Özel hayatlar, mahremiyete girmek ve ölçü

Medyatik dedikoduculuk ve magazin haberciliği özünde çok modern bir şey sanıyoruz

Haberin Devamı

Medyatik dedikoduculuk ve magazin haberciliği özünde çok modern bir şey sanıyoruz.

Sanıyoruz ki, belli kesimlerin özel hayatlarını kurcalamak ve bundan toplumsal eğlence çıkarma hali yeni bir hastalık türü...

Hayır, doğru değil bu!

İnsanoğlu hep merak etti: "Başkaları ne yapıyor, nasıl yaşıyor, ne tür sırları var?"

Özel hayatları gözetlemek, başkalarının ve özelikle de toplumda öne çıkmış insanların mahrem yanlarını kurcalamak ve müdahale etmek, dedikodudan (magazin) hem eğlence hem de bin türlü yaramazlık çıkarmak...

Bunlar insanlığın çok eski dertleri.

Fakat biz soruna bütün bunları başımıza günümüz medyası açmış gibi yaklaşıyoruz.

Modern şöhret merakı ve medyaya gitgide hakim olan "mahrem hayatlar piyasası" olmasa bir yığın münasebetsiz bilgiyi "müthiş sırlar" olarak etrafımıza pazarlamaya hiç kalkışmayacakmışız gibi tartışıyoruz.

Oysa hem bu merak, hem de dedikodudan "ekmek yeme" arayışı hep vardı. İnsanlar bütün cağlarda mahremin sınırlarını çiğnemeye hevesliydiler.

Ve bu konu her çağda toplum, ahlâk ve kişi haklarının temel tartışma noktalarından biri oldu.

***

Geçen hafta Yaşamdan Dakikalar'da (TV8, çarşamba günleri, 22.30) özel hayatların yerli yersiz ortaya dökülmesini konuşuyorduk.

Mahremiyet nedir? Sınır nasıl, ne zaman, nerede çiğnenir?

Günümüz toplumbilimcilerinin bu konuda çeşitli tezleri var.

Magazin medyası hakkında araştırmalar var.

O sırada acaba bir parça bunlardan mı söz etsem, diye düşündüm.

Sonra vazgeçtim.

Sunay da (Akın) malum, araya öyle güzel insan hikâyeleri katıyor ki, insan onu dinlerken kendini akışa kaptırıveriyor.

Sonunda bizi izleyenleri daha derin, daha "biz"den ve aslında daha yalın biçimde düşünmeye kışkırtmanın en iyisi olacağına karar verdim.

Modem iletişimle ilgili konuların sanki New York'luymuşuz, ayaklarımız farklı bir kültür iklimine basmıyormuş gibi konuşulup tartışılmasına zaten hasta oluyorum ya...

Biraz da o dürtüyle lafa girdim.

Ve epeydir beni etkileyen, ölçü olarak değerlendirdiğim bir örneği masaya getirmeyi tercih ettim.

"Ben bu konuda bir hadisi kendime yol belledim" dedim.

İste o noktada hafızamın ve konuşmanın gidişatının beni sürüklediği önemli bir hata yapmışım.

Şimdi önce onu düzeltmek istiyorum.

Sözünü ettiğim şey hadis, yani peygamberin sözü değildi, doğrudan Kurandan bir ayetti. (Hemen ertesi gün mektuplarıyla uyaran okurlarıma da teşekkür ederim. Eksik olmasınlar.)

Bakara suresinin 189. ayetiydi.

Şöyle...

"Erdemlilik, evlere arkalarından girmeniz değildir; gerçek erdem sahibi, sakınandır. O halde evlere kapılarından girin..."

Programdan sonra eve dönüp yıllar öncesine ait not defterlerime bakınca gördüm ki, bu konuda daha da açıklayıcı olabilecek ayetleri not almışım.

İşte Nur suresi'nin 27- 28. ayetleri...

"Ey iman edenler! Evlerinizden başka evlere sakinlerinden izin almadan, onlara selam vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır, umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz. Öyleyse orada kimseyi bulamadığınızda size izin verilinceye kadar içeri girmeyin ve size 'dönün' denirse dönün. Bu en temiz olandır sizin için. Allah edipeylediğiniz her şeyi bilir."

Sanırım birkaç aklıevvel hariç kimse "magazinden-mahremiyetten konuşurken Kuran ayetleri de nereden çıktı?" diye bana sormayacaktır.

Tekrar ediyorum. Göstermek, anlatmak istediğim şu:

Sorun bütün devirlerin sorunu...

Ve sorunun çözümü çok yalın biçimde iki noktada düğümleniyor.

1. Özel hayatlara (evlere) girerken kapıdan başka girişleri kullanmamak.

2. İzin almak-izin vermek.

Tabii çözümü gerçekten istiyorsak...

Alt yazı
Jesse: Artık olgunlaştım. Yeryüzündeki yerimin sonsuza kadar kalıcı olmadığını biliyorum. Anladım ki önemli olan bugün, şu yaşadığımız an...

Celine: Ben ne zaman böyle düşünsem hemen annemi arar ve'anneciğim seni seviyorum'derim.

Jesse: O ne der peki?

Celine: Hemen çığlık atar ve 'kızım iyi misin, kanser mi oldun yoksa, bana bak, yoksa intihara filan mı kalkıştın' diye soru yağmuruna tutar beni...

(Öğrendim ki, Richard Linklater'ın yeni filmi Before Sunset / Günbatımından Önce festivalde gösterilecekmiş. Yukarıdaki diyalog işte bu çok hoş aşk filminden...)

DİĞER YENİ YAZILAR