Gazete Vatan Logo

Hepimize yeter!

Edebiyatçı ve VATAN Gazetesi yazarı Müge İplikçi'nin kahvaltı izlenimleri...

Kürt açılımıyla yola çıkıldı... “Bellek, ortak aklın gücü ve hatırlama” üzerinde duruldu; Dersim, Kahramanmaraş, Sivas, Çorum, Malatya gibi nice katliam ve faili meçhullerin bir daha yaşanmaması için... Hepimiz gibi açılıma destek veren Altan Tan’ın, devletin Kürt açılımı konusunda söyledikleriyle daha da pekişti. Ülke olarak şefkate ne kadar ihtiyacımız olduğunu Necef Uğurlu özetledi: Bu uzun ve çetrefilli yolda ne kadar çok sorar ve ne kadar şakalaşırsak o kadar iyi!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi ve edebiyatı kuşatan kapsamlı ve nitelikli bir açılış konuşmasıyla başladı buluşma. Başbakan’ın, Türkiye’nin yakın edebiyat tarihine referanslar vererek bugüne kadar getirdiği ve esas olarak yaşamı aktarmaya yönelik bu konuşmada ana tema, insanının çektiği zulüm, acı ve hüzündü. Özellikle yaşadığı coğrafyanın hikayesini anlatan insanların, yani edebiyatçıların hüznüydü bu. Hiç kuşku yok ki dünyanın neresinde olursanız olun insanı anlatıyorsanız başkası düşünülemez zaten. Hepimizin bildiği bir gerçek bu: Dünyada adalet yok!


Farkındalık yaratmak

Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde biz yazarlarla bir araya gelen Erdoğan, Sabahattin Ali, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Abdi İpekçi, Hrant Dink, Metin Altıok ve Muhlis Akarsu gibi aydınların bu adaletsiz dünyada düşüncelerinden ve yazılarından dolayı kurşunlara hedef olduklarını söyledi. Her biri dünya görüşü, yaşama ve ülkelerine bakışları, siyaset anlayışları yönünden ayrı ayrı yerlerde duran bu insanların, bu tür farklılıklarına rağmen temel ortak noktaları yeryüzüne sözcükleri ile sahip çıkmalarıydı. Bu sahip çıkışlarındaki benzerlik kaderlerinin ortak yazgılarıydı, insana duydukları aşk ve yeryüzü sevdalarıydı. Belki de bu yüzden Kürt açılımının temel alındığı bu buluşmaya da damgasını vuran bu oldu: Farklılıklarla bir arada durabilmek; durabilmeyi göze almak. Kısaca bu, devlet sathında ’bir paradigma değişikliği’ anlamına geliyordu. Sonuçları zamana yayılacak bir farkındalık yaratmak.


Başbakan’ın konuşmasının hemen ardından başlayan mükellef kahvaltı esnasında biz yazarların dile getirdiği temel hususlar da neredeyse bu çerçevenin içinde yerini aldı. Kürt açılımından yola çıkarak farklı olabilmek ya da bu farklılıklar eşliğinde ’herkes’ olabilmenin hesaba katıldığı konuşmalarda böylesi bir değişimin içerisinde bellek ve ortak aklın gücü üzerinde duruldu. ’Nasıl bir bellek?’ sorusuna Haydar Ergülen ve Leyla İpekçi’nin Madımak Oteli’nin müze yapılması yönündeki önerileri kayda değerdi: Adil hafıza! Yani adil bir şekilde, unutturulma suretiyle değil, unutma eylemini kendiliğinden gerçekleştireceğimiz bir bellek. Tam da bu yüzden Madımak ’Müzesi’ bize faillerinin kim olduğunu ’hatırlattığı’ sürece adilce geçmişe bırakabileceğimiz bir tarihe eşlik edebilirdi. Hatırlamanın gücü kimin zalim olduğunu da bizlere gösterebilir, bu ve buna benzer nice olayda neden korkup sessiz kaldığımıza dair bir pişmanlığın adresi de olabilirdi. Dersim, Kahramanmaraş, Sivas, Çorum, Malatya... Bu ve bunun gibi nice katliam ve faili meçhulü hatırlamak ve bir daha benzerlerinin ceryan etmeyeceği noktaya gelinceye kadar zihinde diri tutmak. Suçluların yargılanmadığı, yargılansa da sözde cezalarla yeniden hayata karıştığı o noktalarda belleği taze tutabilmek için gerekliydi hatırlamak.




