Arka odadaki kitap ve defterlerin sakladığı sırlar

Gazeteleri okuduktan sonra içime basan sıkıntıyı nasıl atmalı?

Haberin Devamı

Gazeteleri okuduktan sonra içime basan sıkıntıyı nasıl atmalı?

Cumurbaşkanı Sezer’in Lübnan’a asker gönderilmesine karşı olduğu çok açık, onu anladım. Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın bu konuyu Irak’tan örnek vererek yanıtlamasını ise ilginç buldum.

“Olaylara kategorik olarak yaklaşılmamalı. Irak’ta da kimse bize ‘gel savaş’ dememişti. Ama kamuoyunda öyle bir hava oluştu ve yönetim kademeleri de bundan etkilendi” derken ne demek istemiş acaba Büyükanıt? Yoksa Sezer gibi kategorik olarak daha baştan “gitmeyelim” diye düşünenleri mi eleştiriyor?

***

Üçüncü sayfalar deseniz hep aynı!

Kadınlar öldürülüyor; kadınlar yüzünden ölünüyor, öldürülüyor.

Gazetelerin 3. sayfalarına bakarsanız, sürgit katliam var bu ülkede.

Magazin sayfaları başka âlem!

Sanki para ve şehvet su gibi akıp gidiyor; eğlence tam gaz!

Fakat fotoğraflara yansıyan yüzlerde hayatın keyfine işaret eden ferah çizgiler yok!

Merak ediyorum, bu sert ifadeler kayış gibi güneş yanığı tenlerden mi, yoksa yalan dolan gösterişin insanı ister istemez germesinden mi?

Sıkılıp gazeteleri karşı koltuğa fırlatıyorum.

Dışarıda sıcak ve sakin bir cumartesi hüküm sürüyor.

Sitenin otomatik çim sulama musluğundan çıkan tatlı cızırtı, balkon kapısından içeri sızıp beni uykuya davet ediyor. Oysa biliyorum, bu öğle uykusundan çok depresif uyanılır.

Yaz mevsiminin artık geçip gitmek üzere olduğunun bilinci gelip üzerime öyle çullanır ki, kaldıramam.

Kalkıp kitapların, gazete kesiklerinin, not defterlerimin yığılı olduğu arka odaya gidiyorum.

Gülten Hanım memlekete gideli, evin her yeri ve en çok da bu oda toz içinde.

“İşte bu oda beni kucaklayıp oyalar” diye geçiriyorum zihnimden.

Yere çöküp ortalığı karıştırmaya başlıyorum. En altlarda bir kitabın içinden sarı kağıtlar çıkıyor. 1980’lerin ortalarından kalma...

Hatırlıyorum. O yıllarda bir yaz günü Gümüşlük’te bir bakkalda sarı yapraklı defterler bulup almıştım. Belli ki onlardan birinden kopartılıp sonra bu kitabın arasına sıkıştırılmış.

Kağıdı açıyorum.

“Mevsimler sözlüğü” başlığı altında kötü bir tükenmezle şunları karalamışım...

BAHAR: Islak toprak kokusu. Erik. Sevgiliyi bekler gibi yazı beklemek. Bekleyişin korkunç sıkıntısı. Yeniden doğma isteği.

YAZ: Toz. Ter. Ten. Sevgili. Korku ve sevinç. Hıyar, peynir, taze ekmek. Kavun kokusu. Kalabalık içinde yalnızlık. Saçların ve sırtın güzelliği.

SONBAHAR: Sarı renk. Rüzgâr. Kendini sevmek. Kendinle ve ölümle sevişmek. Kan.

KIŞ: Uyku. Gri ve ıspanak yeşili. Sinema. Sevgiliye alışmak. Alışmaya alışmak. Hasta olmak. Çorba.

***

Bu Lawrence Durrell havası taşıyan notları okuyunca “normal” diyorum içimden.

Çünkü sabah akşam, yaz kış, tekrar tekrar Durrell’ın İskenderiye Dörtlüsü’nü okuduğum yıllardı o zamanlar.

Hemen yatak odasına koşup bu nehir romanın ikinci kitabı Balthazar’ı arıyorum. Epeydir elime almadım ama hâlâ başucumda bir yerlerde olmalı.

Ne sadakat, değil mi? Dile kolay, 20 yıl.

Orada yok. Peki nerede? Televizyon sehpasının altındaki onlarca kitap arasında buluyorum Balthazar’ı.

Cildi dağıldı dağılacak halde.

İlk sayfadaki “Bu kitap 1984 yılında İstanbul’da, Ağaoğlu Basımevi’nde dizilip basıldı” ibaresine bakıp sayfalarını karıştırıyorum.

Bazı satırların altlarını çizmişim. Bazı yerlerde okuduğum yıllara göre kullandığım kalemlerin rengi değişmiş.

Turuncu ispirtolu kalemle çizdiğim bir satır dikkatimi çekiyor hemen.

Şöyle diyor roman kahramanı...

“Kendi seçtiğimiz yalanlar üzerine kurulu hayatlar yaşıyoruz. Kişiliklerimiz mi? Yeryüzünde böyle yaratıklar yok. Her ruh karşıt eğilimlerin karınca yuvasını andırıyor. Değişmez nitelikli kişilik diye bir şey bizim kuruntumuz-ama eğer yaşamaya niyetimiz varsa gerekli bir kuruntu.”

Kapatıyorum kitabı.

Hayatımın farklı zamanlarında bu romanda hangi satırları altını çizmişim, bir gün onun listesini çıkartacağım. Söz!

Okurun kendi hayatı, okuduğunu algılama biçimini nasıl etkiliyor? Belki o konuda bir fikir verir bu liste.

Şimdi iyice bastıran uykuya teslimim

DİĞER YENİ YAZILAR