Hırsızlık üreten, çözüm yerine önlem biçer!

Son günlerde ülkemizdeki tüketicilerin en rağbet ettiği yüksek teknoloji ürünü neymiş biliyor musunuz?

Haberin Devamı

Son günlerde ülkemizdeki tüketicilerin en rağbet ettiği yüksek teknoloji ürünü neymiş biliyor musunuz?

Uydu kontrollü, merkez istasyona bağlı kablosuz ev güvenliği aygıtıymış.

Ev ve işyerlerinde bugüne kadar hırsızlıklardan usanmış birçok insan piyasaya yeni çıkan bu aygıta büyük ilgi gösteriyormuş.

İçinde kablosuz hareket, cam kırılması ve duman dedektörü bulunan bu aygıtın kurulu olduğu mekânlar Merkezi Gözlem İstasyonu tarafından günde 24 saat gözlendiği ve istasyon her an ev sahipleriyle telefon bağlantısı kurulabildiği için çok tutuluyormuş ki, insanlara hak vermemek imkânsız.

***

Gelişmeler öyle hızlı ki, çok yakında hepimiz cep ekranından evimizi izleyebileceğiz.

Nereye gidersek gidelim, evdeki kamera bize "asayişin berkemal" olup olmadığı gerçeğini internet yoluyla aktarabilecek.

Hırsızlığa karşı radikal bir önlem olur mu bu tür teknolojik gelişmeler?

Etkili olur elbette ama "radikal" ini bilemem.

Mesela oto alarmlarının artık pek işe yaramadığını her gün görüp yaşıyoruz.

Hele dijital teknolojiye dayalı her savunma önlemine karşı yine dijital "delme", "gedik açma" yolları bulunabildiğini de biliyoruz.

Bu tür aygıtlar çapaçul hırsızlığı önler, caydırır elbette.

Yerine bu kez de yüksek teknolojiye dayalı "ince çalışan" hırsız çetelerinin oluşmasını kışkırtır.

Garip bir döngüdür bu...

Çünkü hırsızlığın olmadığı ya da marjinal kaldığı bir dünyanın yerini bir kez "hırsızlığa karşı önlem alınan" dünya aldı mı, geri dönüşü yoktur.

***

Peki, hep mi böyleydi?

Hani nerede büyükannelerimizin, büyükbabalarımızın kapılarını kilitlemeden uykuya yattıkları evlerin dünyası?

Hani nerede tek tük bir şaşkın ve meczup hırsız çıkar da bir eve girerse ona ayakkabı verip bir de karnını doyuranların olduğu dünya?

Hayal miydi bütün bunlar?

İşin acıklı ve hassas tarafı o ki, hepsi gerçekti.

Şimdi ancak bilmem ne köyüne gidilirse, dönüşte çok egzotik, çok şaşırtıcı bir şeymiş gibi anlatılıyor: "Şekerim valla bütün evlerin kapıları açık, hırsızlık mırsızlık yok, öyle dost insanlar!"

Artık masal gibi geliyor; açık kapılar, açık pencereler, kapıyı çekip kapattığın gibi gönül rahatlığıyla çıkılan yolculuklar...

Değildi oysa.

Bu haller, bu ortamlar hiç de egzotik, hiç de inanılmayacak kadar şaşırtıcı ve masalsı değildi.

Fakat o günlerden "gelişe gelişe" bugünlere geldik...

Kimsenin aklından hırsızlığın olmadığı bir dünya geçmiyor artık.

Herkesin aklında hırsızlığa karşı önlemler var.

Hatta önlem almadan yaşanabileceğine inanamıyoruz ve öyle de zaten. Yaşanamıyor.

Çünkü kapısına bir kilit eksik koyanın canı fena halde yanıyor..

Çünkü vuran kaçıyor, çalan günü kurtarıyor.

Modern dünya bu işte! Hırsızların ve hırsızlığa karşı gitgide daha paranoyakça korkular besleyip önlemler alanların dünyası...

Ve modern insan da, önce korkutulan sonra korkusuna çare bulmaya zorlanan bir insan türü...

Öyle bir girdap ki bu, içinde boğuluyoruz.

***

Bazen bana soruyorlar: Sürekli modern dünyadan yakınıyor, modern insanı eleştiriyorsun, neden, diye...

İşte buyrun, basit bir örnek anlattım size...

Tabii ki, içi kof bir nostaljiyle oyalanmanın alemi yok!

Ama bugünümüzü anlamaya çalışırken dünya sanki ezelden ebede böyleymiş gibi kavramak kökünden yanlış bir tutum.

Soruyorum: Siz, biz, onlar...

Buna uygarlık mı diyoruz?

Teknoloji gelişirken bize ne oluyor?

Yoksa büyük bir kandırmacaya "insanlığın gelişmesi" adını mı taktık?

DİĞER YENİ YAZILAR