Bayrak indirmeye Öcalan’ın tepkisi

Haberin Devamı

‘Bu benim eğilimim değildir, benim adıma da yapılamaz. Ben alaşağı edeceğim değerlerle, yıkacağım değerleri çok iyi bilirim. Türk Bayrağı’nı aşağılamak benim tarzım değildir. Türk Bayrağı’nı alçaltmak ne benim kişiliğime yakışır ne de benimseyeceğim bir olaydır. Türk halkının incinmiş duygularını üzüntüyle karşılıyorum.

Türk bayrağına ulusal özgürlük ve bağımsızlığın simgesi olarak bakan herkese diyorum ki, bizim kitlemizin böyle bayrak indirme gibi bir tutumu olamaz. Hele hele Ankara’da Atatürk Spor Salonu’nda bayrak indirme ne haddimizedir, ne de buna gücümüz vardır.’

Bu açıklama 29 Haziran 1996 tarihinde Abdullah Öcalan tarafından yapıldı. Peki Öcalan bu açıklamayı niçin yaptı? Öcalan bu konuşmayı 23 Haziran 1996 Ankara Atatürk Kapalı Spor Salonunda yapılan HADEP Kurultayı’nda Türk Bayrağı’nın indirilmesi sonrası yaptı.

Bayrak krizine tarihten bakmak

Diyarbakır’da askeri kışla içindeki bayrağın indirilmesi infial duygusu yarattı. Toplum, kanaat önderleri ve siyasetçiler sanki ilk defa böyle bir olayla karşılaşıyormuşçasına açıklamalar yaptılar. Sorumluluk makamında olan insanların ergen tavrıyla yaptıkları açıklamalar çözüme, ortak akla, sağduyuya, kardeşliğe değil sadece duygulara hitap ediyor.

23 Haziran 1996 günü sabahın erken saatlerinde 20 bine yakın insan Atatürk Spor Salonu’nun içini ve bahçesini doldurmuştu. HADEP ikinci kurultayı vardı. Görünüşte her şey normaldi. Salonda HADEP bayrağı, Murat Bozlak posteri ve Türk Bayrağı asılıydı. Ancak ne olduysa HADEP Başkanı Murat Bozlak konuşurken oldu. Yüzleri maskeli, kimliği belirsiz kişiler bayrağı indirdi. Böyle bir olay ilk defa oluyordu ve duyulur duyulmaz infiale yol açtı.

Bayrak üzerinden Türk-Kürt çatışması planlandı...

HADEP yönetiminin bayrak indirme olayını kınamasına rağmen medya bayrağın indirilmesi görüntülerini tekrar tekrar vererek büyük bir duygusal fırtına yarattı. Ankara’da cadı avı başlatıldı. Kurultaydan evlerine dönen üç partili Maraş’ta pusuda öldürüldü. Ülke tam bir akıl tutulmasına sokuldu. Ülke çapında bayrak mitingleri yapılmaya başlandı. HADEP binalarına bombalı saldırılar düzenlendi.

Türkiye ne zaman ders alacak!

Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı şunları söylemişti: ‘Türkiye Cumhuriyetinin varlığına ve bütünlüğüne yönelik bir davranıştır. Ortada devlete karşı işlenen bir suç vardır. Bu tür hareketler düşünce ve ifade özgürlüğü gibi kavramlarla izah edilemez. Bu olaya sebep olan eşkiyaya cesaret verme amacı gütmektedir.’

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise şu ifadeleri kullanmıştı: ‘Bu ülkenin ekmeğini yiyeceksin, suyunu içeceksin, gezip tozacaksın, sonra da sahip çıkmayacaksın. Olmaz haram olur.’

‘Ben Kürtleri sevmekten vazgeçmem’

‘Biliyorum rüzgar tersine esiyor. Şovenlik, düşmanlık, fanatiklik alkış alıyor şimdi. Akla sağduyuya, soğukkanlılığa, insanca ölçülere, dostluğa, barışa değer veren yok. İntikam çığlıkları her yerde atılıyor. ‘Durun bir dakika’ demek vatan hainliğiyle eşdeğer tutuluyor. Olsun ben Kürtleri sevmekten gene de vazgeçmem.’ Bu ifadeler ise 27 Haziran 1996 tarihli Yeni Yüzyıl Gazetesi’ndeki Ahmet Altan’a ait.

Hafızasını yitirmiş devlet aklı her olayı ilk defa yaşıyormuşçasına refleks veriyor. Bir defa düşünmek, geçmişten ders almak yok. Bir ajan provakatör bayrağa kast etti diye bütün Kürtler sorumlu tutuluyor. Hiç düşünmüyor bölgede bayrak özgürce dalgalanırken, bir provakatörün davranışı üzerinden yangına kim, neden benzin döküyor.

Hiç olmazsa Mersin’de para karşılığı çocuklara yaktırılmak istenen ‘bayrak provakasyonunu’ düşünün. Bayrağın temsil ettiği adalet ve şefkat Türk-Kürt ayrımı olmaksızın herkes için var.

(HADEP Kurultayında yaşanan bayrak krizi için Eyüp Demir, ‘Yasal Kürtler’ kitabına bakılabilir. Tevn yayınları, s.399)

DİĞER YENİ YAZILAR