İclal Aydın'la ‘Hayatın içinden’

Haberin Devamı

KOMŞUNUN KÜLÜ

Yunanistan’ı hep çok sevmişimdir. Yunan halkını da... Berlin’de yaşadığım doksanlı yıllarda başım sıkıştığında kapısını rahatlıkla çaldığım komşularım Yunan dostlarım olmuştur daima... Bir akşam vakti limon mu gerekti, ekmek mi bitti aniden, üst kattaki Polonyalı’ya gıcık olduk da dedikodu mu yapılacak; çal Yunan komşunun kapısını gitsin...

Dünyanın neresine gidersem gideyim, canım ev yemeği istedi mi İtalyan değil Yunan mutfağı ararım önce. Ne dediğini anlamasam bile bir Yunan şarkısına hüzünlenebilirim. Girit’de kendimi evimde zannedebilirim. Kafamın tası her attığında “Taşınacam buralardan, gidip yerleşecem Pire’e limanına” derim...

Yani krizden önce de her yaz birkaç haftamı bir biçimde Yunanistan’da geçirirdim.

Bu yıl da adeti bozmadım. Çok kalabalık bir grup çoluk çocuk ada ada dolaştık.

E, ne de olsa komşumuz krizde. Destek olmak lazım. Belli ki bütün Türkiye bizimle aynı fikirde. Adaların büyük çoğunluğu Türkiye’den gelenlerle doluydu...
Benim çocukluğumda Milliyet Çocuk dergisi Ege’nin iki yakasında yaşayan çocukların zihinlerine ve kalplerine barış tohumları ekmek için çok uğraşırdı. Bence Yalvaç Ural’ın, Umur Bugay’ın, Abdi İpekçi’nin emeği boşa gitmedi...

Suyun iki yakasının bugünkü yetişkinleri geçmişin politik öfkesini günlük hayatlarının içine pek almıyorlar. Üstelik ekonomik kriz denilen bela dertlerden dert türettiğinden, para nereden gelirse oraya önyargısız bakıyor günümüz insanı...

Yunan adalarına elimizi kolumuzu sallaya sallaya gideceğimizi, pasaport kimlik sorulmadan dolaşacağımızı, yollarımızı dört gözle bekleyeceklerini, en sevdikleri turistlerin bonkör Türkler olacağını rüyamda görsem inanmazdım...

Referanduma kadar benim Pazar yazıları biraz oradan biraz buradan olacak... Siz bu arada evet mi hayır mı diye düşünmeye devam edin...


Yunan Adaları dört gözle Türkleri bekliyor

Krizle boğuşan Yunan adaları bugünlerde komşusunun külüne muhtaç. Adalarda en sevilen turist bol bahşiş veren bonkör Türkler... Türk Lirası’nın bile geçtiği restoranlarda Bodrum’daki bir öğün fiyatına üç öğün yemek mümkün. Pasaport, kimlik sorulmadan elini kolunu sallaya sallaya gezen Türkler, adaların baş tacı...

Bir zamanlar, hemen hemen her yıl büyük bir grup arkadaş ev tutar bu birbirinden şık ve eğlenceli insanların akın ettiği adada neşeli günler geçirirdik. Mykonos vaktiyle ince zevklerine ve beğenilerine çoğu düzcinslerin büyük hayranlık duyduğu gaylerin eğlence adasıyken bu özelliğini beş altı yıldır kaybetmişti zaten. Bu parti adası bu yıl ekonomik krizin Yunanistan turizmine neler ettiğinin en büyük izlerini taşıyordu.

Akşam üzeri gün batımını izlemek için adadaki çoğu insanın toplandığı ve mohitolarını içerek dans ettikleri Capris Bar bu yıl yaklaşık yirmi adet sekiz-dokuz yaşında çocuğun çığlıklar attığı, dalgalarla oyun oynadığı ve büyükannelerinin dondurma yiyerek onları izlediği bir mekâna dönüşmüştü. Adada bu kadar çok büyükanne ve torun ve bebek ve çocuk topluluğu görmedim. Ve bu kadar çok çocuk dilenciyi...

