Gazete Vatan Logo

İnsan, toprağı yönetmekten zor

Akın Öngör, farklı bir emekli. Şarapta Selendi markasıyla büyüyor. Eylül’de 740 öğrencilik bir okul açıyor

Bundan 3 yıl önce Akın Öngör’le sohbet etmiştik. Henüz Atlantik Okyanusu’nu geçmişti. Bağ kurmuş, şaraplarının şişelerini seçiyordu. Emeklilik hayallerini bir bir gerçekleştiriyordu. Onu tanımayan yoktur diye söze böyle girdim. Ama yine de yazalım. Akın Öngör, Garanti Bankası’nın başarı öyküsünün mimarlarından. 2000 yılında 20 milyar dolarlık aktifi yönetirken, ”Ben emekli oluyorum“ dedi ve koltuğu bıraktı. O emekliliğinde ’PTT’ pozisyonu, pijama-terlik-TV keyfini hedeflemedi, hayallerini deniz-yelken-dünyayı dolaşmak-insanla değil toprakla uğraşmak şeklinde kurdu. Bunları yapabilmek için de 55 yaşına kadar azimle ve hayallerini bir gün gerçekleştirmek umuduyla çalıştı.

Öngör’ün Selendi markalı şarapları Macro Marketler’de ve bazı restoranlarda satılıyor. Hobisi işe dönüştü. Öngör, yeni araziler alarak şarapçılıkta büyümeye karar verdi. Akhisar’la kurduğu duygusal bağ ve eşi Gülin Hanım’ın da isteğiyle Akhisar Kız Meslek Lisesi’ni kurdurdu. Okul Eylül’de açılacak. Geçtiğimiz yaz Karayip’lerden çıkıp Pasifik Okyanusu’nu geçti ve bu yolculukta birlikte olduğu ressam arkadaşı Birol Kutadgu’yla ’ia orana’ adlı kitabını çıkardı. 15 gün önce Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin Başkanlığı’na seçilen Öngör’le evinde buluştuk.

Kazanmayı amaçladım
* Size emekli demeye dilim varmıyor, çünkü siz o alışık olduğumuz emekli portresinin çok dışındasınız.
Emekliyim deyince herkes kızıyor bana. Emeklilik memurluğu akla getiriyor. Memurların emekli olunca çalışacak enerjilerinin kalmadığı düşünülür. Hobileri yoksa televizyon karşısında pijamalarıyla oturmaları, yürüyüş yapmaları beklenir. Emekli olunca hayat bitmiyor.

* Bunun için maddi sorunların olmaması da gerekiyor...
Ben bunu kendim için 55 yaşında sağladım. 2000 yılında 55 yaşında emekli oldum. Yaşam anlamlı, coşkulu ve güçlü olmalı. Bunun için devamlı bankacı olmak istemedim. Genel müdürlüğü bırakmaya karar verdiğimde zamanı kazanmayı amaçlamıştım. Enerjim vardı. Hâlâ da var.

* Sizinki gibi bir konum kolay bırakılacak bir konum değil. Çok daha fazla kazanabilirdiniz...
Zor gelinen bir konum, doğru.

* Ve sizin için çok azimli diyebiliriz...
Ben başarılı olmak için azimli ve hırslıydım. Başarılı olmak, mevki sahibi olmak değildir yalnızca, etik olmak, para kazanmak, itibarlı olmak konularını da içeriyor. Ben bu noktalara gelmek için gençliğimden itibaren yönlendim. Genel müdürlük dönemimde herkese örnek olacak bir başarı öyküsü yaratmak istedim. Bunu yaparken çok iyi ekipler kurdum. Tek başıma yapamayacağımı biliyordum. O konum benim için üniformadaki apolet gibiydi. Bir süre sonra o ceketi çıkardım. O konumun bana verdiği güç vardı ama bu bana arsızlık vermedi. En zenginler arasına girmek gibi bir hırsım yoktu. Belli bir seviyeyi yakalayıp anlamlı ve coşkulu yaşamak istedim. Belli bir yaşa geldikten sonra yaşamda zaman daha değerli oluyor.

