Eğlencelik böyle bir şey

Haberin Devamı

Mesela yazıya şöyle başlarmışım: “Madonna bana dava açtı... Pazar günkü yazıma çok içlenmiş de...”

Arkadaşlarım çok eğlenirler bu tür yazılarla. Yani bizi duymaz etmez, duysa da umursamaz ünlülerin yaşamları, yaptıkları ettikleriyle ilgili eleştiriler içeren metinlerle... Bir adet de benden gelince çok yükselip koro olarak yorumlarda bulundular. Bir ağızdan:

“Sen niye yazdın ki Madonna’nın kolyesini, Afrika’daki yoksulluğa vurgusunu, okuyup da hizaya mı gelicek?” dediler.

“Ben de bu benim eleştirel bakış açım, üstelik yazımı eksik bile yazdım. Siz bi de Angelina Jolie ile ikisini kıyaslayacağım yazıyı okuyun sonra bir daha konuşalım” dedim.

“Amaaan, onların da çok umurundaydı” dediler.

Sonra da Sex and the City seyretmeye sinemaya gittik. Yer bulmak zordu ve son haftalarda çok ender yakaladığım bu boş pazar akşamını çok iyi değerlendirmek istiyordum. Nihayet pek pas vermediğimiz küçük salonlardan birinde yer bulduk. Toplu bilet alımları filan yapılmış, mümkün değil yer bulamıyorsun, “önden ikinci sıra” filan diyor gişeciler yanaklarını şişirip öfleyerek.

Neyse zar zor bir yer bulduk kendimize.

***


Memleketin Sex and the City’si gelmiş, çoluk çocuk maaile herkes sinemada. Bizim de yanımıza (en uçta ben oturuyorum üstelik) neşeli mi neşeli bir amca düştü. Almış karısını kızını gelmiş Samantha’yla Carrie kardeşin hikâyesini izlemeye.

Fakat perdede gördüklerinden nedense zaman zaman utanıyor ve utandığını sanki bütün sinema fark ediyormuş gibi sürekli yüksek sesle şaka yapıyor!

Şakalar yaparak gerginligi seyreltme stili diyoruz buna ki hiç yeri değil, hiiiç yeri değil. Ailecek birbirlerine benziyor ve çok rahat muhabbet ediyorlar. Kızı diyor ki “Ay bu Carrie’nin bacakları da pek eğri yaaaa...”

Baba hemen yanıt veriyor: “Sorma sorma...”

Biraz sonra seksi Samantha’nın sevgilisi bambaşka çağrışımlar yapan bir yöntem kullanarak kendisine bir hediye sunuyor. O sırada telefonla konuşan Samantha’nın kayan gözleri benim yanımdaki bey amcayı telaşlandırıyor ve “Hah şimdi n’apacaksın bakalım” diyerek sadece kızının değil bütün sinemanın dikkatini dağıtmayı başarıyor.

Kıyafetlerden sıkılıyor, Charlotte’un çığlıklarını halasına benzetiyor, Mr. Big’in Joker’e benzeyen kaşlarına gıcık oluyor... (Bu konuda hemfikiriz. Botoks yerini bulmakta güçlük çekmiş olmalı. Çünkü Mr. Big o tuhaf kaşlarıyla Joker’e benzemişti.)

Offf, amca niye geldin bu filme ama sen...

***


Diziyi karakterlerini sığ, bencil ve yoz bulmama rağmen her rastladığımda oturur seyrederim. Hatta takip ederim. Böyle de iki yüzlüyüm. Davranışlarını tasvip etmediğim ama birlikteyken çok eğlendiğim insanlar kategorisindendir bu kızlar. “Netekim” Madonna’yı da tasvip etmiyorum ama kendisini dinlemeye devam ediyorum. Yani bu mesajsız yazımın sonunu şöyle getireceğim: Filmin (ve yeni Amerikan kadınının) dayattığı yaşam biçimine ne kadar karşı çıksam da filmi görmeye bir kez daha gideceğim. O görsel şöleni amcasız yaşamak için, olgunlaşmış ana karakterin kederini bir daha izlemek için, benim güzel arkadaşlarıma benzeyen kızların birlikteliğine dolan gözlerimi kimseye çaktırmadan akıtmak için... Carrie’nin günler süren uykusu boyunca onu bırakmayan kızlar “Ben ne zaman güleceğim” diye soran Carrie ve o derin uyku... Üzerini örttüğüm çok eski kötü günleri anımsatsa da filmi bir daha izleyeceğim... Kadın olmak ne güzel diyeceğim...

DİĞER YENİ YAZILAR