Kriz Mykonos kalabalığını etkilememiş bile olsa kalitesinden çok şey alıp götürmüştü bence. Servis hizmeti Yunanistan’ın diğer adalarına pek benzemez Mykonos’da. Daha hızlıdır. Zira servis elemanlarının çoğu yabancıdır. Fakat bu yıl nedense onlarda da bir mutsuzluk söz konusuydu. En sevdikleri müşteriler, bahşişte sınır tanımayan Türkler tabii ki... Bir başka dikkat çeken mesele de şu ki bir zamanlar aradığınız her türlü içeceği bulurken şimdi en popüler mekânlarda bile (Nammos, Seasatin gibi) “ne yazık ki yok” cümlesiyle karşılaşıyorsunuz. Hemen hemen hepsi muhakkak Yunan şarabı satmaya çalışıyorlar. Artık ne varsa idare et diyorlar. Eh, ediliyor mecburen...

1001 Gece ve Orania

Orania Moutos, Kalua Beach ve restoranın en kıdemli şeflerinden. Dünya tatlısı ama bir o kadar da ciddi bir kadın. Bize aradığımız her şeyi bulduğu, ikram ettiği gibi en sevdiğimiz masayı da tartışmasız her öğlen ayırdı. Neden dersiniz?

Çünkü Yunan kadınları bu kriz döneminden kendilerini “1001 Gece” isimli diziye vurmuşlar da ondan! Hepsi Onur’a âşık. Ourania’ya Halit Ergenç’in arkadaşım olduğunu, hatta bir zamanlar aynı dizide oynadığımızı söyledim ve bizim için yepyeni bir hayat başladı. Aman Allahım, Yunan halkı 1001 Gece delisi olmuş hakikaten. En yaşlısından en gencine hepsi mavi gözlü Türk’ten bahsediyor.

Şehrazad ve Onur’dan başka torpile ihtiyaç yok vallahi. Ben de bol bol Bergüzar’ın ablası Zeynep’ten ve annesi Hülya abladan bahsettim. “Ne kadar severim, pek yakınızdır falan filan...” Halit’le Bergüzar’ın evlendiğini, ikisinin bebekleri olduğunu anlattım...

Bir teğet geçen ekonomik krizin havası, iki 1001 Gece’nin rüzgârı... Yunan halkı yerimizde olmak için neler verecek diyeceğim neredeyse...

Ve diğer adalar...

Bodrum’a yakın olan diğer adalara gelince...
Akşam yemeğinde, çarşıda, limanda sanki mahalle çarşısındaymışcasına çok tanıdıkla karşılaşıyorsunuz. Garsonlar artık neredeyse Türkçe sayacaklar menüyü..
Kim var kim yok herkes orada. Bodrum, Alaçatı havasında yerler olmuş bu Yunan adaları.

Patmos, Leros, Marathi gibi adalardan bahsediyorum...
Hatta öyle ki yer bulmanın çok zor olduğu Patmos’daki meşhur Benetos restoranını arayıp ben “Vatan gazetesinden filanca” diye hava atıyorum şak diye masayı kapıyorum. İnanılır gibi değil ama akşam da el üstünde ağırlanıyor, en güzel yemekleri denememiz için teşvik ediliyoruz. Hakikaten görmeye değermiş. Tüm adalarda ne pasaport, ne kimlik soruluyor.. Hatta Euro kullanmadığımız, Türk Lirası’yla yemek yediğimiz bile oldu... Leros’da bir ara paralarımızı bir araya getirdiğimizde eksik kalınca restoran sahibi “Hiç önemli değil komşu, haftaya verirsin dediğinde” küçük dilimizi yutuyorduk. Türk Lirası’yla ödemeyi yaptık. Üzerine bir daha 1001 Gece dizisi konuşuldu... “İstanbul, Türkiye, ne şanslısınız yorumları...”
Gerçekten şanslıyız galiba...

Bana kalsa bu havayla oradan hayatta ayrılmazdım. Ama hepimizin işi gücü bizi beklemekteydi... Çocuklarımızın ayrılık saati geldi çattı. Kızım Lal “Yunan sularında yüzmek çok keyifliymiş anne” dese de sevgili arkadaşı Defne, Londra’ya dönmek zorunda diye gözyaşları yanaklarından pıtır pıtır dökülüyordu... Aklımız ardımızda kalarak dönüş yoluna çıktık...

