Hayatıma Fransız öpücüğü!

Haberin Devamı

Kadına ait olduğunu sandığı telefon numarasını çeviriyor adam.

O numarayı buluncaya kadar neler çekti, bir o biliyor bir de Tanrı!

Tedirgin adam. Heyecanlı.

Kim olduğunu bile doğru düzgün bilmiyor kadının. Ama rastlantıyla başlayan “dostlukları” hoşuna gidiyor.

Kadın günlerdir ortalıkta gözükmüyor.

Telefon açılıyor.

Tatlı bir kadın sesi... İyi günler, diliyor önce.

Adam yutkunup konuşmak için davrandığı sırada ses devam ediyor: “Bugün şehrimizde hava yağmurlu. Yarın parçalı bulutlu...”

Yanlış numara mı? Yoksa telesekreterine “hava durumu haberleri”nin bant kaydını mı aktarmış kadın?

İçi kararıyor adamın, ruhunda birden yağmur boşanıyor!

Neden?

Çünkü insanlar vardır; tanışıklığımız boyunca çok istesek bile asla kucaklayamayacağımızı, öpemeyeceğimizi, yüzümüzü saçlarının arasına gömüp kokusunu içimize çekemeyeceğimizi bildiğimiz sevdiklerimiz...

Alınyazısı gibi yazılmıştır bu gerçek!

Daha en başından hem alabildiğine mahrem hem de kesinkes yabancı bir ilişkinin tarafları olarak başlar ilişkimiz ve öyle gitmeye mahkûm olur!

İşte o kişilerin telefonda sesini işitmek, kimselere itiraf etmeyiz ama kucaklaşmak gibidir, sımsıkı sarılmak gibi!

***


Ne ilginçtir!

Kadınlar ayakkabılarını kimi zaman bilincine bile varmadan bir dil, bir cümle, hatta bir öykü gibi seçip giyer.

Kendileri sussa bile, bazen ayakkabıları ne çok şey anlatır.

“Ne yapsam boş, hayat beni dikkate almıyor” diyerek uyanılan ve “kimse sevmiyor beni, ben de kimseyi sevmiyorum” diye içten içe mırıldanılarak geçen bir güne eşlik eden kalın kauçuk tabanlı ve cinsiyetsiz ayakkabılar...

Güçsüz görünmekten korkulan; en çok güce ihtiyaç duyulan günlerde yere sertçe vurarak yürünen ve zırhı andıran çizmeler...

Karşımdaki genç kadın da öyle...

Bugün kafası karışık!

Canı sıkılıyor. Kendini sevmiyor.

Bu duygusunun başkaları tarafından anlaşılmasından korkuyor.

Ama içindeki kadının kıpırtılarını bastırması da zor!

Çıkarken dolabını açıp eski Hollywood filmlerindeki mürebbiyelerin iskarpinlerini andıran ayakkabısını seçmiş.

Bileğine kadar kapalı, burnu sivri ve bağcıklı ve hafifçe topuklu!

Asap bozucu biçimde ciddi fakat stil sahibi bir görüntü!

Birkaç ay sonra işini, evini, medeni durumunu ve yaşadığı şehri değiştireceğinden şimdilik habersiz!

“Mürebbiye”nin gidip yerini uçuk ve uçarı bir bale öğretmeninin alacağını; gün boyunca emprime elbiseler ve üzerinden tembellik akan yarı dekolte topuklu ayakkabılarla dolaşacağını henüz bilmiyor.

Hayatın en güzel yanlarından biri bu işte! Geleceği asla tam olarak bilememek!

***


“E, ne şimdi bütün bu anlattıkların?” diye soruyorsunuzdur.

Hiç aslında!

Demiştim ya, sıradan Fransız filmlerine vurdum kendimi son günlerde! Çarpıcı olayların değil, sadece çarpıcı insanlık hallerinin anlatıldığı bu filmlerin DVD’lerini Amazon.com’dan, mağazalardan, eşden dosttan toplayıp ekranın karşısına oturuyorum.

Saatin nasıl geçtiğini fark etmiyorum bile!

Hem güncel-siyasal olayların, hem de kişisel gündelik meselelerimin kurutup katılaştırdığı hayat damarına yeniden can veriyor bu filmler!

Birçoklarına sıkıcı, fakat bana iç açıcı gelen bu filmlerdeki bedenleri “fit”leştirilmemiş oyuncular, “politik doğruculuk” denen modaya hiç aldırmayan diyaloglar ve aslında pek tanıdık öyküler var.

Yukarıya yazdıklarım ise o filmlerin bende bıraktığı izlerden iki parça...

Paylaşmak istedim!

Olay bu!

*****

TAM ŞU SIRA OKUNACAK KİTAPLAR


Hesaplaşma. Neşe Düzel. Söyleşiler. Doğan Kitap.

Ama Hangi Atatürk. Taha Akyol. İnceleme. Doğan Kitap.

AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu. Osman Ulagay. İnceleme. Doğan Kitap.

Ehlileşmemek, Düzleşmemek, Direnmek. Ferhat Kentel, Söyleşi. Hayy Kitap

Türk Sağı ve AKP. Hasan Bülent Kahraman. İnceleme. Agora Kitaplığı

DİĞER YENİ YAZILAR