beri her gece sabaha kadar iki er nöbet tutuyor" dedim. "Vazifemiz" dedi.

Suikast tehditleri varmış korumaların sayısı artıyor
27 Şubat 1975
Ankara Emniyet Müdürü Hüseyin Toluy telefonla randevu aldı. Geldi eve. Son günlerde telefonla veya mektupla devlet büyüklerine karşı suikast tehditleri artmış. İçişleri Bakanı Mukadder Öztekin "Git, kendileriyle görüş, dikkatli olsunlar" demiş. Beni korumakla görevli iki memuru çoğaltacak. "Gece nöbetini yeniden koyalım" dedi. Benim 1942'de Siyasal Bilgiler'de öğrencim imiş. Çok saygısı olduğunu söyledi.

15 Mayıs 1975
Demirel'in uğradığı saldırıya (Başbakanlık'tan çıkarken yumruklanması) üzüldüm. Öğleden sonra randevu istedim. Adam yüzüne fena vurmuş. Sağ gözünün altı morarmış. Burnunun üzerinde yara var. Demirel "Bugünkü ortamda böyle şeyleri beklemek lazım" diyor. "Koruma tertibi mükemmel olsa da buna kalkan insan yapabilir. İçeride yapamasa dışarıda yapar" diyor. Kimse Kral Faysal kadar korunamaz. Ne oldu? Adam öldürüldü.

İstiklal Mahkemesi azaları nasıl sarhoş oldu?
19 Temmuz 1947
Akşam yemekte Kemal Satır, Kemal Çağlar, Kemal Çelik ve Dr. Ahmet Selgil var idi. inönü onlara tekrar demokrasi yolunda ilerlemekten başka çare olmadığını izah etti. Geçmişteki hadiselerden bahsetti. Serbest Fırka, Kubilay hadisesi, Atatürk Menemen'i nasıl yaktırmak istemiş, onları anlattı. Şeyh Sait isyanı, İstiklal Mahkemeleri... İnönü Takrir-i Sükûn Kanunu'nu kendisi teklif etmiş, fakat işi çabuk bitirip kaldırmak için de elinden geleni yapmış. "Böyle şeyler çok devam etmemelidir" diyor. İstiklal Mahkemeleri'ni de keza çabuk kaldırmak hususunda Atatürk nezdinde ısrar etmiş. İstiklal Mahkemesi azaları korkmuşlar, kendi akıbetlerinden. Atatürk bir gece hepsini bir baloda sarhoş etmiş. Sabaha karşı "Yarın istiklal Mahkemesi'ni kaldıracağız" demiş. Takrir-i Sükûn Kanunu için de Marmara Çiftliği'nde görüşülmüş.

Halk rahatsız olunca İnönü çıplak heykelin bir tunç yaprakla örtülmesini istedi
8 Mart 1948
Tarsus'ta DP milletvekillerinden Dr. Aziz Köksal halka ve gazete muhabirlerine gösteriş yapmak için demagojik şekilde konuştu. Mersin'deki halkevi binası için "Vali vergisi ile yapıldı" dedi. İnönü, "Operayı gördün mü?" diye soranca "Görürsem gözlerim kör olur, çünkü halkın gözyaşlarıyla yapılmıştır" dedi. İnönü anlamazdan geldi. Fakat, yemek yerken aynı tarzda konuşmaya başlayınca, inönü "Bu sözlerinin ne manası var? Halk ıstırap içinde. Bir sel afeti ile karşılaşmış. Ben onun ıstırabını hafifletmeye çalışıyorum. Sen ise bilakis halkın ümit ve itimadını sarsacak sözler söylüyorsun. Bu senin yaptığım çocuk yapmaz" dedi.

