Gazete Vatan Logo
Magazin Her şeyin ilacı mutluluktur

Her şeyin ilacı mutluluktur

Tiyatro ve seslendirme sanatçısı Betül Arım, dokuz farklı konu başlığından oluşan ‘yaşama sanatı’ seminerlerinden yola çıkarak yazdığı ve derlediği tek kişilik sahne gösterisi “Dışarda Hiçbir Şey Var” ile barışın, huzurun ve mutlu bir hayatın mümkün olduğunu ortaya koyuyor. “Ben de herkes gibi acıyı, kederi yaşıyorum ama sadece sevinci, neşeyi besliyorum” diyen Arım, hayatımızı nasıl sorunlarla baş etme sanatına dönüştüreceğimizi anlattı.

Her şeyin ilacı mutluluktur

Seyirciye mutluluk veren, günlük dertlerimizin ne kadar geçici olduğunu vurgulayan, hayatı sevinçle kucaklamayı anlatan bir gösteri sergiliyorsunuz. Böyle bir gösteri sahnelemeye nasıl karar verdiniz?

Benim bu konularla ilgilenmem 14 yaşından itibaren arkadaşlarımın beni Güzin Abla sanmalarıyla başladı. Çevredeki erken yaşta kaybettiklerimizin ardından konuşulanlar etkiledi. “Çok stresliydi, çok çalışırdı kendisine bakmazdı, kendisine zaman ayırmazdı, kindardı” gibi. Ben de bunu ileriki yaşlarda sorgulamaya başladım. O insanların bir kısmı çok değerli insanlardı. Oyuncu, şair, yazar, avukat vardı aralarında. Erken yaşta yaşam böyle olmamalı diye sorgulamaya başladım. Niye yaşamı bir sanat haline dönüştürmeyelim dedim, tiyatroya başladıktan sonra. Sonra da okuduklarım, gittiğim seminerler ilgi alanım olmaya başladı. Algıda seçicilik olur ya. Bunda Polyanna’nın çok etkisi var.

Ben 12 yaşında intihar girişiminde bulundum. Oyunda da anlatıyorum. Onun üzerine Polyanna’yı okudum. Yıllarca bana bu konuda laf ettiler. 31 yıldır Şehir Tiyatroları’ndayım. İlk 10 sene arkadaşlarım ‘Polyannacılık oynama’ dediler. Ben de “Oynamıyorum, böyleyim” diyordum. İkinci 10 sene oynamıyor demeye başladılar. Üçüncü 10 sene ise “Betül nasıl böyle olabiliyorsun, bize de öğret” demeye başladılar. Çünkü ben vazgeçenlerin daima kaybettiğini, vazgeçmeyenlerin kazananlar olduğunu öğrendim. Kendim olmaktan vazgeçmemeyi seçtim. Eğer vazgeçseydim sürüye katılmış olacaktım. Sürüye katılmamayı seçtim.

Haberin Devamı

Siz bu gösteride trajedi ve dram yerine neşeyi ve kahkahayı öne çıkarıyorsunuz. Neden?

Ben bir şeye üzüldüğümde ya da sıkıldığımda doğaya sığınıyorum. Yürüyüş yapıyorum, ağaçlara sığınıyorum. Toprağa basıyorum. Bir gün 12 saat doğada kalmışım, farkında değildim. Ben çözümlerle uğraşırım. Başıma gelen iyi ya da kötü olayı hep sorarım. “Bu bana ne anlatmak istiyor?” derim. Bunu çözdüğüm zaman bir seviye atlama şansım oluyor. Ama çözülmediğinde, aynı olayın iki misli yaşanabiliyor.

En büyük armağan kendimiz olmak

Haberin Devamı

‘Her şey içeride oluyor’ diyorsunuz yani…

Evet, en azından benim için… Dışarıda olanlar aslında bizim bakış açımız, bizde olanı dışarı yansıtıyoruz. Hayatın içinde acı da var, keder de, sevinç de var, neşe de, haz da var coşku da… Önemli olan bizim bakış açımız ve neyi seçtiğimiz. Ben acıyı kederi yaşıyorum, sevinci neşeyi besliyorum. Siz neyi beslerseniz dışarıya da onu yansıtırsınız. Hayat sorunsuz değil.

Bu süreçte siz nasıl bir değişim yaşadınız?

Dünyada bana göre kendimize verebile-ceğimiz en büyük armağan, kendimiz olabilmek. İnsan kendi olmaya başladı mı, bir sürü şeyi başarabiliyor. Kendiniz olmak, her şeyi göze almak demektir. Yalnız kalmayı, dışlanmayı… Onun da temeli kendine güvenmek. Gerçek anlamda kendinizi var etme yolculuğunda başarılı olursanız, kendinizi seviyorsunuz, güveniyorsunuz, şefkat duyuyorsunuz demektir. Şunu hep gözlemledim inanın bana, sizden apayrı düşünen çok farklı olan kişiler bile bir müddet sonra sizi kabul etmeye başlıyor.

Siz esasında gösteride bir taraftan da gülmenin ne kadar ciddi bir iş olduğunu anlatıyorsunuz…

Haberin Devamı

İnsanlardaki en önemli şey bağışıklığın kuvvetli olmasıdır. Bütün hastalıklar bağışıklığımız zayıf olduğunda ortaya çıkıyor. Gülmek bağışıklığımızı kuvvetlendiriyor, mutluluk hormonu salgılıyor. Düşünebiliyor musun, o kadar önemli… Oyunda söylediğimi burada da söyleyeyim; gülmek bağışıklığımızı kuvvetlendiren, mutluluk hormonu salgılayan, yan etkisi olmayan, her reçeteye yazılması gereken en önemli ilaçtır.

12 yaşımda intihara kalkıştım

Babanızla, herkesle bütün yaşamla ilişkinizi sorguluyorsunuz. Affetmek ve sadeleşmek üzerine de yoğun bir anlatımınız var. Affetmek de en az gülmek kadar önemli. Siz bunu nasıl başardınız?

Ben baba baskısı ve haksız yere yediğim dayak sonucu 12 yaşında yarım paket fare zehri içip intihara kalkıştım. Tek düşüncem babamdan intikam almaktı. Babamı nasıl affettim biliyor musunuz? Bana aşıladığı kitap okuma sayesinde, kitaplarla affettim. Kitapta “affetmek, karşımızdakini cezalandırma ihtiyacından vazgeçip, kendimizi özgür bırakıp bedenimizi özgür bırakmak” diyordu. Ve “affedemediğiniz her kişi için elinizde 10 kilo patatesle dolaşın” diyordu. Bütün hastalıkların kökeni, duygu ve düşüncelerimiz. Cezalandırmak istediğimizin umurunda bile olmuyor. Yaşadığımız olayı değiştiremeyiz ama duygusunu değiştirebiliriz. Geleceğimizin önünü açarız. Seçim bizim.

Haberin Devamı

Özellikle bu oyuna kimleri davet edersiniz?

Ben sadece seyircinin söylediğini aktarayım. “Bu oyun oyun değil, gösteri değil... Bu sahici, yaşanmış, eğlenceli, farkındalık yaratan komik bir terapi seansı” diyorlar. Biz kendimizin farkında değiliz. Ben ‘zor’ kelimesini lugatımdan kaldırdım. Kendini önemsemeyi unutmak istemeyenleri bekleriz.