“Çok sevmiştim ikimizi”

Haberin Devamı

Bakıyorum, birçok kişinin dilinde şu söz: “Ben aslında çok sevmiştim ikimizi.”

Seveni, etkileneni, ayılanı bayılanı çok.

Kesin olan şu ki, içinde geçtiği “Yol Bitti Çoktan” şarkısından çok daha ünlü.

Ama itiraf ediyorum işte...

Ne zaman duysam, beni irkilten bir söz bu.

Hatta hatırlıyorum, bizim 90 Dakika programında, nasılsa yeri gelmiş, Hıncal Ağabey “Şu Sezen’in yazdığı söze bakın, bayıldım, bayıldım” demişti.

Mehmet (Y. Yılmaz) de sert biçimde “olmaz öyle şey, aşk tek kişilik bir şeydir” karşılığını vermişti.

Futbol muhabbetinin ortasına düşen bu tartışmaya katılmamış, sessiz kalmıştım.

Çünkü ikisi de kendi açılarından haklıydılar ama farklı şeylerden söz ettiklerinin galiba farkında değillerdi.

Benimse o sıralarda Ferhat Göçer’in o albümünden zihnimde dönüp duran tek bir şarkı vardı “Biri Bana Gelsin!”

Ötekilerle ilgilenmiyordum.

***


Gelelim bu sözde beni irkilten şeye...

Neydi o?

Eski aşkın taraflarından birinin sanki dışarı çıkıp ilişkisine “pek de yakışmışlardı” diyen bir dost gibi bakabiliyor olması mıydı?

O sahte veya gerçek fakat kesinkes mahzun “cool” duruş muydu?

Yoksa?..

Yoksa bu sözün gizliden gizliye bambaşka bir şeyi itiraf ediyor olması mıydı rahatsız edici olan?

“Biliyorum, çok uyumsuz bir karşılaşma-buluşma-birleşmeydi ama ben aslında çok sevmiştim ikimizi” der gibi olması hani...

***


Dün şarkının sözlerini açtım, melodinin etkisi altında kalmadan bir daha gözden geçirdim.

Ve gördüm.

Yazmış açıkça Sezen Aksu!

Bu uyumsuz bir beraberliğin hatta belki de dışardan bakan birilerine “uygunsuz” görünen bir beraberliğin ayrılık şarkısı...

Dahası...

“Olmayacak duaya amin” demiş, pek de aşkla sevilmemiş bir âşığın biten ilişkinin peşinden mırıldandığı sözler bunlar...

Şu sitem kime ediliyor sanıyorsunuz?

“Anladım, bizim kuşak çok takılmıyor aşka/öncelikler değişmiş malum devir başka/genetik bir miras gibi hevesi kalmış derin bir yerde, küçük çapta...”

***


Geçenlerde bir tanıdığımı şarkıya eşlik ederken gördüm.

Çaktırmadan izledim halini...

Ritme kendini kaptırmış, sağa sola sallanıyordu bir yandan da...

Gözlerine baktım.

Bir ayrılık şarkısı söyler gibi kederli değil de, güzel ve eski bir fotoğrafa bakar gibi hoşnut ve buruktu.

Ne o, dedim içimden...

Hepimiz bu şarkının asıl vurgusunun “yol bitti çoktan” olduğunu biliyor da, birbirimizden mi saklıyoruz?

Yol bitmişti.

Yol biterdi zaten, bitiyordu.

O zaman geriye fotoğraflar kalıyordu.

Bazen böyle şık, güzel, sevimli, uyumlu fotoğraflar!

Ama hemen hemen her zaman yalan söyleyen fotoğraflar!..

***


Şimdi ya ilişki bitmiş ama aşk hâlâ alttan alta ateşini sürdürüyorsa, diye sormayın bana.

Olur tabii!

Olur ama o zaman da âşık “ikimizi sevmiştim”le falan uğraşmaz “zamanın iksiriyle kendisini toparlayacağına” inanmaz.

O “seni sevmiştim” der!

Flörtçüler gibi iki kişilik fotoğraflar çekip belleğin albümüne yerleştirmez âşık.

Onun fotoğraf karelerinde bir tek âşık olunan özne yer alır.

Malum, Mecnun, Leyla’nın yanında kendini çirkin bulur!

******


HAFTANIN İZ BIRAKANLARI

Bir öğle vakti Mezzo kanalında karşıma çıkan ve beni ekran başına yapıştıran dans gösterisi. Ballet d’Europe’tan Mozart’ın Requiem’inin muhteşem bir yorumu. Koreograf Jean-Charles Gil. (Digiturk 92. Kanal)

***


Bedenim ihmal edilmiş bir sevgili gibi yakama yapışıyor. Boğazım şiş. Öksürüğüm berbat. Hastayım. “Tam zamanı” diyorum, açıp şiir okuyorum. Turgut Uyar, İsmail Kılıçarslan, Cahit Koytak... İyileşiyor muyum, ne?

***


Bir akşamüstü Tünel meydanı ve Asmalımescit... Sokağa düşen ışığın güzelliği, masaları dolduran kalabalığın sakin neşesi ve muhabbetimiz...

***


Harika bir peynir... Damakta bıraktığı iz saatlerce sürsün istiyorsunuz! Machengo peyniri! İspanya’nın La Mancha ovasında beslenen ineklerden Mecidiyeköy Astoria’daki Okko şarküteri mağazasına, uzun bir yoldan gelmiş!

***


Dönüp kimbilir kaçıncı kez (yüzleri bulmuş mudur?) Lawrence Durrell’ın unutulmaz İskenderiye Dörtlüsü’nün ikinci kitabı Balthazar’ı okumaya başlıyorum. Mutluyum.

DİĞER YENİ YAZILAR