* Dikkatimi çekiyor, uzun süre stresli işleri yönetenler bir durakta iniyor ve kendini toprağa, denize veriyor. Yılların yorgunluğu ancak böyle mi çıkıyor?
Doğayı seviyorum. Çiftlik yapayım istedim. Eşim de doğayı seviyor. Bodrum’daki evimizde küçük bir botanik bahçemiz vardı. Akhisar’da bir arazi almıştım. Arazide ne yapacağımı bilmiyordum. Bir kısmına bağ yapalım dedik. Üç çeşit üzüm diktik. Cabernet Sauvignon, Merlot ve Shiraz. Bunları o çevrede yetiştiren yoktu. Biz İsrailli bir işadamıyla projelendirip modern bir bağ kurduk. Olmaz denilen şarap oldu.

* Toprakla uğraşmak mı, insanla uğraşmak mı zor?
İnsan yönetmek toprak yönetmekten daha zor. İnsan endişeleri, problemleri, birikimleri taşıyor. Toprak insanın kendine yatırım yapmasını sağlıyor. Bir kere Tanrı’ya inanmayanlar varsa ki vardır ama ben tarımla, doğayla uğraşıldığında bunun mümkün olmayacağını düşünüyorum. Doğanın sürekli sürprizleri var. İnsanın çok daha kendiyle başbaşa kalmasına neden oluyor. Hoş bir serüven.

Kepazelikler yaşanıyordu
* 2001 krizinde emekli olmuştunuz ama Garanti Bankası’nın yönetim kurulunda göreviniz sürüyordu. Türkiye tarihinin özellikle de bankacılığın en sıcak günlerini nasıl yaşadınız?
Biz bekliyorduk krizi. Doğru bankacılık yapılmıyordu o dönemde. O bankaların ayakta durmaları mümkün değildi. Ayrıca devlet bankalarıyla haksız rekabet içindeydik. Bazı siyasilerin bankalara direkt müdahalesi oluyordu. Siyasiler arasında kepazelikler yaşanıyordu. Haksız rekabet içindeki bankalar da uyguladıkları faizlerle rekabet koşullarını etkiliyordu. Yabancıların Türkiye ekonomisini okumaları mümkün değildi. Biz krizi iyi bir biçimde atlattık.

* Bu nasıl oldu?
Zor günler geçti ama genel müdürlük dönemimde biz bir gün düşük enflasyonlu günlerin geleceğini düşünerek hazırlıklarımızı yapmıştık. Polonya, Arjantin, Portekiz gibi ülkelerde arkadaşlarımız çalışmıştı. Enflasyon düştükçe bankacılık daha etkin hale geldi.

* Şimdilerde yabancı ortakların oranları tartışılıyor...
Yabancı ortakların girmesi sermaye derinliğini genişletti. Bir ailenin sahip olmasındansa kurumsal şirketlerin bankalara sahip olması çok daha iyi. Bankacılık sektörünün yüzde 99’u tabii ki yabancıların eline geçmemeli ama yüzde 30-40 olmasında bir zarar yok. Yüzde 90-80 yabancı oranı istemem, yüzde 70’in üzerinde olmasını doğru bulmuyorum. Çünkü global kriz ortamlarında, savaş gibi durumlarda menfaat çatışmaları olabilir. Yanlış yönlere doğru gidebilir.

Stresten uzaklaşmak gençleştirdi
Akın Öngör’ün 62 yaşında olduğuna kimse inanmaz. Emekli olduktan sonra estetik operasyon geçirdiğini düşünenler olmuş. Stresten uzaklaşmak Öngör’ü gençleştirmiş. Bankacıyken 06.30’da kalkıp İMKB’nin havuzunda yüzen Öngör, spordan kopmamış. Öngör, Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin de başkanı. ”Türkiye doğayı koruyamıyor. Çok büyük eksiklerimiz ve bilinçsizliğin getirdiği hatalarımız var. Önümüzdeki günlerde bu alanda biliçlendirme çalışmaları ve kampanyalar düzenleyeceğiz“ diye konuşuyor.

