Ben güzeli buldum,bir sergide...

Haberin Devamı

Toplantılar ve iş görüşmeleriyle geçen bir sabahın ardından ne yaparsınız?

Öğle vakti arkadaşlarla bir kafede oturup “geyik” yapmak mıdır tercihiniz? Ya da hiç ara vermeden çalışmak mı daha iyi gelir?

Ben böyle bir sabahın öğleye bağlandığı saatlerde kendimi Sultanahmet Meydanı’nda buluverdim.

Zaten üniversite yıllarımdan beri takıntım olmuştur ne zaman rutinin, işin gücün veya önemli kararlar vermenin ağırlığı üzerime çökse kendimi ya Sultanahmet’te ya da Arkeoloji Müzesi’nin bahçesinde bulurum.

Ama bu kez öyle iyi, öyle doğru bir tercih yapmışım ki!

Çünkü Sultanahmet’te gezinirken Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nin önünde kafamı kaldırıp dev afişe bakınca “Farklı Kültürlerde Güzeli Arayış” sergisinin sürdüğünü gördüm.

Daha önce sergiyi gezen herkes övgüyle anlatmıştı, o yüzden hiç duraksamadan müzeden içeri attım kendimi...

Ana kapıdan içeri girdikten hemen sonra soldaki salonda başlıyor bu muhteşem sergi.

Doğrusu daha iki adım bile gidemeden, daha oracıkta 19. yüzyıla ait Osmanlı keten sofra örtüsünü gördüğüm anda çarpıldım.

Bu ne incelik, ne güzellikti Allahım!

Sonrası...

Öyle şu yüzyıl, bu yüzyıl değil tam on bin yıllık bir hikâyeden söz ediyorum aslında...

Hani ancak masallarda var olabilecek kadar uzun ve renkli bir güzellik arayışı sergilenmiş.

Hititler, Frigyalılar, Urartular, İonyalılar, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı...

Hepsinden bir şeyler var.

Bütün bu devirlerde insanların bir toprak, bir dokuma parçasını bir yazı kutusunu, bir seccadeyi güzel kılmak için nasıl emek harcadıklarını, nasıl estetik bir zevk geliştirdiklerini görüyor, anlıyorsunuz.

Hiç kuşku yok ki, Anadolu topraklarında yaşamış bu kültürlerin güzellik peşindeki yolculukları bizim en değerli hazinelerimizden.

***


HSBC sponsorluğunda gerçekleştirilen ve hem Kültür Bakanlığı hem de doğrudan Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nin katkısıyla kotarılan ve hakkında Gürol Sözen ve Zeynep Sözen’in hazırladığı harika bir katalog bulunan bu sergiyi yazıyla anlatması zor.

Gidip görmek gerek.

Ah o çiniler mesela! Milet çinileri...

O amforalar!

Arkeoloji Müzesi’nden getirilmiş

M. Ö. II. binden kalma o çömlek!..

Ya Selçuklu dönemine ait üzeri kuş motifli sekiz kollu yıldız çiniye ne demeli! Öylesine büyüleyici ki!

Ben “Sonsuzluk Salonu”nda sergilenen 16. yüzyıla ait Osmanlı yazılı gömleğine dakikalarca baktım, gözümü alamadım.

Sergi 17 Ağustos’a kadar sürecek. Az zaman kaldı.

Meraklısıysanız, hatta meraklısı olmasanız bile gidip görün bence!



++++++



AYIN İZ

BIRAKAN GÖRÜNTÜLERİ




“Batman: Kara Şövalye” filminde kısacık bir bölüm ama tuhaf bir etkisi var. Gece havadan Hong Kong’un görünüşü... Karanlık bir estetik...

***


Ilıca’da Dost Pide kalabalığının arasından gelip geçen ve herkesin çatal bıçağını bırakıp bakmasına neden olan gri Vespa’lı, yanık tenli, beyaz tokyolu, bıçkın tavırlı genç kadının geride bıraktığı iz...

***


Devasa bir pencerenin önünde uzanmış İzmir Körfezi’ne bakarak şafağın sökmesini beklemek... Deniz sütliman, şehir kıpırtısız, biz kıpır kıpır...

***


Celsus Kitaplığı’nda verdiği konserde Zubin Mehta’nın olağanüstü adımlarla ve ilk sıralardaki dinleyicilerin gözlerine tek tek bakarak sahneye ilerleyişi...

***


Dolunay... Çeşme Yarımadası’nın güneyinde yükselip Çark Plajı’na yaldızlar serpen, sonra Kırevi’nin bahçesinde bizi hülyalı baş dönmelerine sürükleyen dolunay...



++++++



on/DİP NOTLARI



* Kendini taşıyamayan insan

Dünyayı taşıyor, dünyaya taşınıyor

-iniyor aşağı, çıkıyor yukarı

kazıyor, sıkıyor, kırıyor, döküyor, deviriyor-

Dünyanın en kötü kiracısı, insan.

AHMET ÇUHACI



DİĞER YENİ YAZILAR