Son işimiz ertesi gün Bodrum Gündoğan Hamak Otel’de Toprak Sanat Galerisi’nin Eylül’e dek sürecek karma sergisinin (İsmail Acar, Fikret Otyam, Süleyman Saim Pekcan, Yalçın Gökçebağ, Sema Çulam gibi on değerli sanatçıdan oluşan) açılışına katılmaktı. Açılış sonrası kutlama amacıyla Bodrum Yalıkavak’ta çok meşhur “abilerden” birinin balıkçı dükkânına gittik.

Mekân sahibi masamızı ziyarete geldi. Oturdu. Başladı “Türkiye elden gidiyor” diye ağlanmaya. Yahu restoranında iğne atsan yere düşmez. Bize bir hesap getireceksin şimdi, eminim aslında bizim anamız ağlayacak. Ama sen hâlâ “Türkiye İran oluyor” diye dövünüyorsun. Bir sustuk iki sustuk... Sonunda dayanamadım.
“Abi” dedim...

“Bak biz kaç günlerdir çoluk çocuk komşuyu, Yunan adalarını geziyoruz. Her defasında hem bu şansımıza hem halimize şükrediyoruz. Senin ocağında ateş sönmemiş daha. Tenceren kaynıyor fokur fokur. Kaldır kafanı da bir bak karşıya. Komşun bugün senin külüne muhtaç!”

Bana kızdı, masadan kalktı. Ödediğimiz hesap bir Yunan adasında üç öğün için ödediğimizden daha fazlaydı!

‘EKMEKTE KRİZ OLMAZ...’

Kikis ise iki kulüp sahibinden farklı olarak Kolo Livadi Plajı’nın tepesindeki tek küçük lokanta. Kapısında saatlerce bekliyorsunuz. Yemekleri ailecek yapıyorlar. Tabakta yemek bırakırsanız, yiyeceğinizden fazla ısmarlarsanız fırçayı yersiniz benden söylemesi. Kikis ter içinde koşturuyor ve fotoğraf çektirmeyi sevmiyor. Kriz ona vız gelmiş, tırıs gitmiş. Ekmekte kriz olmaz diyor. Bir pancar salatası yapıyor, bir enginar salatası yapıyor size anlatamam... Küçük dükkânın büyük sahibi olaylara bana mısın demiyor! Kriz mi? Sana ne bundan komşu, yemeği sevdin mi diye soruyor ve göz kırpıyor.

Remezzo

REMEZZO’NUN sahibi Sakis, Atina’da büyük gece kulüpleri olan biri. O da meslektaşından farklı konuşmuyor. Kışı zor geçirdik, adalardaki hareket yazımızı kurtarır ama önümüzdeki kış soru işareti dolu diyor. Politikacılara çok kızgın. İstanbul hepsi için büyük umut kapısı. Bu kış Atina’ya mümkün olduğunca Türkiyeli getirmezlerse işleri zor görünüyormuş. Hedefleri kış turizminde Türkiye!


Kalua Beach ve Manolis

Manolis Diamantoulis, Yunanistan’ın en popüler mekânlarından “Kalua” ve “Güzel” isimli klüplerin sahibi. Kriz sonrası özellikle Atina’da gece yaşamının yarı yarıya yok olduğunu söylüyor. Türklerin Yunanistan’da para dönüşümünde önemli rolleri olduğunu düşünüyor. Bir dönem o da İstanbul’da bir mekân açmak istemiş. Hatta açmış.. Ama ne yazık ki İstanbul’un ünlü işletmecileri ile sorunlar yaşamış. Yaklaşık iki buçuk milyon dolarlık bir kaybı olmuş. Bebek’te açtığı Kalua isimli mekânı kısa bir sürede kapamak zorunda kalmış. Mykonos’daki mekânlarının gidişatından memnun. Ama bize sorarsanız nerede geçmiş yılların görkemli kalabalığı. O buna da şükür diyor elbette.

DİĞER YENİ YAZILAR