Hatırlamanın zihin açıcı gücü, hemen hepimiz gibi açılıma destek veren Altan Tan’ın, devletin Kürt açılımı konusunda söyledikleriyle daha da pekişti. Tan, açılımda içeriğin sıradanlaşması gibi bir noktaya gelindiğini vurguladı. Devletin temel özgürlük sorununu başörtüsü, Alevi sorunu ya da Kürt sorunu gibi kompartımanlara ayırarak çözmek yerine bir bütün olarak ’demokratikleşme’ sorunu olarak ele alması ve çözüm araması gerekliliğinin altını çizdi. Kitlelerin sadece kendi sorunlarıyla muhatap bırakılmalarının Türkiye’deki grupları daha da kutuplaştırdığını, bu gelinen noktanın da en çok bu süreçleri sabote etme yanlısı, demokrasi karşıtı üslup sahiplerine yaradığını belirtti. Bunun bir devlet projesi değil bir millet projesi olarak algılanmasının halkı rahatlatacağını, zira halkın devletten esas olarak anladığının Genelkurmay, MİT ve yüksek yargı olduğunu vurguladı. Sorunun PKK ve Kürt sorunu olarak ayrı ayrı ele alınmasını, zira ikisinin ayrı referansları olduğunu ifade etti.

Evet bir açmaz... Açılımken bir açmaza dönüşen bir hal. Söz konusu açmazın PKK ve Genelkurmay arasında sıkışıp kaldıkça içinden çıkılmaz bir hale gelmesini ise tavuk yumurta ilişkisine benzetti Tan.

Tam da bu noktada silahların susması, bu coğrafyada hiçbir gencin kanının artık dökülmemesi, eve dönüş operasyonları, dağda silah yerine ovada siyaset mantığının hayata geçirilmesi, gençlerin özellikle TMK mağdurları başta olmak üzere cezaevleri ve yargı sistemindeki firelerin giderilmesi, ayrımcılığa karşı eşitlik ilkesinin benimsendiği hukuk kurallarının hayata geçmesi gibi öneriler konuşuldu.

İlk etapta Kürtler’in hassasiyetini, Türklerin endişelerini bertaraf edecek bir Kürt açılımı fikri kulağa hoş geliyordu. Sonrasındaysa bu açılımın Hilmi Yavuz’un dillendirdiği gibi milli eğitimde, Yılmaz Karakoyunlu’nun sözünü ettiği gibi anayasada, Muhsin Kızılkaya’nın altını çizdiği gibi diller ve kültürler arasında, başbakanın temenni ettiği gibi Türkiyeli insanların zihninde ve biz yazarlar olarak da yazdıklarımızda olmasını diledik.

Ve şuna inanarak: Bunları gerçekleştirmek, birbirimizi anlamak, yanlışlarımızı tartışmak bu kadar güç mü? Tüm bunlar için bu memlekette hepimize yer olmalı. Necef Uğurlu’nun söylediği gibi: Bu uzun ve çetrefil yolda ’ne kadar çok sorar ve ne kadar çok şakalaşırsak o kadar iyi!’

Evet şakalaşmak! Zira bu şefkate hepimizin ihtiyacı var.

KAHVALTIDA NELER VARDI?

Konuklara kahvaltı tabağında simit, poğaça, çay, kahve ve portakal suyu ikram edildi. Katılımcılara Başbakanlık Rozeti ve 5 CD’den oluşan enstrümantal Türk Müziği seti hediye edildi.

Haberin Devamı