Şaraplarım baş ağrısı yapmaz
* 2004’te Selendi markasıyla çıktı şaraplarınız. Nasıl bir haz hissettiniz?
Bu şarabı içerken büyük keyif alıyorum. Her aşamasını ailece yaşadık. Butik şarap üretimi çok farklı. Türkiye’de şarapçılık genelde farklı bağlardan kamyonlarla toplanan üzümlerle yapılıyor. Kilometrelerce yol yapabiliyor üzümler. Oysa dalından kesildiği anda üzümün canı gidiyor. Bizimki şato usulü. Başka bağlardan şarap almıyoruz. Üç ayda bir, bir Fransız uzman geliyor. Budamaların zamanı belli oluyor. Bağ bozumu öncesinde üzüm suyuna bakılıyor. Şarap yapımına karar verilirse sabah 05.30’da Beyoba köyünden bize yardımcı olanlarla birlikte ellerimizle ailece üzümleri kesiyoruz. Sepetlerle bağdaki şaraphaneye giriliyor. Burada herkes eldivenleri takıp üzümleri tek tek ayıklıyor. Sonra fermantasyona gidiyor. Bu şarap kaliteli, asla baş ağrısı yapmıyor. Şişesini de Fransa’dan alıyoruz. Etiketini güncel bir ressam hazırlıyor. 2004’te 6 bin 500 şişe ürettik. Her şişede numara var.

* Şarapçılıkta büyüyecek misiniz?
2004’te yeni arazi almıştım. Oraya da bağ kurduk. Üç yıl şarap yapamıyoruz, bu yıl da yine Akhisar’da 50 dönümlük bir arazi daha aldık. Şato tarzı üretime devam edeceğiz. İlk kurduğum 17, ikinci arazim 22 dönüm.

* Şarapçılık aile işi, çocuklarınız devam ettirecek mi bu işi?
Bilemiyorum. İkisi de okuyordu. Kızım 28, oğlum 24 yaşında. Önlerinde bu opsiyon var ama kendileri karar verir. Bundan 6-7 yıl sonra bağların sayısı artacak, başka türlü yönetilmesi gerekecek.

Okul 1.5 milyon dolara maloldu
* Kız Meslek Lisesi kuruyorsunuz. Nasıl bir okul olacak?
Eşim Gülin istedi. Kız Anadolu Meslek Lisesi yapıyoruz. 1.5 milyon dolara maloldu. Eylül gibi açmayı planlıyoruz. 740 öğrencilik. Doğalgazla ısıtılacak, bilgisayar, grafik tasarım, gıda, yabancı dil ve tekstil laboratuvarları var. Okul için katkılar aldım.

* Ne gibi?
Garanti Bankası sıralarını aldı, bilgisayarlarını da Garanti Teknoloji sağladı. Tekstil laboratuvarını Atilla Türkmen ATK yapıyor. Fotografçılık ve tasarım bölümünü ise Serdar Bilgili yapıyor.

En zor günüm
"Hayatımdan 3-4 yıl gitti"
1994 krizi döneminde bankacılık yaşamımın en kötü günlerini yaşadım. Banka yöneticilerimiz arasında izlenecek yol konusunda çok sert tartışmalar oldu. Egosu yüksek kişilerdir bankacılar, o dönemde biz krizi atlatma stratejilerini çizerken günlerce önümüzü göremedik ve çok sert tartıştık. Hayatımdan 3-4 yıl gitti diye düşünürüm o dönem için. Şimdi o yorgunlukları atıyorum.

Haberin Devamı