"Ben bana verilenim!"

Uzun bir dönem birlikte çalıştığım arkadaşım Cemal "bu akşam sizi operaya davet etsem" dedi. "Ah Cemalcin, bu ara mümkün değil çıkamayız" dedim

Haberin Devamı

Uzun bir dönem birlikte çalıştığım arkadaşım Cemal "bu akşam sizi operaya davet etsem" dedi. "Ah Cemalcin, bu ara mümkün değil çıkamayız" dedim. "Hay Allah, izlemeni istediğim çok hoş bir temsil vardı. Bir zaman ayırırsan hoşuna gider; al bak, bu program kitapçığı" dedi. Aldım ve çantama attım. Birkaç gün sonra çanta değiştirirken "Hanım Olan Hizmetçi" operasının kitapçığını yatağın başucuna bıraktım. Odaya giren kız kardeşim "Operaya mı gittin?" dedi. "Yok canım, ne operası, sinemaya gidemiyorum ben" diye yanıt verince "Ne o?" dedi, "Senin için opera sinemadan daha mı önemsiz?"...

Asılı kalan sorular
Yok tabii ki, değil de... Yoksa öyle mi?... Hadi itiraf et... Korkma... Önemsiz değil belki ama önceliksiz mi acaba? Hem sadece benim için değil ki, herkes için öyle... Herkes için öyle olduğundan belki benim için de öyle... Paylaşınca azalıyor mu yani şimdi bu itirafın sıkıntısı... Bal gibi gitmek istemedin o temsile... Bak ağzından kaçırdın işte, sinemaya bile gidemiyormuş... Benim bu kardeşim böyledir. Anahtar soru cümlesini havaya asılı bıraktıktan sonra insanı kendisiyle baş başa bırakır ve susar. Kalan cümleleri kişi kendi vicdanı ile sohbet ederek sıralamaya başlar. Az önceki gibi...

Halk neyi ister!
Bir kitap okuyorum. Bir yerinde diyor ki "Ben bana verilenim". Aslında bu başlık ile yazılacak çok şey var. Ancak kitabı yatmadan önce okurken bu bölüme kafam çok takıldı ve o sayfanın arasına baş ucumda duran opera kitapçığını koydum. Bu yazıyı yazmadan önce o bölümü okumak için kitabı elime aldığımda.... Birden bir ses kulağıma fısıldadı sanki... "Halk bunu istiyor..." Ne kadar çok duydum bu cümleyi diye düşündüm. Ortaokulda bir müzik öğretmenimiz vardı. Arabesk müziğe tahammülü yoktu. "Gece gündüz bu müziği çalarsanız tabii sonunda insan alışır" diyordu. Arabeskin yasaklı olduğu dönem henüz bitmemişti. Özel kanallar daha açılmamıştı. "Bir gün gelecek inanamayacaksınız değişime" diyordu. Haklı mı çıktı acaba? "Bize verilenler sonunda bizi mi yarattı?" Bizim istediklerimiz mi gerçekten bizi "biz" yapan?Elimde opera kitapçığı daldım gittim. Okul yıllarından sonra kaç kez operaya gittim? Hiç... Neden?... Anlamadığım şeylerle vakit geçirmekten sıkılıyorum... Neden anlamıyorum? Bana yabancı da ondan... Bana yakın olan her zaman faydalı mı peki? Yoo hayır, değil, ama olmak zorunda mı ki?... Cumhuriyetin ilk yıllarında belki de bu mantıkla halka açık konserlerle, klasik müzik kalplerine ve ruhlarına "yakın" olsun diye bir çaba gösterilirmiş. Operetler, müzikli oyunlar, cumhuriyet baloları...

Biz büyürken...
Galiba dayatmadan ve zorlamadan hoşlanmıyoruz. Keşke hayat bu kadar baskılı ve yasaklı olmasaydı biz büyürken. Para kazanmaya başlayıp ilk kez yurt dışında bir müzeye gittiğimde gördüğüm resimler nasıl da mutlu etmişti beni. Okuldaki siyah beyaz, Nuh Nebi'den kalma, saman kağıt sanat tarihi kitaplarının içinde ne olduğu anlaşılamayan resimlerin asılları karşımdaydı ve muhteşemdiler. Keşke baskıyla ezberletmek yerine bize yakın ve anlaşılır kılsalardı; klasik müziği, operayı, resmi... Bütün bu hesaplaşma Recep Ayılmaz'ın sahneye koyduğu G. B. Pergolesi'nin, Nevit Kodallı ve Hüsamettin Ünder'in Türkçeye çevirdiği "Hanım Olan Hizmetçi" (La Serva Padrona) isimli oparasından çıktı. Belki yakınlık kurmak için bir başlangıç olabilir.:) www.idobale.com u bir tıklayın bakalım neler göreceksiniz?

DİĞER YENİ YAZILAR