Adana'dan Malatya'ya geçtik. İnönü şehri ve civarını kalkındırmak içip epey hizmet etmiş. Şehir son yirmi senede çok büyümüş. Dokuma fabrikası var. En çok konuşulan meselesi şu idi: Atatürk'ün Cumhuriyeti gençliğe emanet edişini canlandıran heykelde gencin çıplak ve her şeyinin meydanda oluşu memnuniyetsizlik doğurmuş. "Oradan çoluk çocuk geçiyor. Bu doğru değildir" diyorlarmış. Mesele İnönü'ye anlatıldı. O herkesin fikrini sordu. Neticede gencin tenasül aletinin bir tunç yaprakla örtülmesini söyledi. Esasen yaprak da hazırmış. Dönüşte Malatya'ya uğradık. Heykeli gördük, Malatyalılarla konuştuk. Dedikodu bitmiş. Herkes memnun! ilerideki yıllarda, bakalım kaç yıl sonra bu yaprak kaldırılacak?

Kürt meselesine çözüm için misyoner ruhlu öğretmenler lazım
8 Mart 1948
Buralarda Kürt meselesi hakkında da gözüm açıldı. Kürtler kalabalık. Hâlâ Türkçe öğretememişiz. İki büyük kabile var: Kırmancılar, Zazalar. Bir de Milliler, Zilliler diye taksim oluyorlar. Eğer bu bölgelerle gereği gibi meşgul olsak, kısa zamanda temsil edilmeleri mümkün. Okurlarsa Kürtlüklerini öğrenirler iddiası yanlış. Kültürsüz milliyet olmaz. Türk bütünü içinde erimeleri mukadder. İlköğretim işi buralarda daha süratle halledilmek lazımdır. Misyoner ruhlu öğretmenler lazım.

'Hıdiv'den* para aldığı' iddiasına ne yanıt verdi?
2 Temmuz 1947
İnönü'ye milli emniyet müdüründen bir gizli rapor geldi. İstanbul'da Ağaoğlu Ahmet'in evinde toplanan Demokratlar -Kenan Öner, Tahtakılıç vesaire-Celal Bayar ve Köprülü'ye atıp tutmuşlar. İnönü'nün onları aldatıp sürüklediğine kani imişler. İnönü'yü yere vurmak için güya Hıdiv'in kendisine vaktiyle verdiği elli bin liralık bir çekin fotoğrafı peşinde imişler. İnönü "Eğer İsmet Paşa böyle şeyler yapsaydı hırsızların yakasına bu kadar şiddetle yapışabilir miydi?" dedi. Atatürk Hıdiv'den bir milyon lira alıp Halk Partisi'ne vermiş. İnönü "Böyle bir şey vardır" dedi.

Konuşma sırasında söz Atatürk'e intikal etti. İnönü'ye şu suali sordum: "Atatürk vasiyetnamesine sizin çocuklarınız için niçin hüküm koydu?" İnönü "Bunu ben de bugüne kadar anlayamadım" dedi. Ben "Atatürk'e sizin çok ağır hasta olduğunuzu söylemişler, onun için koymuş diyorlar" dedim.

* Hıdiv: Osmanlı döneminde Mısır valilerine bu ad verilirdi.

* Son Hıdiv: Mısır'ın son valisi Abbas Hilmi Paşa'ydı. 30 yıl hıdivlik yaptıktan sonra, 1914'te 'Türkiye yanlısı olduğu' gerekçesiyle İngilizler tarafından yönetimden alındı. Paşa'nın Dalaman'da çok büyük mülkleri vardı. Fransızlarla yaşanan bir karışıklık sonucu, tren yolunun bulunmadığı Dalaman'a istasyon binası yapıldı. 1928'e kadar Hıdiv Abbas Hilmi Paşa'nın mülkiyetinde kalan çiftliğe, bir kredi borcu nedeniyle, devlet tarafından el kondu. Paşa, ömrünün kalan kısmını genellikle Avrupa'da geçirdi ve 20 Aralık 1944'te Cenevre'de vefat etti. (Kaynak: Murat Bardakçı-20.10.2004- Hürriyet)

Haberin Devamı